Boğaz ve kulak enfeksiyonlarının görüldüğü üst solunum yolu enfeksiyonlarının, ateşli havale ya da buna bağlı gelişen nöbetlere yol açabileceği belirtildi.
Uzmanlar, havale öncesi gelişme geriliği olan çocuklarda havalelerin daha sık ve uzun süreli olabileceği, nöbetlerde bilinç kaybı, gözlerde kayma, morarma, kasılma ve gevşemelerin görülebileceği uyarısında bulundu.
Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayşe Serdaroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 38 derecenin üstünün yüksek ateş olarak kabul edildiğini ve 39 derecenin üzerine çıkan yüksek ateşin de ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini söyledi.
Kişide bilinç ve davranış değişikliğinin tıpta ''Havale'', enfeksiyon sırasında ateşli dönemlerde görülmesi halinde ise ''Ateşli havale'' olarak tanımlandığını anlatan Serdaroğlu, ''Ateş, havaleden önce mevcut olabildiği gibi havale sırasında ya da havaleden sonra da görülebilir. Genellikle süt çocukluğu ve oyun çocukluğu döneminde, başka bir deyişle 5 ay-5 yaş arasında görülür'' dedi.
Serdaroğlu, ateşli havale ya da buna bağlı gelişen ateş yükselmesinin (nöbetler), daha çok üst solunum yolu enfeksiyonlarında izlendiğini belirterek, ''Örneğin, boğaz ve kulak enfeksiyonlarında görülür. Daha az sıklıkla idrar yolu ve bağırsak enfeksiyonlarında izlenir. Ateşli havalelerin yaklaşık yüzde 95'i enfeksiyonun ilk 24 saatinde görülür. Çocuk, 5-10 gün ateşli olabilir ancak havale riski 1-2 gündür'' diye konuştu.
-''RİSK FAKTÖRLERİ EPİLEPSİ OLASILIĞINI ARTIRIYOR''-
Ateşli havalelerin iki şekilde görüldüğünü anlatan Serdaroğlu, şunları kaydetti:
''İki şekilde görülebilir. En sık olanı basit havalelerdir. Bu tipte tüm vücutta kasılma ve gevşemeler olur. 15 dakikadan kısa sürer. Daha az sıklıkta olanı karmaşık ya da başka bir deyişle kompleks tipidir. Bu tipte nöbetlerde çocuğun vücudunun bir kısmında kasılma ve gevşemeler olur. 15 dakikadan uzun sürer. Fizyolojik belirtiler, hastaya göre değişiklilik gösterir. Sadece bilinç bozukluğu olabilirken, bilinç kaybı gözlerde kayma, morarma, kasılma ve gevşemelerle seyredebilir. Havale öncesi gelişme geriliği olan çocuklarda havaleler daha sık ve uzun süreli olabilir.''
GÜ Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serdaroğlu, karmaşık nöbetler varlığında yani düşük ısıda havale geçirilmesi, ailede epilepsi varlığı, beyin elektrosunun anormal olması, çocuğun zihinsel ve motor gelişiminin geri olması, nöbetin 15 dakikadan uzun sürmesi, vücudunun yarısında nöbet aktivitesinin olmasının önemli risk faktörleri olduğunu vurgulayarak, ''Risk faktörleri çoğaldıkça epilepsi riski de artmaktadır. Eğer risk faktörleri çok ise birkaç yıl sonra ateşsiz nöbetler yani epilepsi gelişebilir'' uyarısında bulundu.
Ateşli havalelerin beşte birinin genetik olduğunu anlatan Serdaroğlu, çocukların yakın akrabalarında ateşli havale öyküsü aranması gerektiğini ve karmaşık tipli ateşli havale geçiren çocuklarda beyin elektrosu (EEG) çekilmesinin uygun olduğunu bildirdi.
Ayşe Serdaroğlu, çocukların Sağlık Bakanlığı aşı takviminde yer alan tüm aşıları yaptırmaları gerektiğine de işaret ederek, ailelere çocuklarını enfeksiyondan korumaları ve enfeksiyon durumunda gerekli tedavinin verilmesini sağlamaları, havale durumunda çocuğun yan yatırılması, giysilerinin çıkarılarak ateşinin düşürülmeye çalışılması, ağzı açıksa dişlerinin arasına bir bez parçası konularak çocuğun dilini ısırmasının önlenmeleri yönünde tavsiyede bulundu. (AA)
Genel-Saglik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel-Saglik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cumartesi
Salı
Finlandiya Sigarayı Tamamen Yasaklıyor
Yeni yasa tasarısında tütün ürünlerinin raflardan tamamen kaldırılmasını planlayan Finlandiya, sigarayı tamamen yasaklayan ilk ülke olacak.
Finlandiya hükümeti, sigarayı tamamen yasaklayan ilk ülke olmaya hazırlanıyor. Yeni yasa tasarısında tütün ürünlerinin raflardan tamamen kalkması planlanıyor.
Ülkede tütün ürünlerine karşı yasaların daha da sertleştirilmesi planlanıyor.
İlkbahara kadar yürürlüğe girmesi beklenen yeni yasa ile özel araçlarında bile eğer 18 yaşından küçük biri varsa sigara yasağı öngörülüyor.
Finlandiya Sağlık Bakanlığı, yeni yasa tasarısının sigaradan kesin olarak "kurtulmayı" öngördüğünü belirterek, bunun tütün üreticilerine karşı bir savaş değil, halkın sağlığıyla ilgili bir durum olduğunu açıkladı.
Tütün üreticileri hükümetin kararına karşı resmi şikayette bulunmayı düşünüyor.
Bu arada, halkın sigara tiryakisi olan yüzde 20’sinin çoğunluğu da hükümetin kararını destekliyor.
Finlandiya hükümeti, sigarayı tamamen yasaklayan ilk ülke olmaya hazırlanıyor. Yeni yasa tasarısında tütün ürünlerinin raflardan tamamen kalkması planlanıyor.
Ülkede tütün ürünlerine karşı yasaların daha da sertleştirilmesi planlanıyor.
İlkbahara kadar yürürlüğe girmesi beklenen yeni yasa ile özel araçlarında bile eğer 18 yaşından küçük biri varsa sigara yasağı öngörülüyor.
Finlandiya Sağlık Bakanlığı, yeni yasa tasarısının sigaradan kesin olarak "kurtulmayı" öngördüğünü belirterek, bunun tütün üreticilerine karşı bir savaş değil, halkın sağlığıyla ilgili bir durum olduğunu açıkladı.
Tütün üreticileri hükümetin kararına karşı resmi şikayette bulunmayı düşünüyor.
Bu arada, halkın sigara tiryakisi olan yüzde 20’sinin çoğunluğu da hükümetin kararını destekliyor.
Cumartesi
Sıcak Çay ve Kahve İçmek Kanser Riskini Arttırıyor
Yemek borusu kanserlerinin, tedavi edilmemesi halinde ölümcül bir etkiye sahip olabileceğini kaydeden uzmanlar, sıcak çay başta olmak üzere çok sıcak sıvı tüketiminin sakıncalarının olduğu konusunda uyarılarda bulundu.
Gümüşhane İl Sağlık Müdür Yardımcısı Op. Dr. H. Volkan Kara, çok sıcak çayın yemek borusu kanserine yakalanma riskini artırdığını belirtti.
Yemek borusu kanserine çay gibi sıcak içeceklerin yanı sıra aşırı alkol, sigara, nitrat, nitrit, uyuşturucu kullanımı, salamura yiyeceklerdeki mantar toksinlerin de sebep olacağını belirten Dr. Kara, şu açıklamayı yaptı:
“Günümüzdeki birçok kanser türü gibi yemek borusu kanseri de çevresel etkenlerle yakından ilişkilidir. Bunların başında sigara içmek yer alır. Özellikle alkol kullanımı ve aşırı sıcak içecekler de bu oranı daha fazla artırıyor. Sık ve aşırı sıcak sıvı tüketimini en uygun seviyeye indirmemiz lazım.”
Çayı ve kahveyi 70 dereceden sıcak içmenin kanser riskini 8 kat artırdığını vurgulayan Dr. Kara, “Çayı ve kahveyi çok sıcak içmeyin. Sıcak içeceklerin yeterince soğumasını bekleyerek, yemek borusu kanserlerinde ciddi azalma sağlayabilirsiniz.” diye konuştu.
Gümüşhane İl Sağlık Müdür Yardımcısı Op. Dr. H. Volkan Kara, çok sıcak çayın yemek borusu kanserine yakalanma riskini artırdığını belirtti.
Yemek borusu kanserine çay gibi sıcak içeceklerin yanı sıra aşırı alkol, sigara, nitrat, nitrit, uyuşturucu kullanımı, salamura yiyeceklerdeki mantar toksinlerin de sebep olacağını belirten Dr. Kara, şu açıklamayı yaptı:
“Günümüzdeki birçok kanser türü gibi yemek borusu kanseri de çevresel etkenlerle yakından ilişkilidir. Bunların başında sigara içmek yer alır. Özellikle alkol kullanımı ve aşırı sıcak içecekler de bu oranı daha fazla artırıyor. Sık ve aşırı sıcak sıvı tüketimini en uygun seviyeye indirmemiz lazım.”
Çayı ve kahveyi 70 dereceden sıcak içmenin kanser riskini 8 kat artırdığını vurgulayan Dr. Kara, “Çayı ve kahveyi çok sıcak içmeyin. Sıcak içeceklerin yeterince soğumasını bekleyerek, yemek borusu kanserlerinde ciddi azalma sağlayabilirsiniz.” diye konuştu.
Sağlıklı ve Seksi Olmak Hissetmek İçin Tavsiyeler Öneriler
Uzmanların tavsiye ettiği 35 pratik öneri ile yaşam kalitenizi artırabilirsiniz. Daracık jean pantolonlarınızın içine zorlanmadan girmek için potasyum yüklü yiyecekler yiyin, ağrı kesicilerin etkisini artırmak için değişik markalar kullanın, ofisinize gül ve zambak koyun. İşte bütün öneriler…
1. Canlanmak ve kendinizi daha enerjik hissetmek için sırt üstü yatın ve ayaklarınızı havaya kaldırın. Böylece kan akışı başınıza doğru hızlanacak ve beyninize daha fazla oksijen ulaşacak.
2. 5, 10, hatta 20 yıl sonra nasıl olacağınızı düşünün. Geleceğe dair hayaller kurmak kendinizi iyimser ve mutlu hissetmenizi sağlayacak.
3. Egzersiz yaparken gereğinden fazla kardiyo çalışması yapmak, kaslara zarar verebilir. Bu nedenle başta 30 dakika ağırlık çalışıp sonra 20 dakika kardiyo çalışın.
4. Dişinizin beyazlığı için sitrik ve tartarik asitli sodalardan ve buzlu çaydan uzak durun
5. Dudak parlatıcısı olarak 15 koruma faktörlü olanları tercih edin.
6. Sizin için önemli olan bir tarihi hatırlamak için o bilgiyi okurken sakız çiğneyin. Çünkü sakız çiğnerken beyne doğru olan kan akışı hızlanır ve bu da hatırlama gücünüzün yüzde 40 oranında artmasını sağlar.
7. Alkol aldıktan sonra ertesi gün kendinizi kötü hissetmek istemiyorsanız içmeden önce fındık, ton balığı ve tahin gibi yağlı yiyecekler tüketin. Yağ, vücudunuzun alkolü emişini yavaşlatacak ve siz de bu sayede ertesi gün daha rahat olacaksınız.
8. Eğer sık sık vajinal mantar enfeksiyonlarına yakalanıyorsanız dantel dokulu ve sentetik iç çamaşırlarından uzak durun.
9. Sürekli bilgisayar kullanımının gözünüze zarar vermesini önlemek için her birkaç saatte monitörden uzak bir noktaya bakın, yavaşça gözlerinizi kapatıp açın. Bunu üç kere tekrar edin. Daha sonra göz bebeklerini önce sağa sonra sola kaydırarak aynı hareketleri üç kez daha tekrarlayın.
10. Isırarak elma, havuç ve salatalık yerseniz nefesinizi tazelemiş olursunuz. Bu temizleyici yiyecekler tıpkı diş macunu gibi ağız kokusuna sebep olan bakterileri ağızdan uzaklaştırır.
11. Araştırmalar, vücuttaki östrojen seviyesinin sigaradan alınan zevki artırdığını gösteriyor. Sigaraya karşı aşırı bağımlılığınız yoksa ve sosyal içiciyseniz bu alışkanlığınızdan adet dönemlerinizden iki hafta önce kurtulabilirsiniz. Çünkü bu dönemde bu hormon en alt seviyeye düşer.
12. Soğuk algınlığı ya da grip mikrobundan uzak durmak için hapşıran ya da öksüren bir kişiden uzak durmaya çalışın.
13. Ofisteki masanıza zambak, gül gibi kokulu çiçekler koymayı ihmal etmeyin. Bu bitkilerin kokuları beyin kimyanızı etkiler ve kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlar.
14. Zihninizi açmak ve kendinizi daha iyi hissetmek için bir fincan kahve için. Kafein, kendinizi mutlu hissetmenizi sağlayan seratonin ve dopamin hormonlarının daha fazla salgılanmasını sağlar.
15. Jean’inizin içine giremiyorsanız şeftali, muz gibi potasyum yüklü yiyecekler yiyin. Potasyum vücuttaki suyun atılmasını sağlar.
16. Nane, yeşil elma veya muz yağını üç kez koklayarak içinize çekin. Bu aromalar iştahınızı keserek zararlı yiyeceklerden uzak durmanızı sağlar.
17. Günde en az 15 litre su için. Taze ve parlak bir cildin sırrı bol su içmektir.
18. Erkek arkadaşınızın evinde ilk defa kalacaksanız ve diş fırçanız yanınızda yoksa parmağınızı fırça gibi kullanmayı deneyebilirsiniz.
19. Genel sağlık kontrolü için tırnaklarınızı her ay bir kere kontrol edin, bakımlarını ihmal etmeyin. Tırnakların kolay bir şekilde kırılması demir ya da protein eksikliğine işaret edebilir. Sarı renkli tırnaklar kan dolaşımının düşük seviyede olduğunu, soluk renkli tırnaklar ise anemi hastalığı olduğunu gösterir.
20. Eğer cildiniz sivilce oluşumuna eğilimliyse somon, ceviz ve kanola yağı tüketin. Bu besinler vücuttaki aşırı yağlanmayı azaltır.
21. Alerjiyle mücadele etmek için dudaklarınızı sevgilinizinkilerle birleştirin. Yarım saat öpüşmenin bağışıklık sistemi üzerinde sakinleştirici etkisi var. Bu sizi, örneğin bahar nezlesinden korur.
22. Bir ilaç yutacağınız zaman mutlaka su kullanın. Çünkü susuz ilaç yutmaya kalkarsanız yemek borunuzu tahriş edebilirsiniz.
23. Her gün çantanızı dönüşümlü olarak farklı kollarınızda taşıyın. Aksi halde çantanızı sürekli taşıdığınız kolunuzda kas ağrıları oluşabilir.
24. İdrar yolları enfeksiyonu olursanız, gerekli ilaçları almadan önce ağrıyı hafifletmek için vajina bölgenize ıslak bir havlu koyabilirsiniz. Soğuk, idrar yollarınızı uyuşturur ve idrarınızı yaparken daha az acı duyarsınız.
25. Eğer uykuya dalamıyorsanız nefes egzersizi yapmayı deneyin Bunun için elinizi midenize koyun ve altıya kadar sayarken derin nefes alın. Sonra üçe kadar sayarak nefesinizi dışarı verin. Bunu sekiz kez tekrarlayın.
26. Metabolizma hızınızı artırmak için badem yiyin.
27. Sık sık tuvalete gitmek zorunda mı kalıyorsunuz? Eğer öyleyse yapay tatlandırıcı içeren besinlerin tüketimini durdurun. Bu tür maddeler mesanenizi uyardıklarından sık sık tuvalete gitmenize sebep olabilirler.
28. Yatak odanızın dinlendirici ortama sahip olması için dekorasyonda kan basıncı seviyelerini düşüren mavi ya da yeşil rengi tercih edin.
29. Kramplardan kurtulmak için her gün ekstra birkaç bardak su içmeyi ihmal etmeyin.
30. Ani yaralanma yaşarsanız yarayı bandajlamadan önce üzerine vazelin, yoksa tükürüğünüzü sürün. Tükürük iyileşmeyi hızlandıracaktır.
31. Adet öncesi sendrom kalsiyum eksikliğiyle ilgili olabilir. Bu nedenle her gün yeterli derecede süt, yoğurt ve peynir tüketin.
32. Kahvaltıya başlamadan önce bir-iki porsiyon meyve yiyin ve mutlaka bir bardak su için.
33. Alkol olarak şarabı tercih edin. Çünkü şarap antioksidan içerdiği için vücudumuzun hastalıklara karşı direncini artırır.
34. Evde on tane kediniz olmasın ama yaşamınızı bir canlıyla paylaşmak sizi mutlu edecektir.
35. Hep aynı ağrı kesiciyi kullanmayın. Çünkü vücudunuz bu ağrı kesiciye alışır ve etkinliği azalır.
1. Canlanmak ve kendinizi daha enerjik hissetmek için sırt üstü yatın ve ayaklarınızı havaya kaldırın. Böylece kan akışı başınıza doğru hızlanacak ve beyninize daha fazla oksijen ulaşacak.
2. 5, 10, hatta 20 yıl sonra nasıl olacağınızı düşünün. Geleceğe dair hayaller kurmak kendinizi iyimser ve mutlu hissetmenizi sağlayacak.
3. Egzersiz yaparken gereğinden fazla kardiyo çalışması yapmak, kaslara zarar verebilir. Bu nedenle başta 30 dakika ağırlık çalışıp sonra 20 dakika kardiyo çalışın.
4. Dişinizin beyazlığı için sitrik ve tartarik asitli sodalardan ve buzlu çaydan uzak durun
5. Dudak parlatıcısı olarak 15 koruma faktörlü olanları tercih edin.
6. Sizin için önemli olan bir tarihi hatırlamak için o bilgiyi okurken sakız çiğneyin. Çünkü sakız çiğnerken beyne doğru olan kan akışı hızlanır ve bu da hatırlama gücünüzün yüzde 40 oranında artmasını sağlar.
7. Alkol aldıktan sonra ertesi gün kendinizi kötü hissetmek istemiyorsanız içmeden önce fındık, ton balığı ve tahin gibi yağlı yiyecekler tüketin. Yağ, vücudunuzun alkolü emişini yavaşlatacak ve siz de bu sayede ertesi gün daha rahat olacaksınız.
8. Eğer sık sık vajinal mantar enfeksiyonlarına yakalanıyorsanız dantel dokulu ve sentetik iç çamaşırlarından uzak durun.
9. Sürekli bilgisayar kullanımının gözünüze zarar vermesini önlemek için her birkaç saatte monitörden uzak bir noktaya bakın, yavaşça gözlerinizi kapatıp açın. Bunu üç kere tekrar edin. Daha sonra göz bebeklerini önce sağa sonra sola kaydırarak aynı hareketleri üç kez daha tekrarlayın.
10. Isırarak elma, havuç ve salatalık yerseniz nefesinizi tazelemiş olursunuz. Bu temizleyici yiyecekler tıpkı diş macunu gibi ağız kokusuna sebep olan bakterileri ağızdan uzaklaştırır.
11. Araştırmalar, vücuttaki östrojen seviyesinin sigaradan alınan zevki artırdığını gösteriyor. Sigaraya karşı aşırı bağımlılığınız yoksa ve sosyal içiciyseniz bu alışkanlığınızdan adet dönemlerinizden iki hafta önce kurtulabilirsiniz. Çünkü bu dönemde bu hormon en alt seviyeye düşer.
12. Soğuk algınlığı ya da grip mikrobundan uzak durmak için hapşıran ya da öksüren bir kişiden uzak durmaya çalışın.
13. Ofisteki masanıza zambak, gül gibi kokulu çiçekler koymayı ihmal etmeyin. Bu bitkilerin kokuları beyin kimyanızı etkiler ve kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlar.
14. Zihninizi açmak ve kendinizi daha iyi hissetmek için bir fincan kahve için. Kafein, kendinizi mutlu hissetmenizi sağlayan seratonin ve dopamin hormonlarının daha fazla salgılanmasını sağlar.
15. Jean’inizin içine giremiyorsanız şeftali, muz gibi potasyum yüklü yiyecekler yiyin. Potasyum vücuttaki suyun atılmasını sağlar.
16. Nane, yeşil elma veya muz yağını üç kez koklayarak içinize çekin. Bu aromalar iştahınızı keserek zararlı yiyeceklerden uzak durmanızı sağlar.
17. Günde en az 15 litre su için. Taze ve parlak bir cildin sırrı bol su içmektir.
18. Erkek arkadaşınızın evinde ilk defa kalacaksanız ve diş fırçanız yanınızda yoksa parmağınızı fırça gibi kullanmayı deneyebilirsiniz.
19. Genel sağlık kontrolü için tırnaklarınızı her ay bir kere kontrol edin, bakımlarını ihmal etmeyin. Tırnakların kolay bir şekilde kırılması demir ya da protein eksikliğine işaret edebilir. Sarı renkli tırnaklar kan dolaşımının düşük seviyede olduğunu, soluk renkli tırnaklar ise anemi hastalığı olduğunu gösterir.
20. Eğer cildiniz sivilce oluşumuna eğilimliyse somon, ceviz ve kanola yağı tüketin. Bu besinler vücuttaki aşırı yağlanmayı azaltır.
21. Alerjiyle mücadele etmek için dudaklarınızı sevgilinizinkilerle birleştirin. Yarım saat öpüşmenin bağışıklık sistemi üzerinde sakinleştirici etkisi var. Bu sizi, örneğin bahar nezlesinden korur.
22. Bir ilaç yutacağınız zaman mutlaka su kullanın. Çünkü susuz ilaç yutmaya kalkarsanız yemek borunuzu tahriş edebilirsiniz.
23. Her gün çantanızı dönüşümlü olarak farklı kollarınızda taşıyın. Aksi halde çantanızı sürekli taşıdığınız kolunuzda kas ağrıları oluşabilir.
24. İdrar yolları enfeksiyonu olursanız, gerekli ilaçları almadan önce ağrıyı hafifletmek için vajina bölgenize ıslak bir havlu koyabilirsiniz. Soğuk, idrar yollarınızı uyuşturur ve idrarınızı yaparken daha az acı duyarsınız.
25. Eğer uykuya dalamıyorsanız nefes egzersizi yapmayı deneyin Bunun için elinizi midenize koyun ve altıya kadar sayarken derin nefes alın. Sonra üçe kadar sayarak nefesinizi dışarı verin. Bunu sekiz kez tekrarlayın.
26. Metabolizma hızınızı artırmak için badem yiyin.
27. Sık sık tuvalete gitmek zorunda mı kalıyorsunuz? Eğer öyleyse yapay tatlandırıcı içeren besinlerin tüketimini durdurun. Bu tür maddeler mesanenizi uyardıklarından sık sık tuvalete gitmenize sebep olabilirler.
28. Yatak odanızın dinlendirici ortama sahip olması için dekorasyonda kan basıncı seviyelerini düşüren mavi ya da yeşil rengi tercih edin.
29. Kramplardan kurtulmak için her gün ekstra birkaç bardak su içmeyi ihmal etmeyin.
30. Ani yaralanma yaşarsanız yarayı bandajlamadan önce üzerine vazelin, yoksa tükürüğünüzü sürün. Tükürük iyileşmeyi hızlandıracaktır.
31. Adet öncesi sendrom kalsiyum eksikliğiyle ilgili olabilir. Bu nedenle her gün yeterli derecede süt, yoğurt ve peynir tüketin.
32. Kahvaltıya başlamadan önce bir-iki porsiyon meyve yiyin ve mutlaka bir bardak su için.
33. Alkol olarak şarabı tercih edin. Çünkü şarap antioksidan içerdiği için vücudumuzun hastalıklara karşı direncini artırır.
34. Evde on tane kediniz olmasın ama yaşamınızı bir canlıyla paylaşmak sizi mutlu edecektir.
35. Hep aynı ağrı kesiciyi kullanmayın. Çünkü vücudunuz bu ağrı kesiciye alışır ve etkinliği azalır.
Şifalı Bitki Rehberi Hangi Şifalı Bitki Neye İyi Gelir
İlaçların yan etkilerinin ciddi şekilde artması nedeniyle son zamanlarda doğaya ve bitkisel tedavilere dönüş gözle görülür derecede artış gösterdi. Uzmanlar, şifalı bitkilerin doğru kullanım rehberini açıklıyor.
Herbalist Tarkan Güveloğlu, şifalı bitkileri kullanırken dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında şunları söylüyor:
“Doğal tedavi altın çağını yaşıyor. Çünkü yıllardır hormonlu ve GDO’lu ürünlerle beslenen insanlar birçok hastalığı bedenlerinde barındırıyor. Farklı sağlık sorunlarıyla baş edemeyen insanlar, “doğaya dönüş” felsefesiyle çözüm arıyor.
Doğanın şifalı bitkilerinden yardım almak Amerika ve Avrupa’da çok moda. Hastalıklara çözüm olarak birçok bitkinin hapı, ekstresi, kremi ve yağı üretilmiş. Doğadan uygun bir şekilde toplanan, kurutulan ve kullanıma hazır hale getirilen çeşitli bitki ve otların özleri, birçok derde derman oluyor. Özellikle sedef gibi geçmez diye bilinen hastalıklar için, doğal yollarla yüzde 95 oranında bir çözüm söz konusu.
Cilt sorunları, astım, bronşit, grip, kalp hastalıkları, sinirsel şikâyetler, akciğer hastalıkları, kalp-damar tıkanıklıkları, hepatit türleri, bazı kanser türleri, sedef, vitiligo, egzama, bağırsak hastalıkları, baş ağrısı, böbrek hastalıkları, demir eksikliği ve iltihaplanmalar gibi 500’e yakın hastalığın tedavisinde şifalı otlar kullanılabiliyor.
Bitkilerin ve bitki özlerinin yararları üzerinde çalışan bir herbalist olarak şunu söyleyebilirim: Doğal tedavinin literatüründe ‘çaresiz hastalık’ cümlesi geçmiyor. Avrupa’da çok kullanılıyor şifalı bitkiler. Doğayı iyi tanıyan eski halk hekimlerinin de dediği gibi her hastalık için bir bitki yaratılmış.
Dünyadaki 93 bin dolayındaki bitki türünden 20 bini hastalıklara çare olarak kullanılıyorlar. Daha çok geleneksel tıbbın çare bulamadığı hastalıklarla ilgili olarak bitkilerden yardım isteniyor. Yıllardır doğal olan ne varsa, sağlık da güzellik de orada var diye söylüyoruz. Son yıllarda ilaçların yan etkilerinin ciddiyet kazanması üzerine “doğaya dönüş” hızlandı.
Her bitki demlenmez
İnsanların doğal hayat şartlarından uzaklaştığı bu çağda en büyük çarenin yine doğadan geldiğinin altını çizmek istiyorum. İnsanlığın varoluşundan bu yana, doğanın ‘lütuflarından’ biri olan bitkiler sağlık dağıtıyor. Örneğin özelikle sedef hastalığında yüzde 95 oranında başarı sağlanıyor. Bu arada şunu unutmayalım. Şifalı bitkilerin kullanım şekli de önemli.
Özellikle domuz gribi tehlikesine karşı şifalı bitkilerin kullanımı da artar. Fakat uygulamada birçok hata yapılıyor. Bu konuda bazı ipuçları vermek istiyorum…
Bu konulara dikkat edin
- Bir şeker hastası veya yüksek tansiyon hastası meyan kökü kullanmamalı çünkü bu bitki şekeri ve tansiyonu yükseltir.
- Her şey demleyerek olmaz. Örneğin kuşburnu ile ıhlamurdan verim almak için kaynatmak gerekir.
- Ancak ıhlamurun yaprağı kaynatılmalı ama çiçeği demlenerek kullanılmalı.
- Çay olarak hazırladığımız adaçayının içine bir tutam kekik koyarsak faydaları çoğalır. 5 dakika demlemek yeterlidir.
- Keten tohumunun içinde bağırsakları çok iyi çalıştıran yağ var. Öğütülmüş olanını sabah ve akşam birer tatlı kaşığı yemek gerekir.
- Halk arasında bağırsak çalıştırmak için sinemaki kullanılmalı diye bilinir. Bu yanlıştır. Sürekli kullanımda bağırsak tembelliğini artırır. Çok gerekirse ayda 1 defa kullanılabilir.
- Şifalı bitkileri demlemek için porselen, seramik, cam ve emaye kap tercih edilmelidir. Eğer alüminyum ile kaynarsa metalle karşılaştığı için başkalaşım geçirir ve faydalı etkisi azalır.
Hangi şifalı bitkiler nelere iyi gelir?
Karabaş otu: Adale ağrısı, damar tıkanıklığı, astım, basur, baş ağrısı, baş dönmesine iyi gelir. Beyin hastalıkları için etkilidir. Çok etkili bir mikrop öldürücüdür.
Yeşil Çin çayı: Kanı temizler ve gaz gidericidir. Etkisi dünyaca kanıtlanmış bir antioksidandır.
Arı sütü: Cinsel isteksizlik yaşayanlara, sperm azlığına mide ve bağırsak hastalıkları çekenler için çok iyi sonuçlar yaratır.
Polen: Vücut direncini artırır. Virüslü hastalıkların tedavisi için kullanılır. Mevsim gripleri polenle giderilir.
Adaçayı: Boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları için birebirdir. Ayrıca iştah açar.
Aynısafa: Uyuz, siğil, iyileşmeyen yaralar, ayak mantarı ve vajinal mantar hastalıklarında kullanılır.
Mısır püskülü: İdrar söktürücü ve zayıflatma özelliği vardır. Bedendeki yağın azalmasında faydalı olur.
Ihlamur: Solunum yolları sorunları, grip, idrar yolları ağrıları ve mide rahatsızlıkları için çare olarak kullanılır.
Papatya: Yaklaşık 70 yaygın hastalıktan en az 50’si için faydalıdır.
Adaçayı, yonca, mısır püskülü, kaz ayağı ve nane: Bu bitkiler aynı zamanda östrojen etkisine de sahiptir.
Defne: Yaprakları kaynatılarak içilen defne antiseptik özelliğine sahiptir. Hazmı kolaylaştırır ve saç dökülmelerini de önler.”
Herbalist Tarkan Güveloğlu, şifalı bitkileri kullanırken dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında şunları söylüyor:
“Doğal tedavi altın çağını yaşıyor. Çünkü yıllardır hormonlu ve GDO’lu ürünlerle beslenen insanlar birçok hastalığı bedenlerinde barındırıyor. Farklı sağlık sorunlarıyla baş edemeyen insanlar, “doğaya dönüş” felsefesiyle çözüm arıyor.
Doğanın şifalı bitkilerinden yardım almak Amerika ve Avrupa’da çok moda. Hastalıklara çözüm olarak birçok bitkinin hapı, ekstresi, kremi ve yağı üretilmiş. Doğadan uygun bir şekilde toplanan, kurutulan ve kullanıma hazır hale getirilen çeşitli bitki ve otların özleri, birçok derde derman oluyor. Özellikle sedef gibi geçmez diye bilinen hastalıklar için, doğal yollarla yüzde 95 oranında bir çözüm söz konusu.
Cilt sorunları, astım, bronşit, grip, kalp hastalıkları, sinirsel şikâyetler, akciğer hastalıkları, kalp-damar tıkanıklıkları, hepatit türleri, bazı kanser türleri, sedef, vitiligo, egzama, bağırsak hastalıkları, baş ağrısı, böbrek hastalıkları, demir eksikliği ve iltihaplanmalar gibi 500’e yakın hastalığın tedavisinde şifalı otlar kullanılabiliyor.
Bitkilerin ve bitki özlerinin yararları üzerinde çalışan bir herbalist olarak şunu söyleyebilirim: Doğal tedavinin literatüründe ‘çaresiz hastalık’ cümlesi geçmiyor. Avrupa’da çok kullanılıyor şifalı bitkiler. Doğayı iyi tanıyan eski halk hekimlerinin de dediği gibi her hastalık için bir bitki yaratılmış.
Dünyadaki 93 bin dolayındaki bitki türünden 20 bini hastalıklara çare olarak kullanılıyorlar. Daha çok geleneksel tıbbın çare bulamadığı hastalıklarla ilgili olarak bitkilerden yardım isteniyor. Yıllardır doğal olan ne varsa, sağlık da güzellik de orada var diye söylüyoruz. Son yıllarda ilaçların yan etkilerinin ciddiyet kazanması üzerine “doğaya dönüş” hızlandı.
Her bitki demlenmez
İnsanların doğal hayat şartlarından uzaklaştığı bu çağda en büyük çarenin yine doğadan geldiğinin altını çizmek istiyorum. İnsanlığın varoluşundan bu yana, doğanın ‘lütuflarından’ biri olan bitkiler sağlık dağıtıyor. Örneğin özelikle sedef hastalığında yüzde 95 oranında başarı sağlanıyor. Bu arada şunu unutmayalım. Şifalı bitkilerin kullanım şekli de önemli.
Özellikle domuz gribi tehlikesine karşı şifalı bitkilerin kullanımı da artar. Fakat uygulamada birçok hata yapılıyor. Bu konuda bazı ipuçları vermek istiyorum…
Bu konulara dikkat edin
- Bir şeker hastası veya yüksek tansiyon hastası meyan kökü kullanmamalı çünkü bu bitki şekeri ve tansiyonu yükseltir.
- Her şey demleyerek olmaz. Örneğin kuşburnu ile ıhlamurdan verim almak için kaynatmak gerekir.
- Ancak ıhlamurun yaprağı kaynatılmalı ama çiçeği demlenerek kullanılmalı.
- Çay olarak hazırladığımız adaçayının içine bir tutam kekik koyarsak faydaları çoğalır. 5 dakika demlemek yeterlidir.
- Keten tohumunun içinde bağırsakları çok iyi çalıştıran yağ var. Öğütülmüş olanını sabah ve akşam birer tatlı kaşığı yemek gerekir.
- Halk arasında bağırsak çalıştırmak için sinemaki kullanılmalı diye bilinir. Bu yanlıştır. Sürekli kullanımda bağırsak tembelliğini artırır. Çok gerekirse ayda 1 defa kullanılabilir.
- Şifalı bitkileri demlemek için porselen, seramik, cam ve emaye kap tercih edilmelidir. Eğer alüminyum ile kaynarsa metalle karşılaştığı için başkalaşım geçirir ve faydalı etkisi azalır.
Hangi şifalı bitkiler nelere iyi gelir?
Karabaş otu: Adale ağrısı, damar tıkanıklığı, astım, basur, baş ağrısı, baş dönmesine iyi gelir. Beyin hastalıkları için etkilidir. Çok etkili bir mikrop öldürücüdür.
Yeşil Çin çayı: Kanı temizler ve gaz gidericidir. Etkisi dünyaca kanıtlanmış bir antioksidandır.
Arı sütü: Cinsel isteksizlik yaşayanlara, sperm azlığına mide ve bağırsak hastalıkları çekenler için çok iyi sonuçlar yaratır.
Polen: Vücut direncini artırır. Virüslü hastalıkların tedavisi için kullanılır. Mevsim gripleri polenle giderilir.
Adaçayı: Boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları için birebirdir. Ayrıca iştah açar.
Aynısafa: Uyuz, siğil, iyileşmeyen yaralar, ayak mantarı ve vajinal mantar hastalıklarında kullanılır.
Mısır püskülü: İdrar söktürücü ve zayıflatma özelliği vardır. Bedendeki yağın azalmasında faydalı olur.
Ihlamur: Solunum yolları sorunları, grip, idrar yolları ağrıları ve mide rahatsızlıkları için çare olarak kullanılır.
Papatya: Yaklaşık 70 yaygın hastalıktan en az 50’si için faydalıdır.
Adaçayı, yonca, mısır püskülü, kaz ayağı ve nane: Bu bitkiler aynı zamanda östrojen etkisine de sahiptir.
Defne: Yaprakları kaynatılarak içilen defne antiseptik özelliğine sahiptir. Hazmı kolaylaştırır ve saç dökülmelerini de önler.”
Pazar
Aromaterapi Nedir Aromaterapi Masaj Yağları Aromaterapi Tedavisi
Aromaterapi, bitkisel Aroma yağları ile terapi uygulama yöntemidir. Aromaterapi çok eskiye dayanan bir tedavi yöntemidir. Köklerini Hindistan ve Çin uygarlıklarında görebiliriz. Aromaterapi de kullanılan yağlar, bitkilerin kök, çiçek, yaprak vs. bölümlerinden elde edilen saf uçucu yağlardır.
Mısırlılar aroma yağlarını mumyalamada ve ayinlerde kullanmışlardır. Aromaterapi daha sonra Mısır dan Yunan uygarlığına geçmiş, oradan da bütün dünyaya yayılmıştır. Eski zamanlarda aromaterapi bir koruyucu hekimlik sistemi idi. Ama dünyada ilaç sanayii başlayınca ve hazır ucuz ilaç elde edilince, zahmetli olan bu işlemden zamanla vazgeçilmiş ve aromaterapi gündemden kaybolmuştur.
Yüzyılımızın başlarında Fransız Kimyager Doktor Gattefosse, laboratuvarında yaptığı bir deney esnasında kaza ile elini yakmış (gaz lambası ile), o sırada elinde bulunan şişeden dökülen lavanta yağının elini süratle iyileştirdiğini farketmiştir. Daha sonra yaptığı araştırmalar sonucunda yağların, güçlü antiseptik, mikrop öldürücü, iyileştirici, hızlı hücre yenileyici etkilerinin olduğunu saptamıştır. Ayrıca aroma yağlarının kan dolaşımı yardımı ile lenf sistemine ulaştığını ve hücre arası sıvı (extra cellular fluid) yolu ile iyileştirdiğini kanıtlamıştır. Diğer bir Fransız, Dr. Jean Valnet ve Madam Maury da bu konuda iyi araştırma yapan uzmanlar arasındadır. Dr. Jean Valnet, İkinci Dünya Savaşı nda aromaterapiyi, yaraları tedavi etmek ve çabuk iyileştirmek için geniş olarak kullanmıştır. Bir biyokimyacı olan Madam Maury ise konuyu, kozmetik ve gençleşme tedavilerine kadar yaygınlaştırmıştır. Günümüzde Avrupa da, özellikle İngiltere ve Fransa da popülerlik kazanan bu yöntem, zamanla bir yaşam biçimi haline gelmiş bulunmaktadır.
Bitkilerde doğal olarak oluşan yağların, bitkinin gerçek özü olduğu ve de hiçbirinin diğerine eşit olmadığı düşünülmektedir. Bitki metabolizmasının artıkları da olabilecek bu ürünlerin, tam olarak ne olduğunu hiç kimse bilmemektedir. Bunlar bitkinin değişik bölümlerinde oluşur ve dolaşırlar, örneğin akşamları çiçeklerde çok yoğun olan esanslar, sabahları yapraklarda toplanabilir. Bir bitkinin özel bir yerinden elde edilen bir esansın kimyasal ve tıbbi özellikleri, bitkinin ait olduğu kısmına göre farklılıklar gösterebilir. Örneğin portakal ağacı çiçeğinden elde edilen esans, insan vücudunda, portakal kabuğundan elde edilene göre çok farklı etki gösterir. Onun için yağları ve özelliklerini çok iyi bilmek gerekir.
Dünyada her organın ve organizmanın gözle görülemeyen ve ölçülemeyen bir enerjisi (ruhu) vardır. Bitkilerde ise bu enerji, onların uçucu yağlarında saklıdır.
yağ özleri bitkilerin hormonu sayılır ve bizim vücudumuzdaki hormonlara eş değerde bir görev üstlenir (canlandırıcı, ateşleyici, aracı). Bu uçucu yağ özleri bitkinin içinde dolaşarak ve hormonlarını şekerli ortamda birbirine bağlayarak, bitkinin bütün yaşamı boyunca, çok az miktarda üretilirler.
Uçucu yağ özleri, elde edildikleri bitkilerin yapısına göre insan vücudunda iyileştirici etki yaratır. Bu etkinin doğru elde edilmesi için gerekli miktarlarda ve uygun yöntemlerle uygulanması gerekir. Terapide kullanılan uçucu yağlar, kan dolaşımı yolu ile arzu edilen bölgeye ulaşırlar. Örneğin, baş ağrısı için kullanılan bir ağrı kesici ilacın, kan dolaşımı yolu ile sinir sistemine ulaşıp ağrıyı kesmesi gibi, aroma yağları da aynı etkiyi yaratır. Buradaki tek fark, aroma yağlarının sinirleri yatıştırmak yerine, ağrıya neden olan dengesizliğin düzelmesi için gerekli ortamı yaratmasıdır. Uçucu yağlar doğal ürünlerdir ve yan etkileri çok azdır. Doğru kullanılırsa farmakolojik ilaçlardan faydalıdır.
Çoğu bitkisel özlü yağlar aromaterapide taşıyıcı yağ olarak kullanılabilir. Seçilen yağın yapısı ve tedaviye uygun olması alınacak sonucu güçlendirir. Genellikle yüz bölgesinde kullanılacak olan bir yağın hafif yapıda ve vitaminli olması, tedavinin etkisini güçlendirir. Örneğin yayoba yağı veya çayırnergisi yağı, ciltte genel yatıştırıcı ve iyileştirici etki yarattığı için, cilt problemlerinde kullanılması, tedavinin etkisini güçlendirir. Binbirdelikotu yağı, sinirsel gerginlik veya depresyon durumlarında uygulandığında çift etki sağlar. Buğday tohumu yağı ise, güçlü E vitamini içerdiği için yaşlı kişilerde uygulanması daha uygundur, vs. Burada esas olan bakım esnasında seçilecek yağın kişinin terapi amacına uygun olması ve terapinin etkisine uyum sağlamasıdır. Örneğin, uyarıcı bir terapide aşırı uyuşturucu etkideki bir yağ kullanılmazken, aşırı sinirli olan bir kişi tedavi ediliyorsa, ağır koku bırakabilen bir temel yağ seçilmemelidir. Örneğin; zeytinyağı.
1. Clary sage - Adaçayı.
2. Lavander - Lavanta.
3. Ylang Ylang - kananga.
4. Chamomile - Papatya.
5. Peppermint - İngiliz Nanesi.
6. Rose - Gül.
7. Rosemary - Biberiye.
8. Sandalwood - Sandal.
1. Susam yağı - Yayoba yağı (Tüm ciltlere uygundur)
2. Havuç yağı - Hawaii Ceviz yağı (Hücre yenileyici)
3. Sarısabır yağı - Çayırnergisi (Hassas yapılı ciltler)
4. Buğday Özü yağı - Zerdali Çekirdeği yağı (Olgun ciltler)
Aroma yağların kullanımında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Şimdi bunlara kısaca değinelim;
Aromaterapi alternatif koruyucu hekimlik sistemine dayanan bir tedavi yöntemidir. Önemli hastalıklarda doktor kontrolu olmadan tek başına aromaterapi kullanılmamalıdır.
Aromaterapi yapılan kişi aynı anda reçeteli bir ilaç kullanmakta ise aromaterapi tedavisi uygulanmaz. Zira belirli yağlar ilaçların etkisini nötrleştirir veya yan etki yaratabilir.
Önerilen dozun üzerinde bir doz kullanılmamasına özen gösterilmelidir.
Aynı yağı ve karışımı uzun süre kullanmamak gerekir.
bebeklerde, çocuklarda ve yetişkinlerde farklı bir doz gerekir. Bazı yağlar ise asla kullanılmamalıdır.
Kullanılacak olan yağlar inceltilerek kullanılmalı ve kesinlikle ağız yoluyla alınmamalıdır.
Hassas olan ciltlerde kullanılacak olan yağın test edilmesi gerekir. Eğer herhangi bir reaksiyon oluşmaz ise o zaman yağ rahatlıkla kullanılabilir.
0-4 yaş grubu bebeklerde sadece lavanta ve papatya kullanılabilir. Kullanım dozu düşük olmalıdır.
4-7 yaş grubunda ise, lavanta, papatya, mandalina, gül ve palmarosa yağları çok düşük dozlarda kullanılır. Alerjisi olmayan çocuklarda hintdefnesi ve sedir kullanılabilir.
7-12 yaş grubunda tüm yağlar kullanılabilir. Kullanılan doz, yetişkinlerde kullanılan dozun yarısı kadar olmalıdır.
Güneşte ve solaryumla birlikte kullanılmaması gereken yağlar ise şunlardır: Bergamot, greyfurt, limon, ağaçkavunu, portakal, turunç, melekotu.
yüksek tansiyonu olan kişilerde Biberiye kullanılmamalıdır.
Sara / epilepsi rahatsızlığı olan kişilerde rezene, ökaliptus ve kekik kullanılmaz. Biberiye ise çok az dozda kullanılır.
Şeker hastalığı söz konusu ise, ökaliptus, ıtır ve limon kullanılmamalıdır.
Hamileliğin ilk 4 ayında aromaterapi yağları kullanılmamalı, 4 üncü aydan sonra, papatya, lavanta, ağaçkavunu, turunç, palmarosa, portakal, hintdefnesi, fasturuncu hafifletilmiş dozlarda kullanılmalıdır.
Hamilelikte sakıncalı yağlar: (bu yağlar kas spazmına ve düşüğe neden olablilir) Karanfil, fesleğen, yalancı mirha, ardıç, biberiye, tatlı mercangüç, oğulotu, adaçayı, rezene, anason, servi, yasemin, hardal, karaturp, ingiliznanesi, kekik, gerçek melisa dır.
Saf olarak kullanımı sakıncalı yağlar, anason, hintlimonu, havuç tohumu, tarçın, karanfil, kekik ve kafur dur.
Toksik etkili ve hormon dengesini bozabilen yağlar ise, Amerikan pennyroyal, pennyroyal, mugword ve ruharuts dur.
Yüz bölgesinde kullanılması sakıncalı olan yağlar tarçın ve karanfildir.
Hassas ciltlerde sakıncalı yağlar: Tüm asitli yağlar. Fesleğen, rezene, hintlimonu, biberiye ve lemon verbena dır.
1. cilt tıkalı ve cansız ise, yağların emilimi zayıflar.
2. kan dolaşımı zayıflığı yağların vücutta dolaşmasını yavaşlatır.
3. Stres oranı aromaterapi etkisini zayıflatır, kasların gergin olması tedavinin etkisini değiştirir.
4. kabızlık ve vücutta toksik maddelerin artması. Aşırı kirli hava, sigara, alkol kulllanımı vs.
1. Ateşli hastalıklar ve ateş
2. deri veya eklem iltihapları.
3. Bilinmeyen kaşıntı ve kızarıklıklar.
4. Ödem ve şişmeler (Bilinmeyen iltihaplı durumlar)
5. Yara bereler (Açık yaralar)
6. Spor yaralanmaları - Burkulmalar (Akut durumlarda)
7. Adele yırtılmaları veya bağdokusu zedelenmeleri.
8. Kırık kemikler.
9. Yanıklar (Açık yara söz konusu ise)
10. Varisler (direkt olarak üzerinde masaj baskısı uygulanmaz)
11. Ancak bölgesel ise (masajla yayma söz konusu ise)
12. Yeni ameliyat ve yaralanmalar.
Mısırlılar aroma yağlarını mumyalamada ve ayinlerde kullanmışlardır. Aromaterapi daha sonra Mısır dan Yunan uygarlığına geçmiş, oradan da bütün dünyaya yayılmıştır. Eski zamanlarda aromaterapi bir koruyucu hekimlik sistemi idi. Ama dünyada ilaç sanayii başlayınca ve hazır ucuz ilaç elde edilince, zahmetli olan bu işlemden zamanla vazgeçilmiş ve aromaterapi gündemden kaybolmuştur.
Yüzyılımızın başlarında Fransız Kimyager Doktor Gattefosse, laboratuvarında yaptığı bir deney esnasında kaza ile elini yakmış (gaz lambası ile), o sırada elinde bulunan şişeden dökülen lavanta yağının elini süratle iyileştirdiğini farketmiştir. Daha sonra yaptığı araştırmalar sonucunda yağların, güçlü antiseptik, mikrop öldürücü, iyileştirici, hızlı hücre yenileyici etkilerinin olduğunu saptamıştır. Ayrıca aroma yağlarının kan dolaşımı yardımı ile lenf sistemine ulaştığını ve hücre arası sıvı (extra cellular fluid) yolu ile iyileştirdiğini kanıtlamıştır. Diğer bir Fransız, Dr. Jean Valnet ve Madam Maury da bu konuda iyi araştırma yapan uzmanlar arasındadır. Dr. Jean Valnet, İkinci Dünya Savaşı nda aromaterapiyi, yaraları tedavi etmek ve çabuk iyileştirmek için geniş olarak kullanmıştır. Bir biyokimyacı olan Madam Maury ise konuyu, kozmetik ve gençleşme tedavilerine kadar yaygınlaştırmıştır. Günümüzde Avrupa da, özellikle İngiltere ve Fransa da popülerlik kazanan bu yöntem, zamanla bir yaşam biçimi haline gelmiş bulunmaktadır.
Yağlar
Bitkilerde doğal olarak oluşan yağların, bitkinin gerçek özü olduğu ve de hiçbirinin diğerine eşit olmadığı düşünülmektedir. Bitki metabolizmasının artıkları da olabilecek bu ürünlerin, tam olarak ne olduğunu hiç kimse bilmemektedir. Bunlar bitkinin değişik bölümlerinde oluşur ve dolaşırlar, örneğin akşamları çiçeklerde çok yoğun olan esanslar, sabahları yapraklarda toplanabilir. Bir bitkinin özel bir yerinden elde edilen bir esansın kimyasal ve tıbbi özellikleri, bitkinin ait olduğu kısmına göre farklılıklar gösterebilir. Örneğin portakal ağacı çiçeğinden elde edilen esans, insan vücudunda, portakal kabuğundan elde edilene göre çok farklı etki gösterir. Onun için yağları ve özelliklerini çok iyi bilmek gerekir.
Uçucu yağlar (Essential Oils)
Dünyada her organın ve organizmanın gözle görülemeyen ve ölçülemeyen bir enerjisi (ruhu) vardır. Bitkilerde ise bu enerji, onların uçucu yağlarında saklıdır.
yağ özleri bitkilerin hormonu sayılır ve bizim vücudumuzdaki hormonlara eş değerde bir görev üstlenir (canlandırıcı, ateşleyici, aracı). Bu uçucu yağ özleri bitkinin içinde dolaşarak ve hormonlarını şekerli ortamda birbirine bağlayarak, bitkinin bütün yaşamı boyunca, çok az miktarda üretilirler.
Uçucu yağ özleri, elde edildikleri bitkilerin yapısına göre insan vücudunda iyileştirici etki yaratır. Bu etkinin doğru elde edilmesi için gerekli miktarlarda ve uygun yöntemlerle uygulanması gerekir. Terapide kullanılan uçucu yağlar, kan dolaşımı yolu ile arzu edilen bölgeye ulaşırlar. Örneğin, baş ağrısı için kullanılan bir ağrı kesici ilacın, kan dolaşımı yolu ile sinir sistemine ulaşıp ağrıyı kesmesi gibi, aroma yağları da aynı etkiyi yaratır. Buradaki tek fark, aroma yağlarının sinirleri yatıştırmak yerine, ağrıya neden olan dengesizliğin düzelmesi için gerekli ortamı yaratmasıdır. Uçucu yağlar doğal ürünlerdir ve yan etkileri çok azdır. Doğru kullanılırsa farmakolojik ilaçlardan faydalıdır.
Temel yağlar (Base oils)
Çoğu bitkisel özlü yağlar aromaterapide taşıyıcı yağ olarak kullanılabilir. Seçilen yağın yapısı ve tedaviye uygun olması alınacak sonucu güçlendirir. Genellikle yüz bölgesinde kullanılacak olan bir yağın hafif yapıda ve vitaminli olması, tedavinin etkisini güçlendirir. Örneğin yayoba yağı veya çayırnergisi yağı, ciltte genel yatıştırıcı ve iyileştirici etki yarattığı için, cilt problemlerinde kullanılması, tedavinin etkisini güçlendirir. Binbirdelikotu yağı, sinirsel gerginlik veya depresyon durumlarında uygulandığında çift etki sağlar. Buğday tohumu yağı ise, güçlü E vitamini içerdiği için yaşlı kişilerde uygulanması daha uygundur, vs. Burada esas olan bakım esnasında seçilecek yağın kişinin terapi amacına uygun olması ve terapinin etkisine uyum sağlamasıdır. Örneğin, uyarıcı bir terapide aşırı uyuşturucu etkideki bir yağ kullanılmazken, aşırı sinirli olan bir kişi tedavi ediliyorsa, ağır koku bırakabilen bir temel yağ seçilmemelidir. Örneğin; zeytinyağı.
Ana aroma yağları
1. Clary sage - Adaçayı.
2. Lavander - Lavanta.
3. Ylang Ylang - kananga.
4. Chamomile - Papatya.
5. Peppermint - İngiliz Nanesi.
6. Rose - Gül.
7. Rosemary - Biberiye.
8. Sandalwood - Sandal.
Yüz ve vücut için kullanılan Temel yağlar:
1. Susam yağı - Yayoba yağı (Tüm ciltlere uygundur)
2. Havuç yağı - Hawaii Ceviz yağı (Hücre yenileyici)
3. Sarısabır yağı - Çayırnergisi (Hassas yapılı ciltler)
4. Buğday Özü yağı - Zerdali Çekirdeği yağı (Olgun ciltler)
Aroma yağların kullanımında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Şimdi bunlara kısaca değinelim;
Aromaterapi alternatif koruyucu hekimlik sistemine dayanan bir tedavi yöntemidir. Önemli hastalıklarda doktor kontrolu olmadan tek başına aromaterapi kullanılmamalıdır.
Aromaterapi yapılan kişi aynı anda reçeteli bir ilaç kullanmakta ise aromaterapi tedavisi uygulanmaz. Zira belirli yağlar ilaçların etkisini nötrleştirir veya yan etki yaratabilir.
Önerilen dozun üzerinde bir doz kullanılmamasına özen gösterilmelidir.
Aynı yağı ve karışımı uzun süre kullanmamak gerekir.
bebeklerde, çocuklarda ve yetişkinlerde farklı bir doz gerekir. Bazı yağlar ise asla kullanılmamalıdır.
Kullanılacak olan yağlar inceltilerek kullanılmalı ve kesinlikle ağız yoluyla alınmamalıdır.
Hassas olan ciltlerde kullanılacak olan yağın test edilmesi gerekir. Eğer herhangi bir reaksiyon oluşmaz ise o zaman yağ rahatlıkla kullanılabilir.
0-4 yaş grubu bebeklerde sadece lavanta ve papatya kullanılabilir. Kullanım dozu düşük olmalıdır.
4-7 yaş grubunda ise, lavanta, papatya, mandalina, gül ve palmarosa yağları çok düşük dozlarda kullanılır. Alerjisi olmayan çocuklarda hintdefnesi ve sedir kullanılabilir.
7-12 yaş grubunda tüm yağlar kullanılabilir. Kullanılan doz, yetişkinlerde kullanılan dozun yarısı kadar olmalıdır.
Güneşte ve solaryumla birlikte kullanılmaması gereken yağlar ise şunlardır: Bergamot, greyfurt, limon, ağaçkavunu, portakal, turunç, melekotu.
yüksek tansiyonu olan kişilerde Biberiye kullanılmamalıdır.
Sara / epilepsi rahatsızlığı olan kişilerde rezene, ökaliptus ve kekik kullanılmaz. Biberiye ise çok az dozda kullanılır.
Şeker hastalığı söz konusu ise, ökaliptus, ıtır ve limon kullanılmamalıdır.
Hamileliğin ilk 4 ayında aromaterapi yağları kullanılmamalı, 4 üncü aydan sonra, papatya, lavanta, ağaçkavunu, turunç, palmarosa, portakal, hintdefnesi, fasturuncu hafifletilmiş dozlarda kullanılmalıdır.
Hamilelikte sakıncalı yağlar: (bu yağlar kas spazmına ve düşüğe neden olablilir) Karanfil, fesleğen, yalancı mirha, ardıç, biberiye, tatlı mercangüç, oğulotu, adaçayı, rezene, anason, servi, yasemin, hardal, karaturp, ingiliznanesi, kekik, gerçek melisa dır.
Saf olarak kullanımı sakıncalı yağlar, anason, hintlimonu, havuç tohumu, tarçın, karanfil, kekik ve kafur dur.
Toksik etkili ve hormon dengesini bozabilen yağlar ise, Amerikan pennyroyal, pennyroyal, mugword ve ruharuts dur.
Yüz bölgesinde kullanılması sakıncalı olan yağlar tarçın ve karanfildir.
Hassas ciltlerde sakıncalı yağlar: Tüm asitli yağlar. Fesleğen, rezene, hintlimonu, biberiye ve lemon verbena dır.
Aromaterapi tedavisini yavaşlatan nedenler:
1. cilt tıkalı ve cansız ise, yağların emilimi zayıflar.
2. kan dolaşımı zayıflığı yağların vücutta dolaşmasını yavaşlatır.
3. Stres oranı aromaterapi etkisini zayıflatır, kasların gergin olması tedavinin etkisini değiştirir.
4. kabızlık ve vücutta toksik maddelerin artması. Aşırı kirli hava, sigara, alkol kulllanımı vs.
Tedavi yapılmaması gereken durumlar:
1. Ateşli hastalıklar ve ateş
2. deri veya eklem iltihapları.
3. Bilinmeyen kaşıntı ve kızarıklıklar.
4. Ödem ve şişmeler (Bilinmeyen iltihaplı durumlar)
5. Yara bereler (Açık yaralar)
6. Spor yaralanmaları - Burkulmalar (Akut durumlarda)
7. Adele yırtılmaları veya bağdokusu zedelenmeleri.
8. Kırık kemikler.
9. Yanıklar (Açık yara söz konusu ise)
10. Varisler (direkt olarak üzerinde masaj baskısı uygulanmaz)
11. Ancak bölgesel ise (masajla yayma söz konusu ise)
12. Yeni ameliyat ve yaralanmalar.
Öksürüğe İyi Gelen Şifalı Bitkiler Nelerdir Hangileridir
Öksürüğe karşı kullanageldiğiniz çoğu ilacın doğa eczanesinin sunduğu imkânlarla üretildiğini biliyor muydunuz?
Soğuk algınlığı virüsleri hemen her kış solunum yollarımızın mukoza tabakasına bir şekilde yerleşmenin yollarını bulan inatçı adaptasyon sanatçılarıdır. Burada enfeksiyona ve buna bağlı olarak sıklıkla balgam artışına neden olurlar. Bronş duvarını döşeyen epitel hücrelerinin yüzeyinde yer alan küçük tüycükler ortaya çıkan bu aşırı salgıyı artık uzaklaştıramadığında uyarılan öksürük refleksi ile solunum yolları temizlenmeye çalışılmaktadır. Bu gibi durumlarda saponin içeren bitkiler yardıma yetişebilmektedir. Saponin, balgamı yumuşatma ve tüycükleri uyarma özelliğine sahiptir.
Saponin içeren bitkiler başlıca duvar sarmaşığı (Hedera helix; belsaniye), çuha çiçeği (Primula veris), anasoniye (Pimpinella saxifraga), ballıbaba yaprakları (Lamium amplexicaule) ve kedibaşı (Galeopsis tetrahit; horozbaşı – Galeopsis speciosa; yalan kenevir otu) olarak sayılabilir. Öksürük şuruplarını ve/veya çaylarının bileşiminde sıklıkla bu bitkiler ya da bunlardan elde edilen etken maddeler yer almaktadır.
Balgamlı öksürükte ayrıca kekik (Thymus vulgaris), anason (Pimpinella anisum), ökaliptus (Eucalyptus globulus; sıtma ağacı) ve nane (Mentha spp.) içeren ilaçlar da fayda vermektedir. Bunların solunum yollarını dezenfekte edici özelliği bulunmaktadır. Öksürüğün yumuşatılmasında bu gibi bitkilerin karışımından elde edilen merhemlerin göğüs ve sırta ovularak sürülmesi de fayda verebilmektedir.
Kuru öksürükte ise gülhatmi (Althaea officinalis), ciğerotu (Pulmonaria officinalis), islanda likeni (lichen islandicus), ebegümeci (Malva spp.) ve sinir otu (Plantago lanceolata) mukoza koruyucu özellikleriyle ön plana çıkabilmektedir. Bu özelliği normal mukoza üzerine ilave bir tabaka oluşturarak yerine getirmektedirler.
Duvar sarmaşığının ayrıca solunum kaslarını gevşetici özelliği de bulunmaktadır. Dolayısıyla çok dikkatli doz ayarı gerektiren bu bitkinin gelişigüzel kullanılmaması gerekir. Itır çiçeğinin (Pelargonium spp.) ise akut bronşite bağlı rahatsız edici şikâyetleri hafifletebilmenin yanında bağışıklık sistemini uyarıcı ve bakteri üremesini engelleyici özellikleri vardır.
Yukarıda sıralanan bitkileri kaynatarak veya daha iyisi demleyerek elde edilen çaylarını tüketmek de öksürüğü rahatlatıcı etki yapabilir. Ancak, öksürükle bu şekilde mücadele ederken bu bitkilerin antibiyotiklerin yerini tutamayacağı unutulmamalıdır. Yüksek ateş, hızlı solunum, zorlamalı ve fazla öksürük ile cerahatli balgam görülmesi durumunda mutlaka hekim kontrolüne başvurulmalıdır. Yine 10 günü geçen normal öksürük durumunda da sağlık kontrolü şarttır.
Soğuk algınlığı virüsleri hemen her kış solunum yollarımızın mukoza tabakasına bir şekilde yerleşmenin yollarını bulan inatçı adaptasyon sanatçılarıdır. Burada enfeksiyona ve buna bağlı olarak sıklıkla balgam artışına neden olurlar. Bronş duvarını döşeyen epitel hücrelerinin yüzeyinde yer alan küçük tüycükler ortaya çıkan bu aşırı salgıyı artık uzaklaştıramadığında uyarılan öksürük refleksi ile solunum yolları temizlenmeye çalışılmaktadır. Bu gibi durumlarda saponin içeren bitkiler yardıma yetişebilmektedir. Saponin, balgamı yumuşatma ve tüycükleri uyarma özelliğine sahiptir.
Saponin içeren bitkiler başlıca duvar sarmaşığı (Hedera helix; belsaniye), çuha çiçeği (Primula veris), anasoniye (Pimpinella saxifraga), ballıbaba yaprakları (Lamium amplexicaule) ve kedibaşı (Galeopsis tetrahit; horozbaşı – Galeopsis speciosa; yalan kenevir otu) olarak sayılabilir. Öksürük şuruplarını ve/veya çaylarının bileşiminde sıklıkla bu bitkiler ya da bunlardan elde edilen etken maddeler yer almaktadır.
Balgamlı öksürükte ayrıca kekik (Thymus vulgaris), anason (Pimpinella anisum), ökaliptus (Eucalyptus globulus; sıtma ağacı) ve nane (Mentha spp.) içeren ilaçlar da fayda vermektedir. Bunların solunum yollarını dezenfekte edici özelliği bulunmaktadır. Öksürüğün yumuşatılmasında bu gibi bitkilerin karışımından elde edilen merhemlerin göğüs ve sırta ovularak sürülmesi de fayda verebilmektedir.
Kuru öksürükte ise gülhatmi (Althaea officinalis), ciğerotu (Pulmonaria officinalis), islanda likeni (lichen islandicus), ebegümeci (Malva spp.) ve sinir otu (Plantago lanceolata) mukoza koruyucu özellikleriyle ön plana çıkabilmektedir. Bu özelliği normal mukoza üzerine ilave bir tabaka oluşturarak yerine getirmektedirler.
Duvar sarmaşığının ayrıca solunum kaslarını gevşetici özelliği de bulunmaktadır. Dolayısıyla çok dikkatli doz ayarı gerektiren bu bitkinin gelişigüzel kullanılmaması gerekir. Itır çiçeğinin (Pelargonium spp.) ise akut bronşite bağlı rahatsız edici şikâyetleri hafifletebilmenin yanında bağışıklık sistemini uyarıcı ve bakteri üremesini engelleyici özellikleri vardır.
Yukarıda sıralanan bitkileri kaynatarak veya daha iyisi demleyerek elde edilen çaylarını tüketmek de öksürüğü rahatlatıcı etki yapabilir. Ancak, öksürükle bu şekilde mücadele ederken bu bitkilerin antibiyotiklerin yerini tutamayacağı unutulmamalıdır. Yüksek ateş, hızlı solunum, zorlamalı ve fazla öksürük ile cerahatli balgam görülmesi durumunda mutlaka hekim kontrolüne başvurulmalıdır. Yine 10 günü geçen normal öksürük durumunda da sağlık kontrolü şarttır.
Sigara Bıraktıran Şifalı Bitki Karabaş Otu
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, sigarayı bırakmak isteyen ve türlü yöntemler deneyen tiryakilere Türkiye’de yetişen bir bitkinin çayını tavsiye etti.
Kanal D’de Seda Sayan’ın programına katılan Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, Türkiye’de yetişen binlerce bitki türünün mucizevi faydalarını anlattı.
Karabaş otu ağrıları dindirme özelliğine sahip.
Kalbe kuvvet veren bu bitki iyi bir balgam sökücü.
Sara ve beyin hastalıklarının tedavisinde mucize etkileri vardır.
Saraçoğlu, özellikle sigarayı bırakmak isteyip, bir çok yöntem denemesine rağmen bırakamayanlar için karabaşotunu önerdi.
Aktarlarda da bulunabilen ve Türkiye’de yetişen karabaşotunun dünyanın hiçbir yerinde aynısının bulunmadığını sözlerine ekleyen İbrahim Saraçoğlu, çay yapmaya vakit olmayan ya da yolculuktaki durumlarda şu öneriyi yaptı: "Karabaşotunun saplarından 5-6 tane yanınızda bulundurun. Bunları çiğneyebilirsiniz. Yutmanızda da herhangi bir sakınca yok."
Kanal D’de Seda Sayan’ın programına katılan Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, Türkiye’de yetişen binlerce bitki türünün mucizevi faydalarını anlattı.
Karabaş otu ağrıları dindirme özelliğine sahip.
Kalbe kuvvet veren bu bitki iyi bir balgam sökücü.
Sara ve beyin hastalıklarının tedavisinde mucize etkileri vardır.
Saraçoğlu, özellikle sigarayı bırakmak isteyip, bir çok yöntem denemesine rağmen bırakamayanlar için karabaşotunu önerdi.
İşte o formül:
"Bir tatlı kaşığı karabaşotunu bir su bardağı suda 3 dakika hafif ateşte kaynatıp içiyorsunuz. Gün atlayarak bu çayı içmelisiniz. Bir gün durup bir gün içilmeli."Aktarlarda da bulunabilen ve Türkiye’de yetişen karabaşotunun dünyanın hiçbir yerinde aynısının bulunmadığını sözlerine ekleyen İbrahim Saraçoğlu, çay yapmaya vakit olmayan ya da yolculuktaki durumlarda şu öneriyi yaptı: "Karabaşotunun saplarından 5-6 tane yanınızda bulundurun. Bunları çiğneyebilirsiniz. Yutmanızda da herhangi bir sakınca yok."
Japonlar bitkilerimize göz dikti..
Japonya’dan gelen araştırmacıların Türkiye’deki bitki türlerini inceledikten sonra toprağın ve bitkilerin ne kadar değerli olduğunu kendisine aktardıklarını söyleyen Saraçoğlu, "Bizim bitkilerimiz çok kıymetli. Dış ülkeler bizi yakından takip ediyorlar" diye konuştu.
Alkolün Vücudumuza Zararları Nelerdir
Aşırı alkol kullanımı önemli bir sosyal ve tıbbi sorundur. Bir çok toplumda orta düzeyde alkol kullanımı kabul edilebilir. Ancak aşırı alkol kullanımı karaciğer,pankreas,beyin ve dolaşım sistemine büyük hasarlar verir.
Aşırı alkol kullanımı uyku bozukluklarına ve bütün gece uyuduktan sonra bile sabah bit-km kalkmaya neden olabilir. Beynimizin etkinliğiyle hafif veya orta uyku derinliği dönemlerinden,rüya gördüğümüz uyku dönemine geçeriz. Bu döneme hızlı göz hareketleri (REM) dönemi denir ki fiziksel ve ruhsal sağlığımız bu döneme bağlıdır. Ne yazık ki alkolün anestezik (narkoz benzeri) etkisi beynin yeterince REM uyku dönemi oluşturma yeteneğini etkiler ve bu durum aşırı alkol kullananlarda görülen sabah yorgunluğunun sebebidir.
Bazı kronik alkoliklerde Wernicke-Korsakoff Sendromu denen bir nörolojik bozukluk bulunabilir. Bu bozukluk özellikle kötü beslenen (özellikle yetersiz tiamin[B1 vitamini] )alkoliklerde görülür.
Hastalığın ilk belirtisi göz kaslarında ani güçsüzlük ve felce bağlı çift görmedir. Zamanla hasta yardımsız ayakta duramaz veya yürüyemez. Wernicke-Korsakoff Sendromu nda hasta özellikle yakın geçmişe ait olayları unutur,ayrıca çok ileri derecede bellek kayıpları da ortaya çıkabilir; dönem dönem kim olduğunu bile unutur. Ayrıca bu kişilerde kendi kendine konuşma, bulunduğu yerin ve zamanın farkında olmama ve halüsinasyonlar (gerçek olduğu düşünülen hayaller) görülebilir.
Wernicke-Korsakoff Sendromunun tedavisi bellidir:alkolden uzak durmak ve vitamin yetersizliği belirtilerini geriletmek için tiamin (B1 vitamini) kullanmak. Ancak bu bozukluğun yol açtığı şikayetler genellikle tam olarak ortadan kalkmaz.
Dolaşıma katılan alkol karaciğere gelir ve orada enzimler tarafından parçalanır. Sağlıklı bir karaciğer alkolü saatte 50 kalori oluşturacak bir hızla parçalar. Bu 30ml. viskiye eşittir. Eğer karaciğere gelen alkol bu miktardan fazla olursa, parçalanana kadar kanda kalacaktır.
alkol kullanımından sonraki gün ortaya çıkan baş ağrısı ve ağız kuruluğunun nedeni pek belli değildir. Olası bir neden, alkolün idrar söktürücü etkisi nedeniyle oluşan su kaybıdır. Bu, dehidratasyona (vücuttaki sıvının azalması) neden olabilir. Bu şikayetlerin ortadan kalkması için dinlenmek, bol miktarda sıvı ve bir ağrı kesici almak gerekir (mide sorunu olanlar ağrı kesici kullanırken dikkatli olmalıdır).
alkoliklerde akut veya kronik pankreas iltihabı da görülebilir.
Sürekli ve aşırı alkol kullananlarda kardiyomiyopati denilen, kalp kasını harabeden ve aritmiden (kalp atışları ritminde düzensizlik) kalp yetmezliğine kadar çeşitli önemli sorunlara yol açan bir hastalık da sık olarak görülür. Az miktarda alkol kullanımı da kalp hastalığı olasılığını artırır.
alkoliklerde kalp-damar hastalıklarından sonra en sık ölüm nedeni kanserdir. alkol kullanmayanlara göre kansere yakalanma olasılıkları oldukça yüksektir (özellikle gırtlak, yemek borusu, mide ve pankreas kanserleri).
Beyin ve Sinir Sistemi..
Aşırı alkol kullanımının beyin ve sinir sistemi üzerine önemli etkileri vardır. alkol geçici bir bellek kaybına da neden olabilir. Gerek yeni içmeye başlayanlarda gerekse aşırı kullananlarda içtikleri dönemin tümünü ya da bir bölümünü unutmak sık görülen bir durumdur. Aşırı alkol kullananlarda,içki bırakıldıktan sonra birkaç hafta süren geçici bellek kayıpları da görülebilir. Ancak alkolden uzak durulduğunda bellek sorunları ortadan kalkabilir.Aşırı alkol kullanımı uyku bozukluklarına ve bütün gece uyuduktan sonra bile sabah bit-km kalkmaya neden olabilir. Beynimizin etkinliğiyle hafif veya orta uyku derinliği dönemlerinden,rüya gördüğümüz uyku dönemine geçeriz. Bu döneme hızlı göz hareketleri (REM) dönemi denir ki fiziksel ve ruhsal sağlığımız bu döneme bağlıdır. Ne yazık ki alkolün anestezik (narkoz benzeri) etkisi beynin yeterince REM uyku dönemi oluşturma yeteneğini etkiler ve bu durum aşırı alkol kullananlarda görülen sabah yorgunluğunun sebebidir.
Bazı kronik alkoliklerde Wernicke-Korsakoff Sendromu denen bir nörolojik bozukluk bulunabilir. Bu bozukluk özellikle kötü beslenen (özellikle yetersiz tiamin[B1 vitamini] )alkoliklerde görülür.
Hastalığın ilk belirtisi göz kaslarında ani güçsüzlük ve felce bağlı çift görmedir. Zamanla hasta yardımsız ayakta duramaz veya yürüyemez. Wernicke-Korsakoff Sendromu nda hasta özellikle yakın geçmişe ait olayları unutur,ayrıca çok ileri derecede bellek kayıpları da ortaya çıkabilir; dönem dönem kim olduğunu bile unutur. Ayrıca bu kişilerde kendi kendine konuşma, bulunduğu yerin ve zamanın farkında olmama ve halüsinasyonlar (gerçek olduğu düşünülen hayaller) görülebilir.
Wernicke-Korsakoff Sendromunun tedavisi bellidir:alkolden uzak durmak ve vitamin yetersizliği belirtilerini geriletmek için tiamin (B1 vitamini) kullanmak. Ancak bu bozukluğun yol açtığı şikayetler genellikle tam olarak ortadan kalkmaz.
Sindirim Sistemi..
alkol midenizin iç yüzeyini örten tabakayı tahriş ederek gastrite, kusmaya yol açarak midenin üst bölümü ve yemek borusunun alt bölümünde küçük yırtıklara neden olabilir; Mallory-Weiss Yırtıkları denen bu küçük yırtıklardan kanama olabilir. Uzun süre alkol kullanımı özellikle B vitaminlerinin (özellikle folik asit ve tiamin) ve diğer besinlerin emilimini engelleyebilir. alkol kullanımını kestiğinizde bu sorunların çoğu ortadan kalkacaktır. Bununla birlikte, yağlanmış veya büyümüş karaciğer, alkol hepatiti veya yemek borusu varisleri gibi sorunlar acil tıbbi müdahale gerektirir.Dolaşıma katılan alkol karaciğere gelir ve orada enzimler tarafından parçalanır. Sağlıklı bir karaciğer alkolü saatte 50 kalori oluşturacak bir hızla parçalar. Bu 30ml. viskiye eşittir. Eğer karaciğere gelen alkol bu miktardan fazla olursa, parçalanana kadar kanda kalacaktır.
alkol kullanımından sonraki gün ortaya çıkan baş ağrısı ve ağız kuruluğunun nedeni pek belli değildir. Olası bir neden, alkolün idrar söktürücü etkisi nedeniyle oluşan su kaybıdır. Bu, dehidratasyona (vücuttaki sıvının azalması) neden olabilir. Bu şikayetlerin ortadan kalkması için dinlenmek, bol miktarda sıvı ve bir ağrı kesici almak gerekir (mide sorunu olanlar ağrı kesici kullanırken dikkatli olmalıdır).
alkoliklerde akut veya kronik pankreas iltihabı da görülebilir.
Dolaşım Sistemi..
alkol geçici olarak kan basıncını düşürebilir. Ancak sürekli kullanıldığında kan basıncını yükseltebilir.Sürekli ve aşırı alkol kullananlarda kardiyomiyopati denilen, kalp kasını harabeden ve aritmiden (kalp atışları ritminde düzensizlik) kalp yetmezliğine kadar çeşitli önemli sorunlara yol açan bir hastalık da sık olarak görülür. Az miktarda alkol kullanımı da kalp hastalığı olasılığını artırır.
Cinsel İşlevler..
alkol alışkanlığı erkeklerde empotansa (sertleşme kaybı) neden olabilir. Kadınlarda ise adet düzeni bozulabilir. Ayrıca anne karnındaki bebeğin sağlığını ve gelişimini bozacağı için, hamile kadınların kesinlikle alkol almamaları gerekir.alkoliklerde kalp-damar hastalıklarından sonra en sık ölüm nedeni kanserdir. alkol kullanmayanlara göre kansere yakalanma olasılıkları oldukça yüksektir (özellikle gırtlak, yemek borusu, mide ve pankreas kanserleri).
Sigarayı Bıraktıran Hap Sigara Bıraktıran İlaç
Yeni yılda ilaç üreticileri tiryakileri mutlu edecek yeni ürünlere imza attılar. Bunların başında sigara ve alkol geliyor. Yakın zamanda eczanelerde yerini alacak olan sigara hapı, yüzde 44 oranında başarı sağlıyor.
Bugüne kadarki en etkili sigara bıraktırıcı hap olarak lanse edilen ilaç, Viagra'nın mucidinin imzasını taşıyor. İlaç geçen ay ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde ruhsat alarak kullanıma girdi.
İlacı kullanan 2 bin kişiden yüzde 44'ü 12 hafta sonunda sigarayı bıraktı. Uzmanlar etken maddesi "vareniclin tartrat" olan ilacın sigarayı bırakmak isteyenlere büyük kolaylık sağlayacağını söylüyorlar.
Nikotine set çekiyor
İlaç, nikotinin beyne yapışarak zevk verici hormon salınımının önüne geçiyor. Böylelikle sigara içerken ortaya çıkan ödüllendirilme ve yoksunluk mekanizmaları engelleniyor. Yani bu ilacı kullanmaya başladığınızda sigara size eskisi kadar zevk vermiyor.
12 hafta şart
İlacın en az 12 hafta kullanılması gerekiyor. Maliyeti ise günlük 1.95 euro... İlacın bugüne kadar rapor edilen tek yan etkisi, kullanımdan itibaren üç ay devam edebilen mide bulantısı...
Bu ilacı kullanan kişiler sigarayı bıraktığı gibi alkol tüketimini de azaltıyor.
Bugüne kadarki en etkili sigara bıraktırıcı hap olarak lanse edilen ilaç, Viagra'nın mucidinin imzasını taşıyor. İlaç geçen ay ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde ruhsat alarak kullanıma girdi.
İlacı kullanan 2 bin kişiden yüzde 44'ü 12 hafta sonunda sigarayı bıraktı. Uzmanlar etken maddesi "vareniclin tartrat" olan ilacın sigarayı bırakmak isteyenlere büyük kolaylık sağlayacağını söylüyorlar.
Nikotine set çekiyor
İlaç, nikotinin beyne yapışarak zevk verici hormon salınımının önüne geçiyor. Böylelikle sigara içerken ortaya çıkan ödüllendirilme ve yoksunluk mekanizmaları engelleniyor. Yani bu ilacı kullanmaya başladığınızda sigara size eskisi kadar zevk vermiyor.
12 hafta şart
İlacın en az 12 hafta kullanılması gerekiyor. Maliyeti ise günlük 1.95 euro... İlacın bugüne kadar rapor edilen tek yan etkisi, kullanımdan itibaren üç ay devam edebilen mide bulantısı...
Bu ilacı kullanan kişiler sigarayı bıraktığı gibi alkol tüketimini de azaltıyor.
Sigaradan Tiksindiren iksir Sigara Bıraktıran ixir
Uşaklı emekli binbaşı Özkan Tunaboylu, icat ettiği sigara tiksindirici ile üç yılda 15 bini geçkin kişiye sigarayı bıraktırdığını iddia etti. Amerika, Rusya, Fransa, Hollanda, Almanya, Avusturya ve Belçika'ya tiksindirici ihraç ettiğini ifade eden Tunaboylu, Türk ve Rusya sağlık bakanlıklarının tiksindiriciyi incelemeye aldığını ifade etti.
İki buçuk yaşındayken babasını sigaradan kaybeden Tunaboylu, yetim büyüdüğü için baba hasretiyle yanıp tutuşmuş. Askerlik hayatı boyunca günde üç paket sigara içen Tunaboylu, şifalı bitkiler üzerinde çalışırken 'Tek Umut' adını verdiği sigara tiksindiricisini icat etmiş. Tiksindirici sayesinde önce kendisi sigarayı bırakan Tunaboylu, patent ve ruhsatını aldığı bu karışımı ticarî hale getirmiş. 50 yıllık tiryakilere bile sigara bıraktırdığını iddia eden Özkan Tunaboylu, üç yılda 15 bini geçkin kişiye sigarayı bıraktırdığını savunuyor.
Rusya Sağlık Bakanlığı'nın ihraç çalışmaları için dostları aracılığıyla teklif getirdiğini belirten Tunaboylu, Türkiye'nin dört bir yanından sipariş aldığını ifade etti.
67 yaşındaki emekli binbaşı, bitkisel karışımı üretmek için 40 yıl çalıştığını, bütün dünya insanını tiksindirici ile buluşturarak sigaradan kurtarmak istediğini söyledi. Tunaboylu, tiksindiricinin kullanımı hakkında şu bilgileri verdi: "Yedi gün boyunca her sigara içmek istendiğinde şişe içindeki tiksindiriciden bir çay kaşığının dörtte biri kadar ağıza alınıyor. Yedi gün sonunda sigara gargarası yapılarak sigaradan tiksiniliyor. Böylece insanlar ömür boyu sigarayı terk ediyor."
27 yıllık sigara tiryakisi olan hakim Faruk Ceyhan, tiksindirici sayesinde bir yıldan beri sigara kullanmadığını söyledi. Her gün üç paket sigara tükettiğini ifade eden hakim Ceyhan, geçen yıl bir arkadaşının önerisiyle buluştuğu Tek Umut sigara tiksindiriciyi yedi gün kullandıktan sonra bir daha içmediğini dile getirdi.
İki buçuk yaşındayken babasını sigaradan kaybeden Tunaboylu, yetim büyüdüğü için baba hasretiyle yanıp tutuşmuş. Askerlik hayatı boyunca günde üç paket sigara içen Tunaboylu, şifalı bitkiler üzerinde çalışırken 'Tek Umut' adını verdiği sigara tiksindiricisini icat etmiş. Tiksindirici sayesinde önce kendisi sigarayı bırakan Tunaboylu, patent ve ruhsatını aldığı bu karışımı ticarî hale getirmiş. 50 yıllık tiryakilere bile sigara bıraktırdığını iddia eden Özkan Tunaboylu, üç yılda 15 bini geçkin kişiye sigarayı bıraktırdığını savunuyor.
Rusya Sağlık Bakanlığı'nın ihraç çalışmaları için dostları aracılığıyla teklif getirdiğini belirten Tunaboylu, Türkiye'nin dört bir yanından sipariş aldığını ifade etti.
67 yaşındaki emekli binbaşı, bitkisel karışımı üretmek için 40 yıl çalıştığını, bütün dünya insanını tiksindirici ile buluşturarak sigaradan kurtarmak istediğini söyledi. Tunaboylu, tiksindiricinin kullanımı hakkında şu bilgileri verdi: "Yedi gün boyunca her sigara içmek istendiğinde şişe içindeki tiksindiriciden bir çay kaşığının dörtte biri kadar ağıza alınıyor. Yedi gün sonunda sigara gargarası yapılarak sigaradan tiksiniliyor. Böylece insanlar ömür boyu sigarayı terk ediyor."
27 yıllık sigara tiryakisi olan hakim Faruk Ceyhan, tiksindirici sayesinde bir yıldan beri sigara kullanmadığını söyledi. Her gün üç paket sigara tükettiğini ifade eden hakim Ceyhan, geçen yıl bir arkadaşının önerisiyle buluştuğu Tek Umut sigara tiksindiriciyi yedi gün kullandıktan sonra bir daha içmediğini dile getirdi.
Pazartesi
Besin Değerleri ve Kaloriler Tablosu Cetveli Listesi
Gidalarin besin degerlerine ait ayrintili bir tablo her zaman elinizin alinda bulunmasi gereken dokümanlar arasinda olmalidir. Daha saglikli ve bilinçli beslenmenize büyük katkisi olacak yazimizi mutlaka okuyun.
Miktar | Kalori | Yağ | Doy. Y. | Koles. | Prot. | Pot. | Sod. | |
Alabalık | 238 gr | 247.5 | 8.5 gr | 2.5 gr | 197.5 mg | 40 gr | 811.5 mg | 138 mg |
Dil Balığı | 163 gr | 148.5 | 2 gr | 0.5 gr | 78 mg | 30.5 gr | 588.5 mg | 132 mg |
Istakoz | 150 gr | 135 | 1.5 gr | 0.5 gr | 142.5 mg | 28 gr | 412.5 mg | 444 mg |
Karides | 4 Adet | 29.5 | 0.5 gr | 0 | 42.5 mg | 5.5 gr | 52 mg | 41.5 mg |
Kılıç Balığı | 136 gr | 164.5 | 5.5 gr | 1.5 gr | 53 mg | 27 gr | 391.5 mg | 122.5 mg |
Mezgit | 193 gr | 168 | 1.5 gr | 0.5 gr | 110 mg | 36.5 gr | 600.5 mg | 131 mg |
Midye | 1 Tane | 17 | 0.5 gr | 0 | 5.5 mg | 2.5 gr | 64 mg | 57 mg |
Ringa | 184 gr | 290.5 | 16.5 gr | 4 gr | 110.5 mg | 33 gr | 601.5 mg | 165.5 mg |
Sazan | 218 gr | 277 | 12 gr | 2.5 gr | 144 mg | 39 gr | 726 mg | 107 mg |
Som Balığı | 198 gr | 281 | 12.5 gr | 2 gr | 109 mg | 39.5 gr | 970 mg | 87 mg |
Ton Balığı | 85 gr | 87.5 | 1 gr | 0.5 gr | 40 mg | 18.5 gr | 346 mg | 31.5 mg |
Uskumru | 112 gr | 229.5 | 15.5 gr | 3.5 gr | 78.5 mg | 21 gr | 351.5 mg | 101 mg |
Yılan Balığı | 204 gr | 375.5 | 24 gr | 5 gr | 257 mg | 37.5 gr | 555 mg | 104 mg |
Miktar | Kalori | Yağ | Lif | Protein | Carb. | Sod. | C Vit. | |
Armut | 1 Adet | 100 | 0.5 gr | 4 gr | 0.5 gr | 25 gr | 0 | 6.5 mg |
Avokado | 1 Adet | 323.5 | 31 gr | 10 gr | 4 gr | 15 gr | 20 mg | 16 mg |
Çilek | 1 Kase | 45.5 | 0.5 gr | 3.5 gr | 1 gr | 10.5 gr | 1.5 mg | 86 mg |
Elma | 1 Adet | 81 | 0.5 gr | 3.5 gr | 0 | 21 gr | 0 | 8 mg |
Erik | 1 Adet | 100 | 0.5 gr | 4 gr | 0.5 gr | 25 gr | 0 | 6.5 mg |
Greyfurt | 1/2 Adet | 41 | 0 | 1.5 gr | 1 gr | 10 gr | 0 | 44 mg |
Karpuz | 1 Kase | 48.5 | 0.5 gr | 1 gr | 1 gr | 11 gr | 3 mg | 12 mg |
Kiraz | 1 Kase | 104 | 1.5 gr | 3.5 gr | 1.5 gr | 24 gr | 0 | 10 mg |
Kivi | 1 Adet | 46.5 | 0.5 gr | 2.5 gr | 1 gr | 11.5 gr | 4 mg | 74.5 mg |
Limon | 1 Adet | 21.5 | 0.5 gr | 5 gr | 1.5 gr | 11.5 gr | 3 mg | 83 mg |
Mandalina | 1 Adet | 37 | 0 | 2 gr | 0.5 gr | 9.5 gr | 1 mg | 12 mg |
Muz | 1 Adet | 108.5 | 0.5 gr | 3 gr | 1 gr | 27.5 gr | 1 mg | 10.5 mg |
Nektarin | 1 Adet | 66.5 | 0.5 gr | 2 gr | 1.5 gr | 16 gr | 0 | 7.5 mg |
Portakal | 1 Adet | 61.5 | 0 | 3 gr | 1 gr | 15.5 gr | 0 | 69.5 mg |
Şeftali | 1 Adet | 42 | 0 | 2 gr | 0.5 gr | 11 gr | 0 | 6.5 mg |
Üzüm | 1 Kase | 58 | 0.5 gr | 1 gr | 0.5 gr | 16 gr | 2 mg | 3.6 mg |
Miktar | Kalori | Yağ | Lif | Prot. | Carb. | Sod. | Demir | |
Brokoli | 1 Demet | 170 | 2 gr | 18 gr | 18 gr | 32 gr | 164 mg | 5 mg |
Domates | 1 Adet | 26 | 0.5 gr | 1.5 gr | 1 gr | 5.5 gr | 11 mg | 0.5 mg |
Havuç | 1 Adet | 26 | 0 | 2 gr | 0.5 gr | 6 gr | 21 mg | 0 |
Ispanak | 1 Demet | 75 | 1 | 9 gr | 9.5 gr | 12 gr | 268.5 mg | 9 mg |
Karnıbahar | 1 Adet | 144 | 1 gr | 14 gr | 11 gr | 30 gr | 172.5 mg | 2.5 mg |
Mantar | 1 Kase | 17 | 0 | 1 gr | 1.5 gr | 3.2 gr | 2.8 mg | 1 mg |
Marul | 1 Adet | 64 | 1 gr | 7.5 gr | 5.5 gr | 11 gr | 49 mg | 2.5 mg |
Mısır | 1 Adet | 77 | 1 gr | 2.5 gr | 3 gr | 17 gr | 13.5 mg | 0.5 mg |
Patates | 1 Adet | 96 | 0 | 2 gr | 2.5 gr | 22 gr | 7 mg | 1 mg |
Salatalık | 1 Adet | 39 | 0 | 2 gr | 2 gr | 8 gr | 6 mg | 1 mg |
Sarımsak | 1 Diş | 4.5 | 0 | 0 | 0 | 1 gr | 0.5 mg | 0 |
Soğan | 1 Adet | 41 | 0 | 2 gr | 1 gr | 9.5 gr | 3 mg | 0 |
Miktar | Kalori | Yağ | Alkol | Potas. | Sodyum | |||
Bira | 1 Şişe | 146 | 0 | 13 gr | 89 mg | 18 mg | ||
Bloody Mary | 1 Kokteyl | 115.5 | 0 | 14 gr | 216 mg | 10.5 mg | ||
Cin | 1 Duble | 73 | 0 | 10.5 gr | 0 | 0 | ||
Cin Tonik | 1 Kokteyl | 171 | 0 | 16 gr | 11.5 mg | 4.5 mg | ||
Manhattan | 1 Kokteyl | 127.5 | 0 | 17.5 gr | 15 mg | 1 mg | ||
Martini | 1 Kokteyl | 156 | 0 | 22.5 gr | 12.5 mg | 2 mg | ||
Pina Colada | 1 Kokteyl | 262.5 | 2.5 gr | 14 gr | 100 mg | 11.5 mg | ||
Şarap, beyaz | 1 Kadeh | 70 | 0 | 9.5 gr | 82.5 mg | 9.5 mg | ||
Şarap, kırmızı | 1 Kadeh | 74 | 0 | 9.5 gr | 115.5 mg | 8 mg | ||
Tekila | 1 Kokteyl | 189 | 0 | 18.5 gr | 179 mg | 10.5 mg | ||
Viski | 1 Duble | 69.5 | 0 | 10 gr | 0.5 mg | 0 | ||
Votka | 1 Duble | 64 | 0 | 9.5 gr | 0.5 mg | 0 |
Suyun Vücudumuza Faydaları Yararları Nelerdir
İnsanın yaşamını devam ettirmesi için en az oksijen kadar önemli olan suyun, vücutta pek çok görevi de bulunuyor. Son yıllarda özellikle diyet listelerinin baş köşesinde yer alan suyun vücudumuz ve hayatımızı sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmemiz için büyük önemi bulunuyor. İnsan yapısı, yemek yemeden dört hafta yaşayabilirken, su içmeden yaşayabilme süresi ise sadece 3-4 gün. İnsan bedeninin 2/3 ü sudan oluşurken, her insanın kendini zinde hissetmesi için günde 2.5 litre suya ihtiyacı bulunuyor.
Eğer vücutta az su bulunursa, kan yoğunlaşıyor ve bu da organlara çok az miktarda oksijen ve besin maddesi taşınmasına neden oluyor. Fakat içtiğiniz su miktarı çok aşırıya kaçarsa, bu da vücut için olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.Çünkü böbrekler aşırı çalışır ve sık sık tuvalete çıkmanıza neden olup, vücudunuzdaki
kalsiyumun atılmasına neden olur. Vücudunuzun su alımının yeterli olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, idrara dikkat etmek. Açık renkli idrar, su ihtiyacını doğru karşıladığınızı gösterir. Eğer idrarınız koyu renkli ise, bu yeterince su almıyorsunuz anlamına gelir.
Tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinleri sindirir.
Hücre ve kas dokularını güçlendirir. Karbonhidratları, yağları, proteinleri, hormonları ve oksijeni, kanda bulunarak kaslara taşır. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştırmayı sağlar.
Cildi gerginleştirir, parlaklık kazandırır.
Vücudun su toplamaması için, bol miktarda su içmek gerekir. Su miktarında azalma oldukça, vücutta depolanan yağ miktarı da artmaya başlar. Nedenine gelince; böbrekler yeterli miktarda su almazlarsa, iyi çalışmazlar. Bu görev de karaciğerin olur. Karaciğer böbreklerin görevini üstlendiğinde ise, daha az yağı enerjiye dönüştürür. Bu da zayıflamayı son derece olumsuz etkiler.
Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyandığınızda hemen bir bardak su içmeyi ihmal etmemelisiniz. Öğlen ve akşam yemeklerinden önce içeceğiniz bir bardak su, iştahı bastırıp, mideyi doldurur ve sindirime iyi gelir. Spor yapmadan önce içilen bir bardak su da yine metabolizmayı çalıştırırken, kas glikojeninin tükenmesinin önüne geçer.
Su sadece temizlenmek için değil, arınıp, yenilenmek ve yorgunluktan kurtulmak için de birebir...
Yıkandığınız suyun sıcaklığının, ne çok sıcak ne de çok soğuk olmamasına özen göstermelisiniz. Çok sıcak su, kanın yüze doğru hücum etmesine neden olur ve ana merkezler görevini daha zor yaparlar. Sıcak su, bazı dolaşım bozukluklarını da doğurabilir, kalbi zayıf olanlar üzerinde ise daha kötü etkiler yaratır. Sıcak suyun bir dezavantajı da, deriyi yumuşatması ve varislerin daha da ortaya çıkmasını sağlamasıdır. Bunun yanı sıra çok soğuk suyun da bazı zararları bulunur: Özellikle yaz aylarında tercih edilen soğuk su, serinletmek yerine aksine terletir. Kan damarlarının önce daralmasına, ardından hemen genişlemesine neden olur. Bu nedenle, ideal banyo suyunun sıcaklığı, 33 ile 37 derece arasında değişir. Eczaneden alacağınız bir termometre ile suyun sıcaklığını ölçmeniz mümkün. İdeal su sıcaklığı içerisinde, en az 15 dakika kalmayı da ihmal etmemelisiniz...
Kokulu ve renkli banyo tuzlarından kattığınız suda yıkanırsanız, tuzların canlılık verme ve yorgunluk alma özelliğinden de faydalanabilirsiniz. Gülsuyu ve gliserin eklenmiş su ile yapılan banyo ise, deriye kaybettiği suyu yeniden verir.
Eğer vücutta az su bulunursa, kan yoğunlaşıyor ve bu da organlara çok az miktarda oksijen ve besin maddesi taşınmasına neden oluyor. Fakat içtiğiniz su miktarı çok aşırıya kaçarsa, bu da vücut için olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.Çünkü böbrekler aşırı çalışır ve sık sık tuvalete çıkmanıza neden olup, vücudunuzdaki
kalsiyumun atılmasına neden olur. Vücudunuzun su alımının yeterli olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, idrara dikkat etmek. Açık renkli idrar, su ihtiyacını doğru karşıladığınızı gösterir. Eğer idrarınız koyu renkli ise, bu yeterince su almıyorsunuz anlamına gelir.
SUYUN VÜCUT İÇİN ÖNEMİ..
Vücut sıvılarında bulunarak, eklemlerin kayganlaşmasına neden olur. İdrarla zararlı maddelerin atılmasını sağlar.Tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinleri sindirir.
Hücre ve kas dokularını güçlendirir. Karbonhidratları, yağları, proteinleri, hormonları ve oksijeni, kanda bulunarak kaslara taşır. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştırmayı sağlar.
Cildi gerginleştirir, parlaklık kazandırır.
ŞİŞMANLIĞA KARŞI SU..
Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyandığınızda hemen bir bardak su içmeyi ihmal etmemelisiniz.Vücudun su toplamaması için, bol miktarda su içmek gerekir. Su miktarında azalma oldukça, vücutta depolanan yağ miktarı da artmaya başlar. Nedenine gelince; böbrekler yeterli miktarda su almazlarsa, iyi çalışmazlar. Bu görev de karaciğerin olur. Karaciğer böbreklerin görevini üstlendiğinde ise, daha az yağı enerjiye dönüştürür. Bu da zayıflamayı son derece olumsuz etkiler.
Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyandığınızda hemen bir bardak su içmeyi ihmal etmemelisiniz. Öğlen ve akşam yemeklerinden önce içeceğiniz bir bardak su, iştahı bastırıp, mideyi doldurur ve sindirime iyi gelir. Spor yapmadan önce içilen bir bardak su da yine metabolizmayı çalıştırırken, kas glikojeninin tükenmesinin önüne geçer.
SUYUN RAHATLATICI ETKİSİ..
Günün tüm yorgunluğundan ve stresinden arınmanız için yapmanız gereken en önemli şey; şöyle bol köpüklü bir banyo. Suyun rahatlatıcı etkisi, aslında sandığımızdan çok daha fazla...Su sadece temizlenmek için değil, arınıp, yenilenmek ve yorgunluktan kurtulmak için de birebir...
Yıkandığınız suyun sıcaklığının, ne çok sıcak ne de çok soğuk olmamasına özen göstermelisiniz. Çok sıcak su, kanın yüze doğru hücum etmesine neden olur ve ana merkezler görevini daha zor yaparlar. Sıcak su, bazı dolaşım bozukluklarını da doğurabilir, kalbi zayıf olanlar üzerinde ise daha kötü etkiler yaratır. Sıcak suyun bir dezavantajı da, deriyi yumuşatması ve varislerin daha da ortaya çıkmasını sağlamasıdır. Bunun yanı sıra çok soğuk suyun da bazı zararları bulunur: Özellikle yaz aylarında tercih edilen soğuk su, serinletmek yerine aksine terletir. Kan damarlarının önce daralmasına, ardından hemen genişlemesine neden olur. Bu nedenle, ideal banyo suyunun sıcaklığı, 33 ile 37 derece arasında değişir. Eczaneden alacağınız bir termometre ile suyun sıcaklığını ölçmeniz mümkün. İdeal su sıcaklığı içerisinde, en az 15 dakika kalmayı da ihmal etmemelisiniz...
DERİYE KAYBETTİĞİ SUYU YENİDEN VERİN..
Eğer banyo çıkışında vücudunuzda kırmızılık oluştuysa ve kaşınıyorsanız, suyunuz fazla klorlu ya da kireçli demektir. Kireçli su ise, vücudu kurutup, sertleştirir. Bunun için, banyo sonrası, vücudunuza nem kazandıracak kremler sürmenizde fayda var.Kokulu ve renkli banyo tuzlarından kattığınız suda yıkanırsanız, tuzların canlılık verme ve yorgunluk alma özelliğinden de faydalanabilirsiniz. Gülsuyu ve gliserin eklenmiş su ile yapılan banyo ise, deriye kaybettiği suyu yeniden verir.
Sağlıklı Beslenme Nedir ?
Her konu hepimizi ilgilendirmez ama yemek kesinlikle herkesi ilgilendiren bir konudur. Hayatın başlıca zevklerinden biridir ve aynı zamanda hayat veren bir temeldir. Vücudumuzdaki gıdalar sürekli yenilenmese, ölürdük. Yiyecek o kadar önemlidir ki, çok eski zamanlardan beri her toplumda ritüellerin temelini oluşturmuştur.
Birbirimizi değerlendirdiğimiz temellerin çoğu görünüşümüze dayanır ve bu dolaylı da olsa yiyecekle bağlantılıdır. Bir toplumun başarısı geleneksel olarak yiyeceklerinin bolluğu ve kalitesiyle (ya da kalite eksikliğiyle) ölçülmüştür.
Amerikan toplumu geliştikçe, zengin ve çeşitli yiyeceklere sahip olmak gibi ulusal bir amaç edindi. Dünyadaki herkesi besleyebilmeyi ulusal bir gurur haline getirdi.
Daha 50 yıl önce, beslenme araştırmasının odak noktası, temel gıdaların eksikliğinden kaynaklanan kötü beslenme ve hastalıklarla mücadele etmekti. Bugün, herşey tersine döndü ve aşırı tüketim Amerika nın temel beslenme sorunu olarak gıda eksikliğinin yerini aldı.
Buna yanıt olarak, Başkan Ronald Reagan döneminde Genel Sağlık Servisi Başhekimi Dr. C. Everett Koop, ülke sağlığı üzerine bir rapor hazırladı. Rapor, AiDS in yayılmasını sınırlama ve sigarayı bertaraf etmekle birlikte, Amerikalı lann sağlık gündeminde beslenmeyi üst sıralara yerleştirmektedir.
Rapor yıllarca süren araştırmalara dayanan sağlam kanıtlar sunmaktadır. Aşırı bir şekilde sigara ya da içki içmeyen üç kişiden ikisi için, uzun dönemli sağlık durumumuzu en fazla etkileyen seçimlerin diyetle ilgili olduğu ileri sürülmektedir. Rapor, Amerikalıların daha iyi bir sağlık için diyetlerini nasıl değiştirmeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır.
Bu tavsiyeler, vücudumuzun gıdaları nasıl kullandığına ilişkin temel bilgilerle birlikte bu bölümde ele alınmaktadır, izleyen sayfalarda aynca ağırlık kontrolü ve hastalık durumunda nasıl yemek gerektiği tartışması da yer almaktadır.
Bu sayfalarda ele alınanların dışında, bir beslenme sorunuyla ilişkili özel tavsiyelere ihtiyacınız varsa, bir beslenme uzmanıyla görüşün. Bu unvanı almak için, kişinin güvenilir bir yüksek okul ya da üniversitedeki 4 yıllık bir gıda bilimi ve beslenme programından lisans diploması alması gerekir.
Beslenme durumunuzu incelemek ya da düzeltmek için başka insanlar da yardımcı olabilir. Bazı doktorlar beslenmeye özel bir önem vermektedirler. Ev ekonomicileri genellikle yemek planlaması, gıda koruma ve yemek hazırlama konusunda iyi bir bilgi kaynağı oluştururlar, afina belirli bir kişinin beslenme ihtiyaçları konuşunda tavsiyede bulunma açısından bir diyetisyenden daha az ehliyetlidirler.
Beslenme uzmanı terimi özel olarak tanımlanmamıştır ve ne yazık ki bazen gerçek bir beslenme eğitimi olmayan ve diyet ekleri ya da zayıflama programlan satmaya çalışan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Bazıları pek az anlam ifade eden bir diploma ya da sertifika bile gösterebilmektedir.
Birbirimizi değerlendirdiğimiz temellerin çoğu görünüşümüze dayanır ve bu dolaylı da olsa yiyecekle bağlantılıdır. Bir toplumun başarısı geleneksel olarak yiyeceklerinin bolluğu ve kalitesiyle (ya da kalite eksikliğiyle) ölçülmüştür.
Amerikan toplumu geliştikçe, zengin ve çeşitli yiyeceklere sahip olmak gibi ulusal bir amaç edindi. Dünyadaki herkesi besleyebilmeyi ulusal bir gurur haline getirdi.
Daha 50 yıl önce, beslenme araştırmasının odak noktası, temel gıdaların eksikliğinden kaynaklanan kötü beslenme ve hastalıklarla mücadele etmekti. Bugün, herşey tersine döndü ve aşırı tüketim Amerika nın temel beslenme sorunu olarak gıda eksikliğinin yerini aldı.
Buna yanıt olarak, Başkan Ronald Reagan döneminde Genel Sağlık Servisi Başhekimi Dr. C. Everett Koop, ülke sağlığı üzerine bir rapor hazırladı. Rapor, AiDS in yayılmasını sınırlama ve sigarayı bertaraf etmekle birlikte, Amerikalı lann sağlık gündeminde beslenmeyi üst sıralara yerleştirmektedir.
Rapor yıllarca süren araştırmalara dayanan sağlam kanıtlar sunmaktadır. Aşırı bir şekilde sigara ya da içki içmeyen üç kişiden ikisi için, uzun dönemli sağlık durumumuzu en fazla etkileyen seçimlerin diyetle ilgili olduğu ileri sürülmektedir. Rapor, Amerikalıların daha iyi bir sağlık için diyetlerini nasıl değiştirmeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır.
Bu tavsiyeler, vücudumuzun gıdaları nasıl kullandığına ilişkin temel bilgilerle birlikte bu bölümde ele alınmaktadır, izleyen sayfalarda aynca ağırlık kontrolü ve hastalık durumunda nasıl yemek gerektiği tartışması da yer almaktadır.
Bu sayfalarda ele alınanların dışında, bir beslenme sorunuyla ilişkili özel tavsiyelere ihtiyacınız varsa, bir beslenme uzmanıyla görüşün. Bu unvanı almak için, kişinin güvenilir bir yüksek okul ya da üniversitedeki 4 yıllık bir gıda bilimi ve beslenme programından lisans diploması alması gerekir.
Beslenme durumunuzu incelemek ya da düzeltmek için başka insanlar da yardımcı olabilir. Bazı doktorlar beslenmeye özel bir önem vermektedirler. Ev ekonomicileri genellikle yemek planlaması, gıda koruma ve yemek hazırlama konusunda iyi bir bilgi kaynağı oluştururlar, afina belirli bir kişinin beslenme ihtiyaçları konuşunda tavsiyede bulunma açısından bir diyetisyenden daha az ehliyetlidirler.
Beslenme uzmanı terimi özel olarak tanımlanmamıştır ve ne yazık ki bazen gerçek bir beslenme eğitimi olmayan ve diyet ekleri ya da zayıflama programlan satmaya çalışan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Bazıları pek az anlam ifade eden bir diploma ya da sertifika bile gösterebilmektedir.
GKM Gıda Katkı Maddeleri Nedir Nelerdir
Tüketime sunulan veya sunulacak olan gıdaların görünüm ve lezzetlerini tüketicinin arzu ettiği duruma getirmek, bozulmalarını önleyerek, gıdaların raf ömrünü uzatmak amacıyla gıdalara tüketime sunulmadan önce bilinçli ve amaçlı olarak ilave edilen maddelere GIDA KATKI MADDELERİ denmektedir .
Gıda katkı maddeleri; Sağlık Bakanlığı nın gıda katkı maddeleri yönetmeliğinde şu şekilde tanımlanmıştır : "Normal koşullarda tek başına tüketilmeyen ya da tipik besin bileşeni olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olmayan ve besinin üretilmesi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında teknolojik amaçla ya da beklenen sonucu elde etmek için ürüne ya da bir öğesini elde etmek için yan ürüne
doğrudan ya da dolaylı olarak ve bilinerek katılan maddelerdir" . Gıdalara hile ve besin değerini arttırmak amacıyla katılan maddeler ise GKM değildir.
GKM gıdalara bilinçli ve amaca yönelik olarak katılmaları yanında, aşağıda sıralanan koşullara uygun kullanılmak zorundadırlar .
- Gıda katkı maddelerinden hiçbiri, hangi amaçla gıdaya katılmış olursa olsun insan sağlığına zarar vermemelidir. Kullanılacak katkı maddesi hakkında analiz sonuçları ve kullanılma miktarları bilinmelidir.
- GKM katıldığı yiyecek ve karışımın besleyici değerine zarar vermemeli, besin değerini azaltmamalı ve değiştirmemelidir. Gıdaların içerisinde bulunan vitaminleri tahrip etmemeli ve besinlerin emilimini azaltmamalıdır.
- Gıdaya katılması düşünülen veya istenilen GKM nin özellikleri hakkında bilgiler bulunmalı, bu konuda in-vivo ve in-vitro deneyler yapılmalıdır. Katkı maddesi olarak kullanılan maddeler belirgin özelliklerine göre belirlenmeli ve belirlenen GKM nden başkası kullanılmamalıdır.
- Katılması düşünülen katkı maddesinin kantitatif analizini yapabilecek güvenilir analiz metotları bulunmalı ve bu analizleri yapacak, kontrol hizmetlerini yürütecek kurumlar olmalıdır. Ülkede bulunan laboratuvarlar GKM nin analizlerini yapacak koşullarda değil ise uluslararası kuruluşların inceleme sonuçlarından yararlanılmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü nün alt kuruluşlarından birisi olan Gıda Tarım Örgütü ve Dünya Sağlı Teşkilatının Gıda Katkı Maddeleri Eksper Komitesi (JECFA - Joint FAO / WHO Expert Committee on Food Additives) her yıl GKM ile ilgili toplantılar yapmakta ve bunları yayınlamaktadır. JECFA nın düzenlemiş olduğu toplantılarda GKM konusunda uzman ve yetkili ülke temsilcilikleri bulunmaktadır.
- Katkı maddesinin hangi gıdalara ne miktarda ve hangi amaçla katılabileceği GKM Kodeksinde belirtilmiş olmalıdır. Gıdaya belirlene miktarlardan fazlası katılmamalı ve üretimleri sırasında katkı maddesi kullanılan gıdalar sürekli denetlenmelidir.
- Katılan maddelerin açık ismi ve miktarı gıdaların üzerindeki etikette belirtilmelidir.
- Katkı maddesi, katıldığı maddelere homojen olarak dağılmış olmalı ve ürünün maliyetini arttırmamalıdır.
- Gıdaya katılan katkı maddesi gıdanın bozukluğunu maskeleyici ve tüketiciyi aldatıcı olmamalıdır.
- Bazı gıdalara, özellikle çocuk mamalarına ve diyet gıdalarına katılması düşünülen katkı maddesinin katkı maddesinin katılma koşulları ve miktarları özel izne tabi olmalıdır.
A - Bozulmayı Önleyenler (Prezervatifler)
1. Antimikotikler (Küflenmeyi Önleyiciler)
2. Mikrop Antagonistleri (Bakteri Üremesini Önleyiciler)
3. Antioksidanlar (Oksidatif Bozulmayı, Acılaşmayı Önleyiciler)
4. Antibrowing Ajanlar (Enzimatik Bozulmayı Önleyenler)
B - Görünüm - Lezzet - Yapı ve Kaliteyi Geliştirenler
1. Boyalar ve Renklendiriciler
2. Tat, Koku Vericiler ve Arttırıcılar
3. Asit veya Baz Yapıcılar ve Nötralize Ediciler
4. Yapı (Texture) Geliştiriciler, Emülsifiyanlar
C - Diğerleri
1. Diğer Additifler
2. Solventler
3. Filtre Ediciler
Hazır gıdaların paketleri üzerinde kullanım amaçlarına göre GKM nin kategorileri, bunu izleyen özel adlar ve "E(uropean)" numaraları ile belirtilir. "E" numaraları Avrupa Birliği ülkeleri tarafından GKM ne pratik bir kodlama yöntemi olarak getirilmiştir. "E" numaraları ve özel adları besinlerin dış satım ve iç alımları sırasında kolayca tanınmalarını sağlamaktadır .
2. Koruyucular E 200 - 297
3. Antioksidanlar E 300 - 321
4. Emülsifiyer ve stabilizatörler E 322 - 500
5. Asit baz sağlayıcılar E 500 - 578
6. Tatlandırıcılar, koku verenler E 620 - 637
7. Geniş amaçlılar E 900 - 927
Günümüzde uygulanan üretim teknikleri sayesinde besin sektöründe verim artışı, kayıpların en aza indirilmesi, ürün kalitesinin arttırılması ve standardizasyonu, ürünlerin dayanma sürelerinin arttırılması ve değişik yeni besinlerin üretimi gibi uygulamalar gerçekleşmiştir. Tüm bu gelişmelerde GKM nin besin endüstrisinde kullanılması etkili olmuştur. Yasalarla kontrol edilen GKM nin kullanım alanları şu şekildedir :
1. Renklendiriciler : Boyalar ve pigmentler, besinlerin işlenmeleri sırasında kaybolan doğal renklerinin kazandırmak, tüketiciye çekici hale getirmek için besinlere katılırlar.
2. Koruyucular : Besinlerin mikrobiyal bozulmalarını önlemek için katılırlar.
3. Antioksidanlar : Yağların bozulmalarını, acılaşmalarını önlemek için kullanılmaktadır.
4. Emülsifiyerler ve Stabilizörler : Emülsifiyerler, yağlarla suyun karışımını sağlamak için kullanılmaktadır. Stabilizörler, emülsiyonların dayanıklı hale getirilmelerini ve bileşenlerine ayrılmalarını önlemek için kullanılırlar.
5. Tatlandırıcılar : Şekerden daha tatlı olan bu maddeler çok düşük miktarlarda ve besinleri tatlandırmak için kullanılırlar.
6. Geniş Amaçlı GKM : Bunlar aroma vericiler, çözücüler, polifosfatlar gibi geniş amaçlı olarak kullanılan GKM dirler.
Gıda katkı maddeleri; Sağlık Bakanlığı nın gıda katkı maddeleri yönetmeliğinde şu şekilde tanımlanmıştır : "Normal koşullarda tek başına tüketilmeyen ya da tipik besin bileşeni olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olmayan ve besinin üretilmesi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında teknolojik amaçla ya da beklenen sonucu elde etmek için ürüne ya da bir öğesini elde etmek için yan ürüne
doğrudan ya da dolaylı olarak ve bilinerek katılan maddelerdir" . Gıdalara hile ve besin değerini arttırmak amacıyla katılan maddeler ise GKM değildir.
GKM nin Kullanımında Genel Koşullar
GKM gıdalara bilinçli ve amaca yönelik olarak katılmaları yanında, aşağıda sıralanan koşullara uygun kullanılmak zorundadırlar .
- Gıda katkı maddelerinden hiçbiri, hangi amaçla gıdaya katılmış olursa olsun insan sağlığına zarar vermemelidir. Kullanılacak katkı maddesi hakkında analiz sonuçları ve kullanılma miktarları bilinmelidir.
- GKM katıldığı yiyecek ve karışımın besleyici değerine zarar vermemeli, besin değerini azaltmamalı ve değiştirmemelidir. Gıdaların içerisinde bulunan vitaminleri tahrip etmemeli ve besinlerin emilimini azaltmamalıdır.
- Gıdaya katılması düşünülen veya istenilen GKM nin özellikleri hakkında bilgiler bulunmalı, bu konuda in-vivo ve in-vitro deneyler yapılmalıdır. Katkı maddesi olarak kullanılan maddeler belirgin özelliklerine göre belirlenmeli ve belirlenen GKM nden başkası kullanılmamalıdır.
- Katılması düşünülen katkı maddesinin kantitatif analizini yapabilecek güvenilir analiz metotları bulunmalı ve bu analizleri yapacak, kontrol hizmetlerini yürütecek kurumlar olmalıdır. Ülkede bulunan laboratuvarlar GKM nin analizlerini yapacak koşullarda değil ise uluslararası kuruluşların inceleme sonuçlarından yararlanılmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü nün alt kuruluşlarından birisi olan Gıda Tarım Örgütü ve Dünya Sağlı Teşkilatının Gıda Katkı Maddeleri Eksper Komitesi (JECFA - Joint FAO / WHO Expert Committee on Food Additives) her yıl GKM ile ilgili toplantılar yapmakta ve bunları yayınlamaktadır. JECFA nın düzenlemiş olduğu toplantılarda GKM konusunda uzman ve yetkili ülke temsilcilikleri bulunmaktadır.
- Katkı maddesinin hangi gıdalara ne miktarda ve hangi amaçla katılabileceği GKM Kodeksinde belirtilmiş olmalıdır. Gıdaya belirlene miktarlardan fazlası katılmamalı ve üretimleri sırasında katkı maddesi kullanılan gıdalar sürekli denetlenmelidir.
- Katılan maddelerin açık ismi ve miktarı gıdaların üzerindeki etikette belirtilmelidir.
- Katkı maddesi, katıldığı maddelere homojen olarak dağılmış olmalı ve ürünün maliyetini arttırmamalıdır.
- Gıdaya katılan katkı maddesi gıdanın bozukluğunu maskeleyici ve tüketiciyi aldatıcı olmamalıdır.
- Bazı gıdalara, özellikle çocuk mamalarına ve diyet gıdalarına katılması düşünülen katkı maddesinin katkı maddesinin katılma koşulları ve miktarları özel izne tabi olmalıdır.
GKM nin Sınıflandırılması
A - Bozulmayı Önleyenler (Prezervatifler)
1. Antimikotikler (Küflenmeyi Önleyiciler)
2. Mikrop Antagonistleri (Bakteri Üremesini Önleyiciler)
3. Antioksidanlar (Oksidatif Bozulmayı, Acılaşmayı Önleyiciler)
4. Antibrowing Ajanlar (Enzimatik Bozulmayı Önleyenler)
B - Görünüm - Lezzet - Yapı ve Kaliteyi Geliştirenler
1. Boyalar ve Renklendiriciler
2. Tat, Koku Vericiler ve Arttırıcılar
3. Asit veya Baz Yapıcılar ve Nötralize Ediciler
4. Yapı (Texture) Geliştiriciler, Emülsifiyanlar
C - Diğerleri
1. Diğer Additifler
2. Solventler
3. Filtre Ediciler
E numara sistemine göre gıda katkı maddelerinin sınıflandırılması :
Hazır gıdaların paketleri üzerinde kullanım amaçlarına göre GKM nin kategorileri, bunu izleyen özel adlar ve "E(uropean)" numaraları ile belirtilir. "E" numaraları Avrupa Birliği ülkeleri tarafından GKM ne pratik bir kodlama yöntemi olarak getirilmiştir. "E" numaraları ve özel adları besinlerin dış satım ve iç alımları sırasında kolayca tanınmalarını sağlamaktadır .
"E" numara sistemi ile GKM nin temel işlevlerine göre sınıflandırılması şu şekildedir :
1. Renklendiriciler E 100 - 1802. Koruyucular E 200 - 297
3. Antioksidanlar E 300 - 321
4. Emülsifiyer ve stabilizatörler E 322 - 500
5. Asit baz sağlayıcılar E 500 - 578
6. Tatlandırıcılar, koku verenler E 620 - 637
7. Geniş amaçlılar E 900 - 927
Günümüzde uygulanan üretim teknikleri sayesinde besin sektöründe verim artışı, kayıpların en aza indirilmesi, ürün kalitesinin arttırılması ve standardizasyonu, ürünlerin dayanma sürelerinin arttırılması ve değişik yeni besinlerin üretimi gibi uygulamalar gerçekleşmiştir. Tüm bu gelişmelerde GKM nin besin endüstrisinde kullanılması etkili olmuştur. Yasalarla kontrol edilen GKM nin kullanım alanları şu şekildedir :
1. Renklendiriciler : Boyalar ve pigmentler, besinlerin işlenmeleri sırasında kaybolan doğal renklerinin kazandırmak, tüketiciye çekici hale getirmek için besinlere katılırlar.
2. Koruyucular : Besinlerin mikrobiyal bozulmalarını önlemek için katılırlar.
3. Antioksidanlar : Yağların bozulmalarını, acılaşmalarını önlemek için kullanılmaktadır.
4. Emülsifiyerler ve Stabilizörler : Emülsifiyerler, yağlarla suyun karışımını sağlamak için kullanılmaktadır. Stabilizörler, emülsiyonların dayanıklı hale getirilmelerini ve bileşenlerine ayrılmalarını önlemek için kullanılırlar.
5. Tatlandırıcılar : Şekerden daha tatlı olan bu maddeler çok düşük miktarlarda ve besinleri tatlandırmak için kullanılırlar.
6. Geniş Amaçlı GKM : Bunlar aroma vericiler, çözücüler, polifosfatlar gibi geniş amaçlı olarak kullanılan GKM dirler.
Hangi Mevsimde Hangi Sebze ve Meyve Yenir Tüketilir
Günümüzde tarım ve teknolojide yaşanan gelişmeler sayesinde hemen her mevsimde bütün sebze ve meyvelere ulaşma imkanımız var. Ancak bu sağlıklı bir beslenme şekli mi. Yüzlerce yıl önce İbn-i Sina: sebze ve meyveyi mevsiminde yiyin, şeklinde bir öneride bulunmuş. Bunun önemi, ürünlerin doğallığının değeri günümüzde yeni/yeniden keşfedilir. Peki... sebzelerin doğal olarak yetiştiği aylar ve hangi mevsimde ne yemeliyiz ?
SEBZELER
BAMYA: Haziran - Temmuz - Ağustos
BARBUNYA: Nisan - Mayıs - Haziran
BEYAZ LAHANA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat
BEZELYE: Nisan Mayıs - Haziran
BROKOLİ: Ocak - Şubat - Mart
CARLİSTON BİBER ve DOLMALIK BİBER: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül
DEREOTU: yılın her mevsimi
DOMATES: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - ekim - Kasım
HAVUC: Eylül - Ekim - Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
İÇ BAKLA: Nisan - Mayıs - Haziran
ISPANAK: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
KARNABAHAR: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
KEREVİZ: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat
KIRMIZI LAHANA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat
KIRMIZI SALÇALIK BİBER: Ağustos - Eylül - Ekim
KURU SOGAN: Yılın her mevsimi
MADIMAK: Mayıs
MANTAR: Eylül - Ekim
MAYDANOZ: yılın her mevsimi
MARUL: Nisan - Mayıs - Haziran
PATATES: yılın her mevsimi
PATLICAN: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim - Kasım
PIRASA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
SALATALIK: Mayıs - Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim
SEMİZOTU: Nisan - Mayıs - Haziran
SİVRİ BİBER: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim
TAZE FASULYE: Mayıs - Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül
TAZE YEŞİL KABAK: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
TURP: Ocak - Şubat - Mart
MEYVELER: Ağaçta büyüyen meyveler için yukarıdaki durum söz konusu değil ama bunların da depolanma suresi boyunca kullanılan ilaçların zararını en aza indirmek için yıkama işleminde titiz davranmak gerektiği belirtiliyor. Çilek üretimi farklı olduğu için belirtmek gerekir:
ÇİLEK: Mayıs - Haziran
Aylara Göre Beslenme Şekli
OCAK: Sebze ve et suyu ile hazırlanmış çorbaları sofranızdan eksik etmeyin. Hareketsiz gecen soğuk kış günlerinde çorbalar bağırsak sistemini düzenler. Soğuk havalarda vücuda direnç veren balık ve baklagiller de en çok tüketilmesi gereken besinlerden.
ŞUBAT: Kansere karşı etkili lahanagilleri (lahana, Brüksel lahanası, karnabahar ve brokoli) sık sık yiyin. Bol betakaroten içeren havuç ile salata, zeytinyağlı yemek veya havuç suyu hazırlayın.
MART: Mart, yaza hazırlık ayıdır. Hafif beslenmeye ve diyet yapmaya başlamanın tam zamanıdır. Mart, ayni zamanda ilkbahara geçiş ayıdır. Bu nedenle hafif bir o kadar da direnç verici besinleri tüketmeye özen göstermek gerekir. Balık, ızgara et, sebze ve meyveler bol tüketilmeli.
NİSAN: Kuzu etinin en taze ve lezzetli zamanı. Bu aylarda et olarak kuzu etini tercih edin. Sutlu hafif tatlılar pişirin. Sabah kahvaltısında ve geceleri yatmadan önce bir bardak sut için. Hafif ama sağlıklı beslenerek ve açık havada düzenli yürüyüşler yaparak fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.
MAYIS: Çilek kısa omurlu bir meyve. içeriğindeki zengin vitamin (özellikle C vitamini) ve mineraller sayesinde ani enerji verip, geçiş mevsiminde ortaya çıkan yorgunluk belirtilerini giderir.
HAZİRAN: Kısa omurlu dut ve kirazı bu ayda bol bol tüketin. Her ikisi de zengin vitamin ve mineral kaynağı.
TEMMUZ: Semizotu, balıktan sonra en çok omega - 3 içeren sebze. Vücut tarafından üretilmeyen bir yağ asidi olan Omega - 3, kalp hastalıklarına, zihinsel karışıklığa ve bunamaya karsı etkili.
AĞUSTOS: Yaz meyve ve sebzelerinin en olgun zamanı. Meyveleri bol yiyin. Bunun yanı sıra balık, zeytinyağlı sebze, hafif soslu makarnaları günlük öğünlerinize paylaştırın.
EYLÜL: Eylül, kışa hazırlık ayıdır. Vücudu soğuk mevsime hazırlamak gerekir. Bol balık, sebze, meyve ve makarna gibi enerji verici karbonhidratlar ağırlıklı beslenin. Mürdüm erik ve fındığı hergün belli bir miktar tüketmeye özen gösterin.
EKİM: Ekim ayı omega - 3 içerikli cevizin tam zamanı. Cevizi bu aylarda bol bol tüketin. Ayrıca mantarlı nefis yemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, et ve sebzelere çok yakışır. Mantarı ızgarada üzerine peynir serperek pişirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.
KASIM: Kasım ayında balkabağından bol bol yararlanın. Çorbası, tatlısı ve pastası ile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz . Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave edebilirsiniz. içerdiği bol betakaroten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze.
ARALIK: Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanmamak için sağlıklı beslenin. Portakal veya greyfurt suyu için. Ispanak, baklagil, et, yoğurt, muz,elma ve kuruyemişleri bol tüketin.
SEBZELER
BAMYA: Haziran - Temmuz - Ağustos
BARBUNYA: Nisan - Mayıs - Haziran
BEYAZ LAHANA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat
BEZELYE: Nisan Mayıs - Haziran
BROKOLİ: Ocak - Şubat - Mart
CARLİSTON BİBER ve DOLMALIK BİBER: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül
DEREOTU: yılın her mevsimi
DOMATES: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - ekim - Kasım
HAVUC: Eylül - Ekim - Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
İÇ BAKLA: Nisan - Mayıs - Haziran
ISPANAK: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
KARNABAHAR: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
KEREVİZ: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat
KIRMIZI LAHANA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat
KIRMIZI SALÇALIK BİBER: Ağustos - Eylül - Ekim
KURU SOGAN: Yılın her mevsimi
MADIMAK: Mayıs
MANTAR: Eylül - Ekim
MAYDANOZ: yılın her mevsimi
MARUL: Nisan - Mayıs - Haziran
PATATES: yılın her mevsimi
PATLICAN: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim - Kasım
PIRASA: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
SALATALIK: Mayıs - Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim
SEMİZOTU: Nisan - Mayıs - Haziran
SİVRİ BİBER: Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül - Ekim
TAZE FASULYE: Mayıs - Haziran - Temmuz - Ağustos - Eylül
TAZE YEŞİL KABAK: Kasım - Aralık - Ocak - Şubat - Mart
TURP: Ocak - Şubat - Mart
MEYVELER: Ağaçta büyüyen meyveler için yukarıdaki durum söz konusu değil ama bunların da depolanma suresi boyunca kullanılan ilaçların zararını en aza indirmek için yıkama işleminde titiz davranmak gerektiği belirtiliyor. Çilek üretimi farklı olduğu için belirtmek gerekir:
ÇİLEK: Mayıs - Haziran
Aylara Göre Beslenme Şekli
OCAK: Sebze ve et suyu ile hazırlanmış çorbaları sofranızdan eksik etmeyin. Hareketsiz gecen soğuk kış günlerinde çorbalar bağırsak sistemini düzenler. Soğuk havalarda vücuda direnç veren balık ve baklagiller de en çok tüketilmesi gereken besinlerden.
ŞUBAT: Kansere karşı etkili lahanagilleri (lahana, Brüksel lahanası, karnabahar ve brokoli) sık sık yiyin. Bol betakaroten içeren havuç ile salata, zeytinyağlı yemek veya havuç suyu hazırlayın.
MART: Mart, yaza hazırlık ayıdır. Hafif beslenmeye ve diyet yapmaya başlamanın tam zamanıdır. Mart, ayni zamanda ilkbahara geçiş ayıdır. Bu nedenle hafif bir o kadar da direnç verici besinleri tüketmeye özen göstermek gerekir. Balık, ızgara et, sebze ve meyveler bol tüketilmeli.
NİSAN: Kuzu etinin en taze ve lezzetli zamanı. Bu aylarda et olarak kuzu etini tercih edin. Sutlu hafif tatlılar pişirin. Sabah kahvaltısında ve geceleri yatmadan önce bir bardak sut için. Hafif ama sağlıklı beslenerek ve açık havada düzenli yürüyüşler yaparak fazla kilolarınızdan kurtulabilirsiniz.
MAYIS: Çilek kısa omurlu bir meyve. içeriğindeki zengin vitamin (özellikle C vitamini) ve mineraller sayesinde ani enerji verip, geçiş mevsiminde ortaya çıkan yorgunluk belirtilerini giderir.
HAZİRAN: Kısa omurlu dut ve kirazı bu ayda bol bol tüketin. Her ikisi de zengin vitamin ve mineral kaynağı.
TEMMUZ: Semizotu, balıktan sonra en çok omega - 3 içeren sebze. Vücut tarafından üretilmeyen bir yağ asidi olan Omega - 3, kalp hastalıklarına, zihinsel karışıklığa ve bunamaya karsı etkili.
AĞUSTOS: Yaz meyve ve sebzelerinin en olgun zamanı. Meyveleri bol yiyin. Bunun yanı sıra balık, zeytinyağlı sebze, hafif soslu makarnaları günlük öğünlerinize paylaştırın.
EYLÜL: Eylül, kışa hazırlık ayıdır. Vücudu soğuk mevsime hazırlamak gerekir. Bol balık, sebze, meyve ve makarna gibi enerji verici karbonhidratlar ağırlıklı beslenin. Mürdüm erik ve fındığı hergün belli bir miktar tüketmeye özen gösterin.
EKİM: Ekim ayı omega - 3 içerikli cevizin tam zamanı. Cevizi bu aylarda bol bol tüketin. Ayrıca mantarlı nefis yemekler pişirebilirsiniz. Mantar, balık, et ve sebzelere çok yakışır. Mantarı ızgarada üzerine peynir serperek pişirip kahvaltıda da yiyebilirsiniz.
KASIM: Kasım ayında balkabağından bol bol yararlanın. Çorbası, tatlısı ve pastası ile nefis lezzetler hazırlayabilirsiniz . Balkabağını ayrıca etli sebze yemeklerine de ilave edebilirsiniz. içerdiği bol betakaroten sayesinde kansere karşı etkili bir sebze.
ARALIK: Soğuk algınlığı hastalıklarına yakalanmamak için sağlıklı beslenin. Portakal veya greyfurt suyu için. Ispanak, baklagil, et, yoğurt, muz,elma ve kuruyemişleri bol tüketin.
Tereyağı ile Margarin Arasındaki Farklar Yararları Zararları Nelerdir
Yüzyıllardır insanlar tarafından doğal olarak üretilen ve dedelerimizin vazgeçilmez besinlerinden olan tereyağının kullanımı son 50 yılda önemli derecede azaldı: bunun en önemli nedeni margarinlerin yaygınlaşması ve daha ucuz bir şekilde tüketiciye sunulması. Oysa tereyağı ile margarinin arasında fiyat farkı ile ölçülemeyecek farklar var:
Her ikisi de hemen hemen ayni kaloriye sahiptir.
Margarinde yağ asitleri çok yüksektir.
Margarin Koroner kalp hastalığı riskini üçe katlar.
Toplam kolesterolü ve LDL yi yükseltir (kötü kolesterol)
HDL yi düşürür (iyi kolesterol)
Kanser riskini beş katına çıkarır.
Anne sütünün kalitesini düşürür.
Bağışıklık sistemini zayıflatır.
İnsülin tepkisini düşürür.
Tereyağı ile karşılaştırılınca margarin yemek kadınlarda kalp hastalığına yakalanma olasılığını %53 artırıyor.
Tereyağı yemek, yiyeceklerdeki diğer besin öğelerinin emilimini artırıyor.
En iyi A vitamini kaynağıdır.
Lesitinden zengindir.
Yüksek oranda antioksidan (kolesterol, A vit, E vit, selenyum) içerir.
İyi bir iyot kaynağıdır.
Konjuge linolenik asitten (CLA)zengin olduğu için, antienflamatuvar, antiallerjik ve antikansorejenik etkileri vardır.
Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltır.
Maküler dejenerasyonu azaltır (lutein)
Yüksek kolesterolü azaltır (kolin)
Bellek ve öğrenme kapasitesini artırır (kolin)
Asetilkolini artırır
Çinko içeriği yüksektir
Magnezyum içeriği yüksektir
Omega-3 ten zengindir.
A, D, K vitaminleri, demir, selenyum, riboflavin, ve niasinden zengindir.
Televizyonda gördüğünüz kalbi koruyan, vitamin katkılı vs.li margarin reklamlarına kanmayın, dedeleriniz gibi tereyağını ve zeytinyağını sofranızdan eksik etmeyin.
MARGARİNİN ZARARLARI
Her ikisi de hemen hemen ayni kaloriye sahiptir.
Margarinde yağ asitleri çok yüksektir.
Margarin Koroner kalp hastalığı riskini üçe katlar.
Toplam kolesterolü ve LDL yi yükseltir (kötü kolesterol)
HDL yi düşürür (iyi kolesterol)
Kanser riskini beş katına çıkarır.
Anne sütünün kalitesini düşürür.
Bağışıklık sistemini zayıflatır.
İnsülin tepkisini düşürür.
Tereyağı ile karşılaştırılınca margarin yemek kadınlarda kalp hastalığına yakalanma olasılığını %53 artırıyor.
TEREYAĞININ YARARLARI
Tereyağı yemek, yiyeceklerdeki diğer besin öğelerinin emilimini artırıyor.
En iyi A vitamini kaynağıdır.
Lesitinden zengindir.
Yüksek oranda antioksidan (kolesterol, A vit, E vit, selenyum) içerir.
İyi bir iyot kaynağıdır.
Konjuge linolenik asitten (CLA)zengin olduğu için, antienflamatuvar, antiallerjik ve antikansorejenik etkileri vardır.
Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltır.
Maküler dejenerasyonu azaltır (lutein)
Yüksek kolesterolü azaltır (kolin)
Bellek ve öğrenme kapasitesini artırır (kolin)
Asetilkolini artırır
Çinko içeriği yüksektir
Magnezyum içeriği yüksektir
Omega-3 ten zengindir.
A, D, K vitaminleri, demir, selenyum, riboflavin, ve niasinden zengindir.
Televizyonda gördüğünüz kalbi koruyan, vitamin katkılı vs.li margarin reklamlarına kanmayın, dedeleriniz gibi tereyağını ve zeytinyağını sofranızdan eksik etmeyin.
Perşembe
Bağırsak Tıkanması Nedir Belirtileri Tedavisi Nelerdir
Bağırsak tıkanması ince bağırsağın veya kolonun tamamen veya kısmen tıkanmasıdır. Bu tıkanma hazım maddelerinin bağırsak boyunca yaptığı yolculuğu tamamlamasını önler. Eğer ince bağırsaklarınızda bir tıkanma varsa, karnınızın ortasında kramp gibi ağrılar ve takrar tekrar gelen kusma isteği duyarsınız. Tıkanma nerede olmuş olursa olsun hazımla ilgili maddeler ilerleyemez. Eğer kolonunuzun alt kısmı tıkalıysa gaz bile çıkaramazsınız. Bağırsakların kısmen tıkanması bağırsakları bir sıvı çıkarmaya itebilir bu da ishal ile neticelenebilir. Tıkanmanın bir yanı da karın şişmesidir. Karın şiştikçe gerilir. sertleşir. Bağırsak gazının ve
sıvısının tıkanan kısımda sıkışıp kalması şişmeye neden olur. Birçok şey tıkanmaya sebep olabilir. En yaygın tıkanma nedeni ince bağırsakta evvelce yapılmış ameliyattan kalma iltisak (komplikasyon) olmasıdır. Fıtıklar ve volvulus (düğümlenmiş veya bükülmüş bağırsak) da ince bağırsakta tıkanma yapan yaygın sebeplerdir.
- Karın bölgesinin ortasında spazm halinde ağrı veya kramplar,
- Kusma,
- Dışkı veya bağırsak gazı çıkaramamak.
Kolonda bir kanser ve diğer bozukluklar tıkanma yapabilir. Bazen tıkanma mekanik değildir ve bağırsakların hazım maddelerini ileri doğru hareket ettirememesinden doğan Buna (adinamik ileus) tembel ince bağırsak denir ve bazen hazım yaralanmalarından veya ameliyatlarından sonra ortaya çıkar.
Eğer tıkanma bağırsağa kan gelmesini önlerse bu doku ölmeye başlar. Bu bir kangren veya bağırsak delinmesi olasılığını artırır. Bunların her ikisi de hayatı tehlikeye atan durumlardır.
sıvısının tıkanan kısımda sıkışıp kalması şişmeye neden olur. Birçok şey tıkanmaya sebep olabilir. En yaygın tıkanma nedeni ince bağırsakta evvelce yapılmış ameliyattan kalma iltisak (komplikasyon) olmasıdır. Fıtıklar ve volvulus (düğümlenmiş veya bükülmüş bağırsak) da ince bağırsakta tıkanma yapan yaygın sebeplerdir.
Belirtileri..
- Karın şişmesi,- Karın bölgesinin ortasında spazm halinde ağrı veya kramplar,
- Kusma,
- Dışkı veya bağırsak gazı çıkaramamak.
Kolonda bir kanser ve diğer bozukluklar tıkanma yapabilir. Bazen tıkanma mekanik değildir ve bağırsakların hazım maddelerini ileri doğru hareket ettirememesinden doğan Buna (adinamik ileus) tembel ince bağırsak denir ve bazen hazım yaralanmalarından veya ameliyatlarından sonra ortaya çıkar.
Eğer tıkanma bağırsağa kan gelmesini önlerse bu doku ölmeye başlar. Bu bir kangren veya bağırsak delinmesi olasılığını artırır. Bunların her ikisi de hayatı tehlikeye atan durumlardır.
Tedavisi..
Eğer doktorunuz bir bağırsak tıkanmasından şüphe ederse, burnunuzdan karnınıza veya ince bağırsağın başlangıç bölümüne uzanan bir tüp koyabilir, özel bir cihazla emmek suret4uie bağırsak salgılan ve hava yoluyla dışarı çıkarılır. Buna (nasogastik suction) burun yoluyla emme denilir. Bu teknik genelde karındaki gerginliği rahatlatır. Kaybedilen sıvı damar yoluyla telafi edilmelidir. Bazen gerginlik ortadan kalkınca tıkanma nedeni de beraberinde yok olur. Eğer tıkanma nasogastik emme yoluyla geçmezse ameliyat gerekir. Çalışmayan bağırsak (adinamik ileus) yakasında buna neden olan asıl hastalığın tedavisi genelde tıkanmayı da geçirir.
Bağırsak Gazı Nedenleri Sebepleri Tedavisi
Hepimiz barsaklarında gaz üretiriz. Bu üretim özellikle sindirilmemiş besinleri işleyen kalın barsak bakterileri tarafından yapılır; en çok üretilen gazlar (hidrojen, metan ve karbondioksittir). Şanslı olduğumuz noktalardan biri üretilen gazın büyük kısmının yine kolondaki bakteriler tarafından kullanılmasıdır ki, bizi büyük sıkıntılardan kurtarır. Az miktarda gaz da kana emilerek akciğerler yolu ile vücuttan uzaklaştırılır.
Bazı insanlar diğerlerinden daha şanslıdır. Bu insanların barsaklarındaki bakteriler hemen bütün gazları kullanırlar ve böylece kişi çok az gaz çıkararak rahat bir yaşam sürer. Bu bireyler fasulye ve benzeri baklagiller gibi yüksek oranda gaz üretimine neden olan yiyecekleri yemedikleri sürece hemen hiç gaz şikayetleri olmaz. Barsaklarda kalan gazlar birikerek barsak duvarına bası yaparlar. Gerilen barsak duvarı bu gazları dışarı
atmak için kasılır ve gazı iter. Bu süreç tamamlanırsa kişi gaz çıkarır ve rahatlar. Ancak bazen süreç başarısız olur ve distansiyon (karnın şişmesi ve gerilmesi) ve ağrılı bir durum ortaya çıkar.
Bakterilerin gaz üretmesine neden olan yiyeceklerin başında basit (çay şekeri, meyve şekeri vs.) ve kompleks şekerler (selüloz vs.) gelir. Bu şekerlerin ince barsaklarda sindirilip emilmeyen kısmı kalın barsağa ulaştığında bakteriler tarafından kullanılır. Bazı şekerlerin barsaklarda sindirilmesi ve emilmesi kişiden kişiye bazı farklılıklar gösterir. Bu şekerler arasında en bilinenleri süt şekeri laktoz ve meyve şekeri fruktozdur. Laktozu sindiren barsak enzimi olan laktaz pekçok insanda yeterince bulunmaz ve bu nedenle laktozun çoğu herkesçe sindirilemez. Sorbitol ve fruktoz özellikle sanayide yaygın kullanılan tatlandırıcı şekerlerdir; sorbitol düşük kalorili diyet ürünlerinde, fruktoz ise tüm şekerleme türleri ve alkolsüz içeceklerin başlıca şekeridir.
Bitkiler tarafından şekerlerin depolanması amacı ile üretilen nişasta da önemli bir barsak gazı kaynağıdır. Buğday, arpa, patates, mısır ve prinç bu tür şekerden son derece zengindir ve barsak gazına neden olurlar. Bunların içerisinde sindirimi en kolay olan prinçtir ancak pirinç de kan şekerini çok çabuk yükselttiği için gazı az ama başka derdi olan bir bitkisel üründür. Ancak şu bir gerçektir ki tüm bu bitkisel ürünlerin barsak gazına neden olurlar.
İlginç bir gerçek de şudur; rafine ürünler (un, nişasta vb.) doğal hububatlardan daha az gaza neden olurlar çünkü barsaktan emilimleri çok daha hızlıdır. Doğal haldeki hububatların içindeki fiber (lif) şekerlerin sindirimini yavaşlatır. Rafine ürünlerin içinde lif olmadığı için bu ürünlerin içindeki nişasta çok daha hızlı sindirilir ve emilir. Bununla birlikte bitkilerin içinde bolca bulunan sellüloz (ki bu da bir şeker kompleksidir) insan vücudu tarafından sindirilemez ve kalın barsaklara geçer. Kalın barsak bakterileri selülozu yavaş sindirdiği için sellülozu bol ürünler genelde az miktarda gaza neden olurlar.
Herkes için barsak gazları kaçınılmazdır. Ancak bazı bireyler bu konuda daha şanssızdır. Pankreasın salgıladığı enzimlerin azlığı (özellikle şeker sindiren enzimlerin) pekçok şeker türünün kalın barsaklara geçmesine neden olur ve bu da bakteriler için bir bayram havası oluşturur. Özellikler bazı kişilerin ciddi gaz probleminin olması bu pankreas enzimlerinin miktarına bağlıdır. Ayrıca kalın barsak florasındaki değişiklikler, uzun süreli antibiyotik kullanımı, aşırı rafine ürün tüketilmesi de barsak gazlarında artışa neden olabilir.
Bazı insanlar diğerlerinden daha şanslıdır. Bu insanların barsaklarındaki bakteriler hemen bütün gazları kullanırlar ve böylece kişi çok az gaz çıkararak rahat bir yaşam sürer. Bu bireyler fasulye ve benzeri baklagiller gibi yüksek oranda gaz üretimine neden olan yiyecekleri yemedikleri sürece hemen hiç gaz şikayetleri olmaz. Barsaklarda kalan gazlar birikerek barsak duvarına bası yaparlar. Gerilen barsak duvarı bu gazları dışarı
atmak için kasılır ve gazı iter. Bu süreç tamamlanırsa kişi gaz çıkarır ve rahatlar. Ancak bazen süreç başarısız olur ve distansiyon (karnın şişmesi ve gerilmesi) ve ağrılı bir durum ortaya çıkar.
Bakterilerin gaz üretmesine neden olan yiyeceklerin başında basit (çay şekeri, meyve şekeri vs.) ve kompleks şekerler (selüloz vs.) gelir. Bu şekerlerin ince barsaklarda sindirilip emilmeyen kısmı kalın barsağa ulaştığında bakteriler tarafından kullanılır. Bazı şekerlerin barsaklarda sindirilmesi ve emilmesi kişiden kişiye bazı farklılıklar gösterir. Bu şekerler arasında en bilinenleri süt şekeri laktoz ve meyve şekeri fruktozdur. Laktozu sindiren barsak enzimi olan laktaz pekçok insanda yeterince bulunmaz ve bu nedenle laktozun çoğu herkesçe sindirilemez. Sorbitol ve fruktoz özellikle sanayide yaygın kullanılan tatlandırıcı şekerlerdir; sorbitol düşük kalorili diyet ürünlerinde, fruktoz ise tüm şekerleme türleri ve alkolsüz içeceklerin başlıca şekeridir.
Bitkiler tarafından şekerlerin depolanması amacı ile üretilen nişasta da önemli bir barsak gazı kaynağıdır. Buğday, arpa, patates, mısır ve prinç bu tür şekerden son derece zengindir ve barsak gazına neden olurlar. Bunların içerisinde sindirimi en kolay olan prinçtir ancak pirinç de kan şekerini çok çabuk yükselttiği için gazı az ama başka derdi olan bir bitkisel üründür. Ancak şu bir gerçektir ki tüm bu bitkisel ürünlerin barsak gazına neden olurlar.
İlginç bir gerçek de şudur; rafine ürünler (un, nişasta vb.) doğal hububatlardan daha az gaza neden olurlar çünkü barsaktan emilimleri çok daha hızlıdır. Doğal haldeki hububatların içindeki fiber (lif) şekerlerin sindirimini yavaşlatır. Rafine ürünlerin içinde lif olmadığı için bu ürünlerin içindeki nişasta çok daha hızlı sindirilir ve emilir. Bununla birlikte bitkilerin içinde bolca bulunan sellüloz (ki bu da bir şeker kompleksidir) insan vücudu tarafından sindirilemez ve kalın barsaklara geçer. Kalın barsak bakterileri selülozu yavaş sindirdiği için sellülozu bol ürünler genelde az miktarda gaza neden olurlar.
Herkes için barsak gazları kaçınılmazdır. Ancak bazı bireyler bu konuda daha şanssızdır. Pankreasın salgıladığı enzimlerin azlığı (özellikle şeker sindiren enzimlerin) pekçok şeker türünün kalın barsaklara geçmesine neden olur ve bu da bakteriler için bir bayram havası oluşturur. Özellikler bazı kişilerin ciddi gaz probleminin olması bu pankreas enzimlerinin miktarına bağlıdır. Ayrıca kalın barsak florasındaki değişiklikler, uzun süreli antibiyotik kullanımı, aşırı rafine ürün tüketilmesi de barsak gazlarında artışa neden olabilir.
Mide Bulantısı ve Kusma Nedenleri Sebepleri Tedavisi
Kusmak, karın etrafındaki kasların ani ve kuvvetli kasılması sonucu midenin boşalmasıdır. Mide bulantısı ise kusacakmış gibi olmaktır.
24 saat içinde) geçer, belirtiler birkaç gün daha sürebilir. Viral gastroenteritin tedavisi yoktur. Hastalık seyrini izlemelidir. Kendinizi daha iyi hissetmek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulayabilir ve bu durumun en ciddi sonucu olan su kaybını önleyebilirsiniz.
Gıda zehirlenmesi : Mideniz bulanıyor ve kusuyorsunuz ve kısa süre önce bozuk (bakteri bulaşmış) yiyecekler yediniz. Birçok farklı bakteri cinsi gıda zehirlenmesine yol açabilir. Mide bulantısı ve kusma genellikle bozuk yiyeceği yedikten 6 - 48 saat sonra başlar ve bu belirtiler 1 - 2 gün içinde kendiliğinden geçer. O zamana kadar su kaybını önlemek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.
Hamilelik söz konusuysa, kraker veya kuru ekmeği deneyin. Gün boyunca sık ve az yiyin.
Gıda zehirlenmesine bağlı mide bulantısı ve kusmayı önleyebilmek için şu kurallara uyun:
Sıcak yemekleri sıcak, soğuk yemekleri soğuk muhafaza edin; yemek pişirirken sık sık elinizi yıkayın; çiğ etin bulunduğu yere başka yiyecekler koymayın; etleri iyice (suları berraklaşıncaya kadar) pişirin.
Diğer Nedenleri: İlacın yan etkisi, hamilelik, gastrit, taşıt tutması, duygusal bozukluk, migren, ülser, başta yaralanma, menenjit, apandisit, akut glokom, diyafram fıtığı, safra kesesi taşı, uyuşturucuyu bırakma, bulimia gibi.
Nedenleri..
Gastroenterit : Birkaç mide bulantısı ve kusma nöbeti geçirdiniz, aynı zamanda ishal, baş ağrısı ve ateşiniz var. Viral gastroenterit (sindirim sistemi iltihaplanması) veya viral enfeksiyon çocuklarda ve ergenlerdeki mide bulantısı ve kusmanın en sık görülen nedenidir. Ne kadar kötü de olsa, bu durum genellikle çabuk (çoğu kez 24 saat içinde) geçer, belirtiler birkaç gün daha sürebilir. Viral gastroenteritin tedavisi yoktur. Hastalık seyrini izlemelidir. Kendinizi daha iyi hissetmek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulayabilir ve bu durumun en ciddi sonucu olan su kaybını önleyebilirsiniz.
Gıda zehirlenmesi : Mideniz bulanıyor ve kusuyorsunuz ve kısa süre önce bozuk (bakteri bulaşmış) yiyecekler yediniz. Birçok farklı bakteri cinsi gıda zehirlenmesine yol açabilir. Mide bulantısı ve kusma genellikle bozuk yiyeceği yedikten 6 - 48 saat sonra başlar ve bu belirtiler 1 - 2 gün içinde kendiliğinden geçer. O zamana kadar su kaybını önlemek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.
Kendi Kendini Tedavi Etme..
Katı yiyecekler yiyebileceğinizi hissettiğinizde mideye dokunmayan, ekmek ve kraker gibi nişastalı yiyeceklerle başlayın, ama yağ yemeyin. Bir süre için yağlı yemeklerden ve süt ürünlerinden kaçının.Hamilelik söz konusuysa, kraker veya kuru ekmeği deneyin. Gün boyunca sık ve az yiyin.
Önleme..
Taşıt tutmasına karşı, yola çıkmadan bir saat önce reçetesiz satılan bir ilaç alabilirsiniz (sürücü sizseniz, sakın bu tür bir ilaç içmeyin, baş dönmesi yapar). Yola çıkmadan 15 dakika önce bir adet, sonra dört saatte bir yan etki yapmayan zencefil kapsülleri (400 miligramlık) de içebilirsiniz.Gıda zehirlenmesine bağlı mide bulantısı ve kusmayı önleyebilmek için şu kurallara uyun:
Sıcak yemekleri sıcak, soğuk yemekleri soğuk muhafaza edin; yemek pişirirken sık sık elinizi yıkayın; çiğ etin bulunduğu yere başka yiyecekler koymayın; etleri iyice (suları berraklaşıncaya kadar) pişirin.
Diğer Nedenleri: İlacın yan etkisi, hamilelik, gastrit, taşıt tutması, duygusal bozukluk, migren, ülser, başta yaralanma, menenjit, apandisit, akut glokom, diyafram fıtığı, safra kesesi taşı, uyuşturucuyu bırakma, bulimia gibi.
Çocuğunuzun Tedavisi..
Kusan bir çocukta aşağıdaki belirtilerden herhangi birisini görürseniz, derhal acil yardım isteyin: Üç saati geçen sürekli karın ağrısı, dilde kuruluk, anormal baş dönmesi, yeşil-sarı kusmuk.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)