HIV virüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HIV virüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı

Bebekler HIV Virüsünün Tehdidi Altında

AIDS, AIDS tedavisi, AIDS virüsü, bebek sağlığı, gebelik sırasında AIDS, Hamilelik, HIV, HIV tedavisi, HIV virüsü..

BM’ye bağlı çocuklara yardım örgütü UNICEF, geçen yıl 500 binden fazla bebeğin HIV virüsüyle doğduğunu açıkladı. Örgüt, bu bebeklerin hasta doğmalarının, aslında çok da pahalı olmayan yöntemlerle engellenebileceği görüşünde. BM’ye bağlı çocuklara yardım örgütü UNICEF, geçen yıl 500 binden fazla bebeğin HIV virüsüyle doğduğunu açıkladı.

UNICEF, bu bebeklerin hasta doğmalarının, aslında çok da pahalı olmayan yöntemlerle engellenebileceği
görüşünde. Eğer tedavi edilmezse, HIV virüsü taşıyan annelerin bebeklerinin dörtte biri HIV virüsüyle doğuyor. Ama eğer uygun ilaçlar ve tedavilerle söz konusu risk, yüzde 25′ten yüzde 2′ye düşürülebiliyor.

UNICEF, anne adaylarının, virüsün tedavisinde kullanılan ve maliyeti yüksek olmayan ama etkili sonuçlar veren ilaçlara erişiminde desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Buna rağmen gelişmekte olan ülkelerde HIV virüsü taşıyan her on kadından dokuzu, hamilelikleri sırasında, virüsün bebeklerine geçmesini önleyebilecek ilaçları alamıyor.

Eğer bebek HIV virüsüyle doğarsa hayatta kalma şansı da düşük. Bebeklerin yaklaşık yarısı, 2 yaşına gelmeden hayatını kaybediyor. BM çocuklara yardım fonu UNICEF’ten Anita Tiessen’e göre, zengin ülkelerde HIV virüsü taşıyan bir annenin yeni doğan bebeğinin durumu genelde iyi ama yoksul ülkelerde doğan bebekler için bu geçerli değil. Bu eşitsizliğin yoksul ülkelerdeki anne ve bebekleri için bir ölüm cezası anlamına geldiğini vurgulayan UNICEF yetkilisi, ”bu duruma bir son verilmesi ve bu bebeklerin de sağlıklı doğmasının sağlanması gerektiğini” vurguluyor.

HIV ve çocuklar konusunda kimi iyi haberler de geliyor. 2006 Yılında, HIV virüsü taşıyan bebeklerin sayısında, bir önceki yıla göre azalma kaydedilmiş.

2005 yılında virüsü taşıyan bebek sayısı 700 binin üzerindeyken, geçen yıl bu sayı 500 bin olarak saptanmış. Ama UNICEF, bu bebeklerin hemen hemen tamamının hastalanmasının önlenebileceğini vurguluyor.

UNICEF, eğer gelişmekte olan ülkelerin sağlık sistemleri güçlendirilir ve HIV virüsünün tedavisinde kullanılan ilaçlara erişim kolaylaştırılırsa, bu küçük hayatların kurtarılabileceğinin altını çiziyor.

AIDS ve Sıtma Hastalıkları Birbirini Körüklüyor

Kenya’da çalışmalar yapan bilimadamları, Afrika kıtasında etkili olan iki hastalık, HIV (AIDS) ve sıtmanın yayılması arasında doğrudan bir ilişki olabileceği sonucuna vardı. Amerikan Science dergisinde yayımlanan araştırma sonuçları, sıtmaya yakalanan kişilerin, değişen bağışıklık sistemleri nedeniyle, cinsel ilişkiye girdikleri kişilere HIV virüsü bulaştırmaları ihtimalinin arttığını belirtiyor.

Aynı şekilde, HIV virüsü taşıyan kişilerin de sıtmaya yakalanma risklerinin arttığı belirtiliyor. Muhabirler, bu araştırmanın sonuçları çerçevesinde, hükümetlerin ve kamu sağlığı kurumlarının, hastalıklarla mücadele yöntemleri üzerinde önemli etkisi olabileceğini belirtiyorlar.


En çok HIV taşıyıcısı Hindistan’da
1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla yayımlanan bir raporda, dünyada en çok AIDS hastası ve HIV virüsü taşıyıcısının yaşadığı ülkenin Hindistan olduğu açıklandı. Birleşmiş Milletler’in açıkladığı rakamlara bakılırsa Hindistan’da yaklaşık 5,7 milyon kişi HIV virüsü taşıyor. Bu da Hindistan’da artık, Güney Afrika’dan da fazla insanın virüs taşıdığı anlamına geliyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin eski başkanı Bill Clinton yaptığı açıklamada, Hindistan’ın dünyada küresel bir hastalık olan AIDS’in merkezi haline geldiğini söyledi. Bill Clinton, HIV virüsünün Hindistan’da kontrol altına alınmasının, zorlu bir mücadele gerektireceğini belirtti.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan da dünyadaki her cumhurbaşkanı, başbakan ve siyasetçinin, “AIDS benimle duracak” deme sorumluluğu olduğu görüşünde.

BM’ye bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü 2005 yılında çalışma çağındaki yaklaşık üç buçuk milyon kişinin AIDS sonucu öldüğünü bildirdi. Örgüt raporunda bu sayıyla hastalığın ekonomik yükünün artmakta olduğuna ve AIDS’ten ekonomik açıdan en çok Sahara Çölü’nün güneyindeki Afrika ülkelerinin muzdarip olduğuna dikkat çekiyor.

Öte yandan Güney Afrika hükümeti de bugün önümüzdeki beş yıl için AIDS’le mücadeleye yönelik programını açıklayacak. Güney Afrika’da yaklaşık beş buçuk milyon kişi HIV virüsü taşıyor ve her yıl 900 kadar kişi AIDS sonucu ölüyor. Bu ülkede hükümet geçtiğimiz günlerde AIDS’le yeterince mücadele etmediği gerekçesiyle eleştirilmişti. Ancak sivil toplum örgütleri hükümetin yeni yaklaşımını övüyor ve AIDS’le HIV’in teşhisle tedavisinde kullanılan ilaçlardan daha fazla taahhütte bulunmasının, önemli bir politika değişikliği anlamına geldiğini belirtiyor.

AIDS İlaçları Hastaların Yaşam Süresini Uzattı

HIV virüsü ile mücadelede geliştirilen ilaçlar, hastaların ömrünü eskiye oranla 13 yıl uzatıyor. İngiltere’de Bristol Üniversitesi çalışanlarının katıldığı bir araştırma AIDS‘e yol açan HIV virüsü ile mücadelede geliştirilen ilaçların, hastaların ömrünü eskiye oranla 13 yıl uzattığını ortaya koydu.

Araştırmada 43 binden fazla hasta incelendi. 1996-1999, 2000-2002 ve 2003-2005 yıllarında yüksek gelirli ükelerdeki AIDS hastalarının yaşam süreleri ele alındı.


İncelenen dönemlerde yalnız 2 bin hastanın öldüğü tespit edildi. Araştırmaya göre 20 yaşında AIDS teşhisi konulan bir kişinin 39 yıl daha yaşayabildiği ortaya çıkarıldı. 90′larda bu süre 36 yılken, 2003-2005 arasında antiretroviral ilaçlar sayesinde hayatta kalma süresinin 13 yıl daha uzadığı anlaşıldı.

Konuyla ilgili konuşan Prof. Jonathan Sterne, “Gelişmeler AIDS’i ölümcül bir hastalık olmaktan çıkarıp şeker hastalığı gibi uzun vadeli kronik bir hastalık durumuna taşımıştır ” diye konuştu.

Antiretroviral ilaçlar, HIV’in vücutta çoğalmasını ve etkinleşmesini engelleyerek tedavi sağlıyor. Yöntem 90′lı yıllarda ortaya çıkmıştı ancak o zamandan bu yana gelişti ve maliyeti düştü.

AIDS'te Umut Işığı: HIV Virüsünü Azaltan İlaç Bulundu

ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından gelecek ay onaylanması beklenen yeni bir ilacın, diğer AIDS ilaçlarına karşı bağışıklık gösteren hastalarda 1 yıl süreyle HIV virüsünü baskıladığı ve kandaki virüs oranını azalttığı tespit edildi.

Merck’in deneme aşamasında olan “Isentress” adlı ilacı, 48 hafta boyunca kullanıldığında deneklerin kanındaki HIV virüsü oranını düşürdü. İlacın, bu süre sonunda hastaların yüzde 46 ila yüzde 64′ünün kanında bulunan HIV miktarını milimetre başına 50 virüsün altına indirdiği belirlendi.


Daha önce üretilen ilaçların yeni bir karışımından oluşan “optimize edilmiş terapi kombinasyonu” Isentress, şirketin 1999′dan bu yana çıkardığı ilk AIDS ilacı olacak. FDA heyeti, ay başında verdiği görüşte ilacın süratle onaylanmasını tavsiye etmişti. İlacın piyasa çıkar çıkmaz yılda 1 milyar dolarlık pazar oluşturması bekleniyor.

Pazar

Korunmak HIV'in Bulaşmasını Engelleyemiyor

HIV virüsü taşıyan kişiler, cinsel ilişkiye girerken korunsalar da virüsün bulaşmasını engelleyemiyor. Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nden David Wilson ve ekibinin yaptığı araştırma, İsviçre Komisyonu’nun, tedavi görenlerin prezervatif kullanmayabileceğine ilişkin raporunun aksine, korunma olmadan riskin 10 yılda 4 kat artabileceğini ortaya koydu.

David Wilson ve ekibinin yaptığı araştırmaya göre tedavi görülse bile virüsün bulaşma riski az da olsa sıfır değil ve virüs tamamen yok olmuyor.


Erkeklerin bulaştırma oranı daha yüksek
Bir yılda ortalama 100 defa korunmadan cinsel ilişkiye giren kadınların erkeklere virüsü bulaştırma olasılığı yüzde 0.22, erkeklerin kadınlara bulaştırma ihtimali yüzde 0.43 ve erkeklerin erkeklere virüsü bulaştırma olasılığı yüzde 4.3 olarak hesaplandı.

İngiliz “The Lancet” dergisinde yayımlanan araştırmada, hastaların ilaçlarla beraber prezervatif de kullanması gerektiğine dikkat çekildi. İsviçre Komisyonu raporunda, en az 6 aydır kanında AIDS virüsü saptanmayan ve HIV pozitif hastasının cinsel yolla bulaşan başka bir hastalığa yakalanmaması durumunda HIV pozitif ve HIV negatif çiftin korunmayabileceğini açıklamıştı.

Aynı dergide yayımlanan başka bir araştırmadaysa, gelişmiş ülkelerde, kombine antiretroviral ilaçlar kullanıldığından beri AİDS virüsü taşıyanların yaşam süresinin 13 yıl arttığı, ölüm oranının yaklaşık yüzde 40 düştüğü belirtildi.

AIDS Nedir? AIDS’den Nasıl Korunmalıyız?

AIDS, AIDS ilacı, AIDS nedir, AIDS virüsü, AIDS'le mücadele, AIDS’den korunmak, AIDS’den nasıl korunmalı, cinsel hastalık, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, HIV, HIV virüsü..

Çağımızın vebası olarak da adlandırılabilen ve tedavisi henüz bulunamayan AIDS hastalığına yakalanmamak için özellikle cinsel konularda dikkatli olmak gerekiyor. Peki, nedir bu AIDS ve AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü? İşte cevaplar…

Özel Şafak Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Aziz Hacıbektaşoğlu’nun verdiği bilgilere göre; HIV, İngilizce “Human Immunodeficiency Virus” kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir kelimedir ve
AIDS hastalığına sebep olan virüsün adıdır. Bu virüs, insanların diğer hastalıklara karşı direncini (bağışıklığını) zayıflatır.

Nedeni HIV virüsüdür

AIDS ise, İngilizce “Acquired Immunodeficiency Syndrome” kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir kelimedir ve Türkçe “Kazanılmış İmmün Yetmezlik Sendromu” anlamına gelir.

Bazı ülkelerde AIDS için aynı zamanda slim (zayıf, ince) kelimesi de kullanılmaktadır. HIV, küçük bir virüstür ve bulaştığı kişileri zayıf düşürerek vücudun hastalıklar ile savaşma yeteneğini ortadan kaldırır.

Vücutlarında HIV virüsünü taşıyan kişilerin hastalığı zaman içinde AIDS’e dönüşür.

Öldürücü bir hastalıktır

Normalde vücudumuz akyuvarlarımız tarafından korunur. Akyuvarlarımız, hastalık etkenleriyle savaşarak vücudumuzu korurlar.

Savaş sırasında bazı hastalık etkenleri bizi hasta edebilirse de sonuçta akyuvarlar galip gelir ve iyileşiriz.

HIV güçlü bir virüstür ve vücuda girince akyuvarlara saldırır. Uzun süren bir savaştan sonra, HIV akyuvarları zayıf düşürür. Sonuçta vücudun savunması çok zayıflar.

Akyuvarlar olmadan hastalık yapan mikroplarla mücadele etmek mümkün değildir ve hastalıklara teslim olunur. Bunun sonucunda da ölüm gelir.

AIDS Virüsünün Bulaşmasını Önleyen Aşı Geliştirildi

AIDS, AIDS aşısı, AIDS virüsü, AIDS virüsünün bulaşması, HIV, HIV aşısı, HIV virüsü, HIV virüsünün bulaşması, ölümcül AIDS virüsü..

Uzmanlar, AIDS virüsünün bulaşmasının önlenmesine yardımcı olacak aşının geliştirildiğini bildirildi. Tayland’da 16 bin gönüllünün katıldığı deneyde aşının virüsün bulaşma riskini yüzde 31 oranında azalttığı belirtildi.

Amerikan ordusu ve Taylandlı yetkililerin Bangkok’ta düzenledikleri basın toplantısında, Tayland’da 16 bin gönüllünün katılımıyla yapılan deney sonucu aşının, ölümcül AIDS virüsünün bulaşma riskini yüzde 31 oranında azalttığı açıklandı.


Yetkililer, dünyanın en kapsamlı aşı denemesi olan deneye katılan 18-30 yaş aralığında, HIV testi negatif olan Taylandlı heteroseksüel kadın ve erkeklerin 3 yıl boyunca takip edildiğini, sonuçta, aşı yapılan 8197 denekten 51′inin, aşı yapılmayan 8198 denekten 74′ünün AIDS virüsü kaptığını kaydetti.

Daha önce denenen iki aşının birleşiminden oluştuğu belirtilen aşı, Amerikan ordusunun sponsorluğunda, Amerikan Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü ve Tayland Kamu Sağlığı Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma sonucunda elde edildi.

Enstitü Müdürü Dr. Anthony Fauci, aşının yolun sonu olmadığına dikkati çekti, ancak elde edilen sonuçtan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Fauci, “Bu sonuçların geliştirilmesi ve daha etkili bir AIDS aşısı elde edilmesi ihtimali hakkında tedbirli bir iyimserlik içindeyim. Bu yapabileceğimiz bir şey” diye konuştu.

Amerikan ordusunda görevli Albay Jerome Kim de deneme sonucu elde edilen başarı oranının çok yüksek olmamasına rağmen aşının, “güvenli ve etkili bir koruyucu aşı elde edilebileceğinin ilk kanıtı” olduğunu söyledi.

105 milyon dolara mal olan çalışmayla ilgili detaylı bilgilerin ekim ayında Paris’te yapılacak bir konferansta açıklanacağı kaydedildi.

Çalışmanın, Tayland’da daha önce bu konuda yapılan çok önemli bir araştırma yüzünden bu ülkede yapıldığı, Tayland hükümetinin de çalışmayı kuvvetle desteklediği bildirildi.

Dünya genelinde her gün 7500 kişi AIDS virüsü kapıyor. 2007 yılında 2 milyon kişi AIDS yüzünden hayatını kaybetti.

Cuma

HIV'den Korunmak İçin Neler Yapmalı?

Acquired Immune Deficiency Syndrome, AIDS, AIDS belirtileri, AIDS hastası, AIDS nedir, AIDS'den korunmak, Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu, gece terlemeleri, HIV virüsü, HIV virüsü kapan hastalar, HIV virüsünden korunmak, HIV'den korunmak, Human Immunodeficiency Virus, kan nakli, nefes darlığı, ortak şırınga kullanımı..

HIV virüsü bilinen tüm diğer virüslerin aksine insanın vücuduna genel olarak değil de sadece bağışıklık sistemine saldırır ve insanı öldüren de HIV’in kendisi değil bağışıklık sisteminin çökmesi sonucunda vücuda
yerleşip “meydanı boş bularak” normalde vereceğinden çok daha fazla zarar verebilen fırsatçı virüslerdir.

HIV İngilizce’deki Human Immunodeficiency Virus sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir sözcüktür ve “İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü” şeklinde çevrilebilir.

HIV’in beyne de yerleştiği söylenmektedir, ancak bunun olup olmadığı ya da hastalığın hangi aşamasında olduğuna dair çok net bir bilgi yoktur. Buna karşın HIV virüsü kapan hastaların çoğunun belirli bir süre sonra hafıza kaybı başta olmak üzere bunamayı anımsatan belirtiler göstermesi, virüsün özellikle de herhangi bir tedavi yöntemi uygulanmadığında bağışıklık sisteminin yanı sıra beyni de mesken tuttuğu tezini her geçen gün güçlendirmektedir.

HIV’in etkisiyle bağışıklık sisteminin hastalıklarla savaşacak antikorları üretmesini sağlayan hücreler her geçen gün azalır. Hücreler belli bir oranın altına düştüğündeyse vücut artık en ufak bir enfeksiyonla bile mücadele edemeyecek hale gelir ve hasta ancak salt ilaç tedavisiyle giderilebilen enfeksiyonları yenebilir. İlaçların değil sadece bağışıklık sisteminden gelen antikorların yenebildiği bazı virüslerin (grip ve bronşitin bazı türleri gibi) vücuda girmesi durumundaysa hasta ölür.

AIDS nedir?

AIDS, İngilizce’deki Acquired Immune Deficiency Syndrome sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır ve kabaca “Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu” olarak çevrilebilir. Teknik olarak, HIV bulaşan hastanın hastalık belirtileri gösterecek duruma gelmesi ve test sonucunda kanının HIV+ çıkması halinde kendisine AIDS teşhisi konur. Yani kısaca HIV virüsünü kapan ve bu virüs tarafından hastalanan kişi AIDS hastasıdır.

Nasıl bulaşır? Nasıl korunulur? Tedavisi var mıdır?

Aslında bu virüsün bulaşması sanıldığından çok daha zordur, ama “delikanlı adama birşey olmaz” diyen cahil kesmi korumak için her an her yerden HIV kapılabilir gibi lanse ettirilmektedir. “AIDS olma olasılığı bindiğin uçağın düşme olasılığıyla hemen hemen aynıdır” demek pek bilimsel olmamakla beraber aslında gerçeğe oldukça yakın bir varsayımdır.

Bulaşma yolları arasında cinsel ilişki en üst sırada yer alırken, bunun bir numaralı nedeni aslında diğer bulaşma yollarının cinsel ilişkiye göre çok daha az karşılaşılan olgular olmasıdır.

Virüsün “kesin bulaşır” denilebileceği tek durum kan naklidir. HIV+ olan bir kanı alan hastanın virüsü kapmaması teknik olarak imkânsıza yakındır. En yaygın bulaşma yolu olan cinsel ilişkideyse sağlıklı bir erkeğin hastalıklı bir kadından virüsü kapma olasılığı aslında %2′nin üzerinde değildir. Tabi ki hesap bu kadar basit olmadığı için dikkatli olmakta sonsuz yarar vardır. Zira şu akılda bulundurulmalıdır ki, söz konusu %2 sizin karşınıza ilk seferinde de çıkabilir.

Hastalığın en yaygın bulaşma yolunun vajinal cinsel ilişki olmasının bir numaralı nedeni gayet basit biçimde insanların çoğunun heteroseksüel olmasıdır. Eşcinsel ilişkide virüsün daha kolay bulaşmasının nedeniyse anüsteki damarların son derece hassas olması ve ilişki sırasında kolaylıkla çatlayıp kan açığa çıkarmasıdır.

HIV virüsü vücut salgılarında bulunur. Kan, sperm, vajinal salgılar, tükürük, ter, gözyaşı, virüsü barındırabilecek bileşimlerdir. Ancak bunlardan sperm, kan ve vajinal salgılar dışındakilerle virüsün bulaşıp bulaşmadığına dair kesin bir bilgi yoktur. Genel inanışa göre bu üçü dışındaki salgılardaki virüs sayısı son derece düşük olacağından bunlarla virüs bulaşmaz, virüsün öpüşmeyle bulaşmamasının nedeni de budur. Ki bu da tartışmaya açık bir konu olmaya devam etmektedir.

Anüste ilişki sırasında kanama olması halinde gerek aktif gerekse pasif partner risk altındadır, çünkü diğer tarafın kanında olması muhtemel bir virüs her an geçebilir. Buna karşın pasif partner her zaman için daha yüksek risk altındadır, çünkü temas yüzeyi daha fazladır. Anüsün ve vajinanın organla temas eden tüm yüzeyi mukoza esaslı olduğu için virüsü direk olarak kapma olasılığı yüksektir, erkek organındaysa baş kısmı dışında hiç bir bölümde risk bu kadar yüksek olmamakla beraber organda olabilecek kılcal kesikler bile virüsü kapma riskini kat kat arttırır. Gözle görülemeyecek kesikleri HIV virüsü görüp geçiş yolu olarak kullanabilir. Ancak virüs lateks bir engeli aşamaz, o yüzden prezervatif kullanımı, organda ne kadar çatlak olursa olsun her iki partneri de korur. Erkeklerin yanı sıra kadınlar da iç prezervatif kullanarak virüsten korunabilirler.

Birden fazla partneri olan kişilere, özellikle de kadınlara, kesinlikle bu şekilde korunmaları tavsiye edilir. Virüsün oral seksle bulaşma olasılığıysa standart ilişkiye çok düşük olmakla birlikte mevcuttur. Oral ilişkide ağzında yara ve kesikler olan partnerin virüsü kapması olasıdır, bu nedenle bu tür ilişkide de prezervatif kullanılması özellikle partnerlerden biri diğerinden emin olmadığında son derece mantıklıdır.

Virüsün diğer bulaşma yolları ortak şırınga kullanımı ve kan naklidir. Hasta kanın sağlıklı insanın kanıyla temas edeceği her durum potansiyel risk taşır. Berber ve dişçiden de virüsün geçme olasılığı vardır, bu yüzden berberin kullandığı kesici aletlerin tek kullanımlık olması, diş hekimininse maksimum hijyen şartları altında faaliyet göstermesi esastır. HIV, virüsü taşıyan insanla tokalaşmakla, aynı yatağa yatmakla, aynı koltuğa oturmakla, aynı bardaktan su içmekle, aynı tabaktan yemekle bulaşmaz, bu nedenle hastaların günlük yaşamdan tecrit edilmesine gerek yoktur.

Her türlü cinsel ilişkide prezervatif kullanımı, tek eşlilik, dişçi ve berberlerin hijyeni, kan nakillerinde kanın hatasız şekilde kontrolden geçirilmesi gibi parametreler izlendikçe hastalığın yayılması zorlaşacaktır. Uyuşturucu için olsun başka bir sebepten olsun şırıngayla vücuduna sıvı enjekte eden kişilerin kesinlikle başkalarının kullandığı şırıngaları kullanmaması gereklidir. Zira kullanılan şırıngayı başkası kullanmışsa ve o kişi HIV+ ise, şırıngayı kullanan diğer kişilere de virüsün bulaşması ürkütücü boyutta yüksek bir olasılıktır.

Her ne kadar HIV virüsünün bilinen etkili tedavi yöntemleri olsa da bunların çoğu hastanın yaşam kalitesini yükseltmeye ve ömrünü biraz uzatmaya yöneliktir.

AIDS olan hastaların ezici çoğunluğu yaşamlarının son dönemini hastane yatağında perişan şekilde geçirerek ölürler. Bu nedenle tedaviyi düşünmeden önce korunmak esastır. Hastalığı kapan kişinin kurtulması sıfıra yakın bir olasılık olduğundan öncelikle hastalığa yakalanmamaya özen gösterilmelidir.

AZT ve birkaç bilinen tedavi yöntemi hastalığa yakalananların yaşam süresini ve yaşam kalitesini kayda değer şekilde yükseltmektedir ancak bu tedavi yöntemleri de genellikle ayda 1000 Dolar ve üzerinde maliyetleri olan ve şiddetli yan etkileriyle kanser tedavisini aratmayan yöntemlerdir.

Şüpheli bir ilişki veya kan naklinden, kısacası virüsle temas etmiş olma olasılığınızın yüksek olduğunu düşündüğünüz bir durumda profilaksi adı verilen bir tedavi yöntemi uygulanır. Bu tedaviye virüsle temas edildikten hemen sonra başlanmalı ve doktorun önerisine göre en az 72 saat (tavsiye edilen 1 ay ve üzeri) boyunca devam edilmelidir.

Profilaksi vücuda aşırı yoğun antibiyotik verilmesi ve virüsün sersemletilerek çoğalmasının önlenmesi esasını taşır. Şu ana kadar bilinen en etkili tedavi yöntemi olmakla ve hastalığa yakalananların önemli bir kısmının kanında virüse bir süre sonra rastlanmamasını sağlamakla birlikte, bu yöntem de son derece yorucu ve masraflıdır ve ara vermeden devam edilmesi, devam edilirken de sürekli test yapılması gereklidir. Ne yazık ki bu yöntemle bile hastalıktan korunulması genellikle mümkün olmamaktadır, o yüzden tıptaki olası gelişmeleri ve hali hazırda bulunan bunun gibi yöntemleri de hesaba katmadan her halükârda virüsten korunmak en akıllı yöntemdir.

Hastalığın belirtileri nelerdir? Kesin olarak hasta olup olmadığımı nasıl anlarım?

AIDS’in belirtileri bir çok hastalıkla karıştırılabileceği ve en sonunda somatorom denilen (hastalık hastası) durumu ortaya çıkarabileceği için son derece dikkatle incelenmeli ve en ufak bir kuşkuda doktorculuk oynamak yerine test yaptırılmalıdır.

Aşağıdaki belirtiler AIDS’in belirtileri olarak bilinir, ancak şüphelenilen durumlarda genellikle psikolojik olarak tüm belirtiler ortaya çıkacağından hemen test yaptırıp boş endişelere kapılmamak en iyisidir. Bu belirtilerin birkaç tanesi bir anda varsa, AIDS olma olasılığınız herhangi bir başka kişiden daha yüksektir:

- Hiç bir tedaviye cevap vermeyen sürekli kuru öksürük

- Ağızda çıkan ve yine hiç bir şekilde geçmeyen aftlar

- Tekrarlayan ya da çok uzun süreyle (2 haftadan fazla) devam eden ishal

- Hızlı ve sürekli kilo kaybı

- Zaman zaman iştahsızlık ile birlikte seyreden sürekli yorgunluk hali

- Nedensiz gece terlemeleri

- Sırt başta olmak üzere deride çıkan ve çok uzun süre geçmeyen pembe sert başlı irice yaralar (Bunların olması ve geçmemesi genelde bağışıklık sistemiyle ilgili bir sorununuz olduğunu belirtir, ancak bu basit bir alerjiden AIDS’e kadar her şey olabilir ve genellikle AIDS değildir. Egzama için AIDS korkusu taşımayın!)

- Nedensiz gece terlemeleri

- Koltuk altında ve boyunda çıkan ve inmeyen bezeler

- Nefes darlığı

Bu belirtileri gösteriyorsanız bir test yaptırmanız tavsiye edilir. Eczanelerden alınan testlerde yalancı negatif ve yalancı pozitif sonuçlara sık rastlandığından Eliza adı verilen testi yaptırmanız önerilir. Ancak bu test virüsün kendisini değil vücudun ona karşı ortaya çıkardığı antikorları arar, bu antikorların çıkması da bünyeden bünyeye değişmekle birlikte tipik olarak 3 ay ile 1 yıl arasında alır. Yani virüs olsa bile en az 6 ay geçmeden yaptırılan bir test temiz sonuç verebilir.

Alternatif olarak PCR testi bulunur, bu testin değil yöntemin adıdır. PCR testi antikoru değil virüsün kendisini arar. Virüslerin çoğalma hızı bünyeye göre değişebilir, ancak HIV virüsü vücuda girdikten genellikle 3 hafta sonra PCR testlerinde kendini gösterir. Bu süre ender olarak 2 ayı bulabilir. Yani virüsü kapmış olmaktan korktuğunuz andan 3-4 ay sonra yaptırılmış bir PCR testinde sonuç temiz çıktıysa çok büyük bir olasılıkla HIV virüsü taşımıyorsunuz denilebilir. Bu test ne yazık ki çok az yerde yapılmaktadır ve ücreti oldukça yüksektir. Ancak emin olmanın tek yolu da odur.

Öte yandan, yukarıdaki belirtileri görürseniz öncelikle daha ucuz olan Eliza testini yaptırmanız önerilir, zira söz konusu belirtiler virüs bulaştıktan en az 2-3 yıl sonra ortaya çıkar. Eliza testinin doğruluk oranı %98 olarak saptanmıştır. HIV+ gösteren bir Eliza testi sonucu alındığında bu PCR testiyle doğrulanır ve PCR testi temiz çıkıyorsa Eliza testine itibar edilmez, hasta AIDS değildir. Temiz çıkan Eliza testiyse hemen hemen her zaman doğrudur, zira yalancı pozitiflik yalancı negatiflikten çok daha fazla rastlanılan bir durumdur.

Hayvanlardan bulaştığı doğru mudur? Kaç yılda kendini gösterir? Hastalanan kaç yıl yaşar? AIDS olan herkes ölür mü?

Hastalığın ilk olarak Afrika’da mantolu maymun denilen hayvanla cinsel ilişkiye giren sapık Avrupalı misyonerlerden yayıldığı yaygın bir inanış olmakla birlikte kesin bir kanıtı ya da karşı tezi yoktur. Mantolu maymun başta olmak üzere çoğu maymun cinsinin bu virüsü taşıdığı ancak seropozitif olmasına rağmen hastalanmadığı bilinmektedir, ama ne yazık ki konuyla ilgili elde edilmiş en derin bilgi de budur.

İnsandaki AIDS’e benzeyen ve aynı şeklide seyreden tek hayvan hastalığı kedilerde görülen FIV (Feline Immunodeficiency Virus) olmakla birlikte, yapılan çalışmalarda bu hastalığın kediden insana geçmediği ve insanları etkilemediği saptanmıştır.

HIV virüsünün her bünyedeki seyri farklıdır. Çoğu insanda belirtiler 3 yıldan önce çıkmaz, hatta bazı insanlarda bu sürenin 15 yılı bulduğu görülür. Hastalanan kişinin ömrü de virüsü kaptıktan sonra 10 ila 25 yıl arasında değişebilir. Bu süre AZT ve benzeri ilaç kokteyli tedavileriyle uzatılabilir ve hastanın ölümcül duruma gelene kadarki yaşamı büyük ölçüde normal bir insanınkinden farksız seyreder. Ancak şu akılda bulundurulmalıdır ki bu tedavilerin hiç biri ömrü uzatmaktan ve yaşam kalitesini arttırmaktan öteye gitmez ve HIV virüsünü kapan insanların %99′undan fazlası virüsün bağışıklık sistemini çökertmesi sonucu vücudu etkisi altına alan fırsatçı virüslerin yarattığı komplikasyonlar sonucu ölür.

Ölmeyen %1 ise seropozitif denilen, virüsü taşımasına karşın hastalanmayan ancak bulaştırabilen kişilerdir. Virüse karşı bağışıklığı olan bu kişilerin esrarı henüz tam anlamıyla çözülememiştir, ancak virüse karşı koruyan geni aktarmak üzerine çalışmalar sürmektedir. Bu kişilerle cinsel ilişkiye girmek ya da bunlardan kan almak virüsü kapmaya sebep olur, o yüzden sağlıklı görünüşlerine aldanmamak ve onları tecrit etmemenin yanında bu tür konulara da özen göstermek gerekir.

Ayrıca bu şekilde virüs taşıyan bir kadın da genel olarak doğurduğu bebeğine virüsü bulaştırır. Bu şekilde virüsü taşıyıp da hastalanmamayı sağlayan gen Türkiye’de az kişide bulunmaktadır, bilinmeyen bir nedenle Kuzey Avrupa ırklarında bu gene ve zencilerde de aynı işi gören bir başka gene nisbeten sık rastlanmaktadır. Bu kişilerin kendi yaşamı sağlıklı bir insandan farksız seyreder, ancak virüs bulaştırma potansiyelleri AIDS’ten ölmek üzere olan bir hastadan sadece biraz daha düşüktür.

Hasta olan biri nelere dikkat etmelidir? Diğer hastalıklar HIV bulaşmasını kolaylaştırır mı?

Virüsü taşıyan ve hastalanan bir kişinin derhal tedaviye başlaması ömrünü uzatacak ve kalan yıllarının bir kısmını “kaliteli” bir şekilde yaşamasını sağlayacaktır. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa hastanın ömrü o kadar uzadığı gibi, sağlıklı bir insandan farksız kalitede yaşayacağı yılların sayısı da artar.

AIDS olan bir hastanın kesinlikle alkol kullanmaması ve zaten kötü durumunda olan bağışıklık sistemini iyice çökertecek her türlü benzeri maddeden kaçınması gereklidir. Tabi ki en önemlisi soğuk algınlığından kansere kadar hiç bir hastalığa yakalanmamak için azami çabayı göstermektir, zira HIV+ hastası olan bir kişide her türlü hastalık normalin birkaç katı daha şiddetli seyredecek ve normal insanı yatağa bile düşürmeyecek basit bir virüs bile AIDS hastasının hayatını tehdit edecektir.

Ayrıca “battı balık yan gider” mantığından kaçınmalı ve hastalık taşıyan kişilerle cinsel ilişkiye girilmemelidir. Tıp dilinde reenfekte olmak denilen bu durum kandaki virüs sayısını bir anda yükselteceği için hastanın ömründen çalacaktır.

Cinsel hastalıkların çoğu cinsel organlarda yaralar çıkardığından ve dolayısıyla mukozaya dışarıdan teması kolaylaştırdığından HIV kapılmasını kolaylaştırır.

Frengi, bel soğukluğu, herpes, klamidya gibi hastalıklar taşıyanların tedavi olmadan kesinlikle cinsel ilişkiye girmemesi gerekir. Zira diğer partnerin HIV virüsünü taşıyor olması halinde yukarıda adı geçen cinsel hastalıkların cinsel organda çıkardığı yaralar virüsün geçme olasılığını kat kat arttıracaktır. Kadın erkek herkesin bu konuya özen göstermesi, hastalığın yayılmasına kayda değer bir darbe vuracaktır.

Ayrıca hayat kadınlarıyla ve travestilerle para karşılığı ilişkiye girenlerin gerek kendilerini gerekse ilişkiye girdikleri kişileri (ve tabi ki varsa eşlerini) büyük riske attıklarının bilincine vararak yukarıda bahsi geçen konuya ve prezervatif kullanımına maksimum özeni göstermeleri gerekmektedir.

Ayrıca bir erkek AIDS olduysa eşcinsel, bir kadın da fahişe diye damgalanmamalıdır. Zira bunlarla ilgisi olmayan insanlar da hastalığı kapabileceği gibi, öyle biri bile olsa düştüğü durumda aşağılanmaya değil desteğe ihtiyacı olduğunu akılda bulundurmak gerekir.