çocuk sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma

3 Çocuktan Biri Başağrısı Problemi Yaşıyor

Çocukların yüzde 30′unun başağrısından şikayetçi olduğu belirlendi. Anne babalar arasında ise çocukların başlarının ağrıyabileceğini kabullenmemek çok yaygın.

Türkiye Başağrısı Derneği Başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay’ın başkanlığında, 20 ilde 7-14 yaş grubu 7 bin 400 çocukla yapılan bir araştırma, yüzde 30′unun hayatının bir döneminde baş ağrısından şikayet ettiğini ortaya koydu. Araştırma sonuçlarını değerlendiren Prof. Dr. Tulunay, bebeklikten itibaren baş ağrısının olabileceğini belirterek, dünyada migren tanısı konmuş ilk çocuğun ‘1.5 yaşında’ olduğuna dikkat çekti.


Araştırmaya katılan çocukların yüzde 1.9′unda migren tespit edildiğini de kaydeden Prof. Dr. Tulunay, şunları söyledi: ‘Çocuğun da beyni var ve çocuğun da başı ağrır. Maalesef anneler, babalar ve erişkinler çocukların başının ağrıdığını kabul etmiyor. ‘çocuğun başı mı ağrır’ ya da çocuk ‘başım ağrıyor’ derse ’sus sen çocuksun’ diyorlar. Öğretmenler de çocuğun başının ağrıdığına inanmıyor ve bahane zannediyor. ‘Başım ağrıyor’ diyen çocuk mutlaka ciddiye alınmalı.’

Çok sık başının ağrıdığından şikayet eden çocuğun mutlaka doktora götürülmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tulunay, şöyle devam etti: ‘Araştırmaya göre, başı ağrıyan çocukların yüzde 75′i doktora götürülmüyor. Bu çocukların yüzde 80′inin ağrısı 1 saatten az sürüyor. Ağrı kesici kullananların oranı ise yüzde 76. Başı ağrıyan çocukların yüzde 58′i yılda 1 gün, yüzde 2.8′i de yılda 7 günden fazla bu nedenle okula gitmiyor.’

Prof. Dr. Tulunay, bebeklerin ise derdini anlatamadığı için iyi gözlemlenmesi gereğine işaret ederek, başı ağrıyan bir bebeğin oyununu birden bırakıp, ağlamaya başladığını ya da 15-20 dakika hiçbir şeyle ilgilenmediğini ifade etti. Çocuklarda görme bozukluğu, sinüzit ya da psikolojik nedenlerle de baş ağrısının ortaya çıkabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Tulunay, bunların hastalığın tedavi edilmesiyle kendiliğinden geçtiğini anlattı. Prof. Dr. Cankat Tulunay, tüm baş ağrılarının yüzde 80′inin tedavi edilebilir olduğunu sözlerine ekledi.

İdrar Yolu Enfeksiyonları Böbrek Yetmezliğine Gidebiliyor

Çocukların yüzde 1-2’sinde görülen idrar yolu enfeksiyonu ciddiye alınması gereken en önemli sağlık sorunları arasında yer alıyor. Erken tanı ve tedavi yapılamazsa, böbrek yetmezliğiyle bile sonuçlanabiliyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ferruh şimşek çocukluk çağındaki idrar yolu enfeksiyonlarının çok iyi araştırılması konusunda aileleri uyarıyor.

İdrar yolu enfeksiyonları çocukların sağlığı açısından en fazla dikkat edilmesi gereken sorunların başında geliyor. Özellikle yüksek ateş söz konusu olduğunda idrar yolu enfeksiyonlarının da muhakkak akla getirilmesi ve bu yönde de inceleme yapılması gerekiyor. Ateşin yanı sıra, ateş, üşüme, bulantı, kusma, karın, sırt ağrısı, huzursuzluk gibi belirtiler de idrar yolu enfeksiyonlarında sıklıkla gözleniyor.


Kalıcı hasara yol açıyor
Acıbadem Hastanesi Kadıköy Üroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ferruh Şimşek, idrar yolu enfeksiyonlarının çocuğun üriner sisteminde yaşamı tehdit edici ve kalıcı hasara neden olabileceğini belirtiyor. Bu tip enfeksiyonlarda çocuğun mümkün olduğu kadar çabuk tedavi edilmesinin gerekliliğinin altını çizen Prof. Dr. Ferruh Şimşek, şöyle devam ediyor: “Çocuk ürolojisi bugün üroloji biliminin en önemli ana dallarından biridir. Tüm çocukların böbrek, idrar yolları, genital organlarının gelişimi, anormallikleri ve bu sistemleri tutan her türlü hastalıklar çocuk ürolojisinin kapsamına girer. Çocuk üroloğu çocuğu daha anne karnındayken izlemeye başlar ve ergenlik yaşının sonuna kadar ortaya çıkan her türlü sorunla ilgilenir. Çocuklardaki üriner sistem enfeksiyonlarını erişkinlerden ayrı bir problem olarak değerlendirmek gerekir. Çocukta enfeksiyon tek başına bir hastalık olarak kabul edilmez. Mutlaka buna yol açan, altta yatan bir neden araştırılmalıdır. Çoğu kez üriner sistem yani böbrekler ve idrar yollarında var olan bir anormallik veya bir rahatsızlığın sonucu enfeksiyon olur. O halde sadece ilaç vererek enfeksiyonu ortadan kaldırmak yetmez. Eğer altta yatan neden araştırılıp tedavi edilmezse enfeksiyon tekrarlayacaktır.”

Enfeksiyon tipleri
Çocuklardaki üriner enfeksiyonlar; sistit dediğimiz idrar kesesi iltihaplanmaları veya pyelonefrit dediğimiz böbreğe ulaşan enfeksiyonlar şeklinde olabiliyor. Gereğince tedavi edilmezse ileride böbreklerde hasara yol açan sorunlar gündeme gelebiliyor. Prof. Dr. Ferruh Şimşek çocuklarda görülen tıbbi adı vezikoüreteral reflü olan idrarın geri kaçış sorununun da çocukluk çağında ciddi sorunlara neden olduğunu belirterek şunları söylüyor:

“İdrar bir kez böbreklerden mesaneye girdi mi artık bir daha idrar borularına ve böbreklere geri kaçmaz. Bunu sağlayan mekanizma idrar borularının mesaneye giriş yerlerindeki yapılarının taşıdığı özelliklerdir. Aynı su depolarındaki check valflar gibi. Ancak çocukların bazılarında doğuştan bu yapılarda anormallikler olur ve idrar geri kaçak yapar. Bunun en önemli bulgusu da tekrarlayan idrar yolları iltihaplanmalarıdır. Bu enfeksiyonlar böbreğe ulaştığında yüksek ateşle seyreder ve böbreklerde hasarlara yol açabilir.

Tekrarlayan enfeksiyonları olan çocukların yüzde 30-50’sinde, bu kaçak, çeşitli derecelerde saptanabilir. Eğer kaçak araştırılıp giderilmezse sorun ortadan kalkmaz ve çocuk bir risk altında büyür. Bugün ülkemizde böbrek nakli ve kronik dializ gerektiren hastalıkların başında, zamanında tespit edilip tedavisi sağlanmamış böbrek enfeksiyonlarına bağlı olarak oluşmuş böbrek hasarları gelmektedir. Batılı ülkelerde zamanında tedaviler ve taramalar yapıldığı için bu tablolar sıralamada ilk yerleri tutmazlar. Çocukken sorunu saptayıp gidermek daha kolay ve tabii ki, dializ ve böbrek nakline göre çok daha ucuzdur.”

İdrar kaçırmaları
Hem çocuğu hem de aileyi olumsuz etkileyen sağlık sorunlarından birini de idrar kaçırmaları oluşturuyor. Bazen yalnızca gece işemeleri şeklinde görülen idrar kaçırmalarında genellikle üriner sistem anormalliği görülmüyor.

Ama çocuk gündüzleri de idrar kaçırıyorsa, özellikle mesanenin çalışması açısından bir anormalliğin akla getirilmesi gerekiyor. Bu çocukların sık tuvalete gittiklerini, aniden sıkıştıklarını, tuvalete yetişene kadar damla damla ıslattıklarını belirten Prof. Dr. Ferruh Şimşek, “Aile genellikle bu durumu oyuna dalma veya tembellik etme gibi yorumlayıp çocuktur diye üzerinde durmaz. Oysa bu çocukların mesaneleri anormal ve kontrolsüz çalıştığı için bu durum meydana gelmektedir. Mesanenin yüksek basınçlarla anormal çalışması bazı durumlarda böbreklere de zarar verecek niteliktedir” uyarısında bulunuyor.

Genital anormallikler
Peniste idrar deliğinin normal yerinde açılmaması (hipospadias, epispadias), testislerin torba içine inmemiş olması, genital organlarda gelişme gerilikleri, peniste eğrilik, gömülü penis,genital anormallikler grubuna girer. Bu sorunların çocuk daha bilincini tam kazanmadan doğru şekilde saptanması ve giderilmesinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Ferruh Şimşek, “Aksi halde hem genel sağlığı bozulacak hem de psikolojik olarak çok olumsuz etkilenecektir. Bu sebeple vakit geçirmeden tam teşekküllü bir merkeze başvurarak, sorunu bir an önce çözmek gerekir” dye ekliyor.

İnatçı Çocukla Baş Etmenin Yolları

Her çocuk az da olsa inatçıdır. Onun bu inadını kırmak için ille de ceza uygulamanız gerektiğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz demektir. Çocuklarda inatlaşma her yaş döneminde görülür. Bağımsız birer birey olduklarının farkına varmaya başlamaları ve dünyayı keşfetme merakları bu inatlaşma sürecini tetikler. Çocuklar anne-babaları ve çevresindekiler ile ayırım yapmaksızın her zaman ve her konuda çatışmaya girebilir.

Çocukların bir inatlaşma nöbeti süresince fikir değiştirdiğine tanık olabilirsiniz. Bazen, neyi isteyip neyi istemediğini bile anlayamazsınız. Örneğin acıkmıştır ama evdeki yemeği yememekte direnir, hamburger ister,
hamburgerciye gidersiniz, ‘Ben bundan istememiştim ötekinden al’ diye tutturur, öteki menüden alırsınız başka bir bahane bulur vs. Birinizden biri yenik düşene kadar devam eder bu sürtüşme.

İnatçı çocukla karşı neler yapmalısınız?
Çocuğunuzun inatlaşma dönemlerinde her iki tarafın da amaçlarını açıkça ortaya koymaya çalışın. Sizin amaçlarınız çok çeşitli olabilir; ona yemek yedirmek, bir oyuncakçının önünden geri çekmek, ablasının odasından çıkmasını sağlamak veya uyutmak. Onun ise tek bir amacı vardır; sizin dediğinizin tersini yapmak… Ancak bu şekilde size kendisinin bağımsız bir birey olduğunu, kendi tercihlerini kendisinin yapabildiğini kanıtlayabilir. Pek çok anne-baba bunun farkında olmadığı için çocuklarıyla gereksiz yere çatışmaya girer ve kendilerini de çocuklarını da yıpratır. Daha da kötüsü bazı çocuklar bunu bir alışkanlık haline getirirler, daha ilerki yaşlara taşırlar ve/veya anne-baba bu çatışmalara çözüm olarak şiddete başvurmaya başlar. Kısacası çok küçük yaşlarda başlayan ve çocukların gelişiminde çok doğal olan inatlaşma, anne-baba ve çocuk arasındaki bir iletişimsizliğin başlangıç noktası olabilir ve bir kısır döngüyle son bulabilir.

Çekişmelere karşı yapılması gerekenler
- Soğukkanlılığınızı korumaya çalışın. Derin bir nefes alın ve içinizden ‘O sadece bir çocuk’ diye düşünerek, uzlaşmacı olun.

- Amacınız ona, kimin güçlü kimin güçsüz olduğunu ispatlamak değil, o anda elde edemeyeceği bir şeyden vazgeçmesini sağlamak olmalı.

- İstediği şeyi neden yapamayacağınızı basit bir şekilde açıklayın ve bu açıklamayı yaparken mutlaka bu durumdan dolayı ne kadar üzgün olduğunuzu belirtin. Onun istediği şeyi sizin de istediğinizi ama koşulların buna izin vermediğini söyleyin. Duygularını paylaştığınızı bilmek onu hem rahatlatacak, hem de sizi ona karşı sürekli engeller koyan bir düşman olarak görmesini engelleyecektir.

- Ona kararlı ve tutarlı, fakat mutlaka sevecen bir tavırla yaklaşın. önce ‘hayır’ dediğiniz bir şeye sonradan ‘evet’ derseniz çocuğunuz bunu size karşı sürekli kullanmaya başlar.

- Kararlı olduğunuzu açıkladıktan sonra ona biraz zaman tanıyın. Bir süre sonra yeniden istediğini elde etmek konusunda sizinle inatlaşmaya başlarsa hiç tepki vermeyin. Birkaç denemeden sonra vazgeçecektir.

- Çocuğunuz her şeye rağmen sizinle inatlaşmaya devam ediyorsa, dikkatini istediği şeyden başka bir noktaya çekmeye çalışın. Bu bir çizgi film, bir kuş, bir kedi, sevdiği bir yiyecek veya oyun vb. herhangi bir şey olabilir.

- Çocuğunuza az sayıda seçenek sunun, böylece onu bağımsız bir birey olarak tanıdığınızı, onun kararlarına saygı duyduğunuzu düşünecek. Kendisiyle ilgili kararları verebildiğini ve onun seçimine öncelik tanındığını düşünerek inatlaşmaktan vazgeçecektir.

Perşembe

Bebekler 0-2 Yaş Arasında Konuşmayı Öğreniyor

Bebekler, zihinsel ve fiziksel gelişimleri için büyük önem taşıyan 0-2 yaş arasında konuşmayı öğreniyor. İlk aylarda genelde mırıldanarak bazı sesler çıkaran ve gülümseyen bebekler, zamanla kısa heceler ve kelimeler söylemeye başlıyor.

Uzmanlar, bu dönemin başlangıcından itibaren, ebeveynlerin bebekleriyle onların anlayıp anlamadıklarına bakmadan sürekli konuşmaları gerektiğini belirtiyor. Bu davranışın, hem ebeveyn hem de bebek için birçok faydası bulunduğuna işaret eden uzmanlar, iki taraf arasındaki bağın bu yolla güçlü bir hale geleceğini vurguluyor.


İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Vural, bebeklerin doğumundan sonraki iki yılın konuşma eğitimi için önemli bir dönem olduğunu ifade ediyor. Bebeklerin, ikinci aya doğru ebeveynlerini göz ile takip ettiğini dile getiren Vural, “İlk altı ayda bebekler annesini izler, sesini ayırt eder ve gülümsemeye başlar. Bu dönemde bebeğinizle bol bol konuşun. Mırıldanma ve gülümsemelerine de aynı şekilde karşılık verin.” tavsiyesinde bulunuyor. Vural, 6-12 ay arasındaki bebeklerin de birtakım heceler söyleyerek konuşmaya başladığını kaydederek şunları söylüyor: “Bir yaşına yaklaşıncaya kadar tek ve kısa kelimeleri söyleyebilir. Siz de ona tam kelimelerle karşılık verin. Bir yaşında bebeğiniz konuşmazsa meraklanmayın. Her çocuğun gelişim hızı farklıdır. Bu, normal bir durumdur. Zamanla konuşmayı öğrenecektir.” Anne-babalara bu konuda büyük görevler düştüğünü ifade eden Vural, bebeklerin ilk iki yılında doğru yönlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Konuşma, sosyal gelişimlerini sağlar
Acıbadem Hastanesi Çocuk ve Genç Psikiyatri Uzmanı Dr. Zerrin Topçu ise, ebeveynlerin bebeklerle konuşmasının her iki taraf için de son derece faydalı olduğunu belirtiyor. Topçu, “Bebeklerle konuşmak onların sosyal gelişimlerine katkı sağlar. Ayrıca dil gelişimini de olumlu etkiler. Ebeveynler için de faydaları vardır. Bebekleri ile ne kadar çok konuşurlarsa o kadar iyi bağ kurabilirler. Böylece bebekler ebeveynlerine daha çok ilgi gösterir.” ifadelerini kullanıyor.

Bebeklerin yanında ‘anlamaz’ diye kötü söz söylemeyin
Çocuk psikolojisi uzmanı Zerrin Topçu, bebeklerin birkaç aylık dahi olsa ebeveynlerindeki gerginliği fark edebildiklerine işaret ediyor. Bu nedenle çocukların yanında kötü kelimeler kullanılmaması gerektiğini kaydeden Topçu, “Bebekler konuşulanları bir yaşından sonra anlamaya başlarlar. Fakat o zamana kadar karşısındaki kişilerin gerginliğini, endişelerini ve kaygılarını hissederler. Bu algılama bir sözle ya da bir dokunmayla olabilir. O yüzden çok küçük olsalar dahi onların yanında uygunsuz sözler konuşulmamalı.” uyarısında bulunuyor.

Salı

Çocuklarınızı Uçucu Maddelerden Koruyun

Evlerde kullanılan bazı maddeler nedeniyle sosyoekonomik düzeyi yüksek kesimde yaşayan çocukların da uçucu madde bağımlılığı tehlikesi altında bulunduğu bildirildi. Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ) Tıp Fakültesi Klinik Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necat Yılmaz, yaptığı açıklamada, uçucu madde bağımlılığının, tüm dünyada sorun haline geldiğini, Batı dünyasında 1900′lü yıllarda başlayan uçucu çözücülere bağımlılığın artık tüm dünyada yayıldığını, 12-17 yaş arasında 4 milyondan fazla bağımlı olduğunu söyledi.


Bu maddelerin alifatik ve aromatik hidrokarbonlar olduğunu; yapıştırıcılar, benzin türevleri, boyalar, parlatıcılar ve boya çıkarıcıların bu grupta yer aldığını ifade eden Yılmaz, “halojenli hidrokarbonlar ise kuru temizleme ajanları, sprey boyalar, tırnak parlatıcılar, daktilo yazısı düzelticiler, aeresollü yiyecek ve sprey ilaçlarda bulunmaktadır” dedi.

Hızlı etki göstermesi, kolay ve ucuz elde edilebilirliği nedeniyle tiner ve balinin hala popüler uçucu maddeler olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu maddeleri daha çok sokak çocuğu dediğimiz sosyoekonomik düzeyi düşük çocuklar kullanmaktayken, artık bu durum değişmektedir. Anne babalar son yıllarda kullanımı artan tırnak parlatıcı temizleyicilere ve sprey türevlerine de azami dikkat etmelidir. Sosyoekonomik düzeyi yüksek kesimde bu maddelerin kullanımı hızla yaygınlaşmaktadır. Sprey türevi bağımlılığa bağlı ölüm vakaları ABD’de de hızla artmaktadır.

Maalesef küçük yaşlarda kullanım daha fazladır. Örneğin en az bir kere kullanım, 12 yaşta yüzde 13 oranındadır. Bu tip bağımlılığın tedavisi de, bağımlılığı açığa çıkaracak bir laboratuar testi de bulunmamaktadır.”

Uçucu maddelerin kullanımını engellemek
Prof. Dr. Yılmaz, uçucu maddelerin kullanımını engellemenin en iyi yolunun bu maddelerin cazip olmaktan çıkarılması olduğunu, uçucu maddelerin içerisine, tiksindirici madde olan merkaptoetanol konularak cazip kokmasının engellenebileceğini savundu.

Uçucu çözücü maddelere 2-merkaptoetanol gibi kesin etkili bir maddenin katılmasını öneren Yılmaz, “nasıl ki mutfak tüplerinin içerisine, aslında kokusuz olan hava gazını sızıntıyı uyarmak gayesi ile kokulu madde katılıyorsa uçucu maddelerin içerisine de katılacak bir madde ile cazip kokması engellenir ve bu maddeyi koklayacak kişi rahatsız olur. Böylece maddeyi kullanamaz hale gelir ya da yeni kullanmaya başlayacak çocukların koklaması engellenebilir. Literatür araştırmalarım sonucu bu maddenin 2-merkaptoetanol olabileceğini düşünüyorum” diye konuştu.

Çıkarılacak bir yasa ile üretici firmalara bu maddenin belli miktarlarda uçucu maddelere katılması zorunluluğunun getirilmesi halinde, daha fazla kullanımının önüne geçilebileceğini ifade eden Yılmaz, 2-merkaptoetanol maddesinin olağanüstü kötü bir koku yaydığını, bu maddenin koklama işlemini engelleyeceğini, böylelikle dünyada sorun haline gelen uçucu madde bağımlılığının önüne geçilebileceğini bildirdi.

Prof. Dr. Yılmaz, sosyoekonomik düzeyi yüksek çocukların maruz kalabileceği maddeleri ise, “yapıştırıcılar, sprey boyalar, saç spreyleri, deodorantlar, oda kokuları, analjezik spreyler, astım spreyi kuru temizleme ajanları, tetrakloroetilen çözücüler, tırnak parlatıcı ve temizleyicileri, çakmak gazı, butan, isopropan tarzı düzelticiler” diye sıraladı.

Koku ve parfümlere de dikkat
Prof. Dr. Yılmaz, yapılan araştırmalarda, hemen her alanda ve her üründe kullanılmaya başlanan koku ve parfümlerin insan sağlığını olumsuz yönde etkilediğini, kokuların insan vücuduna solunum, ağız ya da deri yoluyla girerek başta akciğerler olmak üzere deri, burun, göz ve beyni etkilediklerini belirtti.

Kokuların kimyasal formüllerinin ticari sır kapsamına girdiği için çoğu zaman ürün üzerinde bulunmadığını vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, “ev ve çamaşır temizlik ürünlerinde, parfümlerde, kırtasiye ürünlerinde, plastiklerde, ilaçlarda ve hatta yiyecek ve içeceklerde bile bulunan koku verici maddeler, insan sağlığını olumsuz etkiliyor” diye konuştu.

Yılmaz, kokularda kullanılan kimyasal maddelerin yüzde 90′ının petrolden üretilen sentetik maddeler olduğuna da işaret ederek, kolonya, deterjan ve ağız yıkama suları ve oje çıkartıcısında bulunan “aseton”un solunum yoluyla alındığında hafif baş dönmesi, bulantı, koordinasyon bozukluğu, uyuşukluk gibi belirtilere yol açtığını anlattı.

Prof. Dr. Yılmaz, bu tür ürünlerde 5 binden fazla koku verici madde bulunduğunu ifade ederek, kokuların çoğunun solunum sistemi için tahriş edici özelliği olan uçucu organik bileşikler olduğunu anlattı. Bu bileşiklerin astımlı hastalarda öksürük, hırıltılı solunum ve nefes darlığına neden olduğunun eskiden beri bilindiğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, bazı kokuların burun tıkanıklığı, sinüzit, öksürük, boğaz ağrısı ve göğüste sıkışma hissi yaratabildiğini bildirdi.

Araştırmaların, kokuların, kalp, dolaşım ve beynin elektrik aktivitesi üzerine de etkileri olduğunu ortaya koyduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, kokulardan baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, uyuşukluk gibi şikayetler belirlendiğini, kokuların en çok etkilediği organın da deri olduğunu sözlerine ekledi.

Eve Geç Gelen Babanın Çocuğu Kaygılı Oluyor

Aile babası, Aile Sağlığı, çocuk sağlığı, çocuk yetiştirmek, kaygı, özgüven eksikliği, psikolojik doyum, stres..

Sıklıkla işten eve geç gelen babalarla çocukları arasındaki duygu paylaşımı ihtiyacı yeterince karşılanamadığı için çocuklarda stres ve kaygı artıyor. Bu da özgüven eksikliğine sebep oluyor.

Gün geçtikçe zorlaşan hayat şartları ve ihtiyaçların değişmesi sebebiyle günümüzde çalışan annelerin sayısı giderek artmaktaysa da halen evin maddi ihtiyaçları babalar tarafından karşılanmaktadır. Ev geçindirmekte
zorlanan erkekler ise genellikle yaptıkları ek işlerle geçimlerini temin etmeye çalışıyorlar ya da kendi işinde çalışanlar işlerinin hacmini genişletiyor. Bu da beraberinde uzun saatler boyunca çalışmayı getiriyor.

Sabah erkenden işe gidip gece geç saatlerde evine gelen bir eş, ailenin maddi ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınırken çoğu zaman onların manevi ihtiyaçlarına yetişememenin sıkıntısını yaşıyor. Birlikte sofraya oturamamak, çocuklarla ve eşle sohbet edememek gün boyu yaşananları paylaşamamak aile üyelerinin psikolojik doyuma ulaşmalarını engelliyor. Evdeki gergin hava ile birlikte artan kaygı, çocuktaki özgüven kazanımını olumsuz şekilde etkiliyor.

Çocuğun babaya olan ihtiyacı anne karnından itibaren başlar. Annenin hamilelik döneminde eşinden destek görmesi çok önemlidir. Annenin rahatlığı çocuğa da yansır ve anne karnında bile babanın sesini duyması çocuğa güven verir. Çocuklar cinslerle ilgili davranış ve rolleri anne kadar babanın da varlığıyla edinir. Kız ve erkek çocuklar için babalarıyla birlikte olmak aynı düzeyde önemlidir.

Babanın eve geldiğinde çocuğa gününün nasıl geçtiğini sorması, onun anlattıklarını dikkatle dinlemesi, gün içinde yaptığı resimleri vs. ilgiyle incelemesi ve beğenisini göstermesi önemlidir. Yine sağlıklı bir şekilde gelişmesi için yaşına göre sevip okşaması kendi başından geçen ilginç şeylerden kısaca da olsa bahsetmesi çocuğun yaşına göre haftada en az birkaç gün bir süre oyun oynaması yeterli duygu paylaşımının yapılmadığı uzun süreli beraberliklerden çok daha değerlidir.

Zaman zaman hafta sonları birlikte geziye gitmek, faydalı eserleri birlikte okuyup, izlemek, dinlemek, kültürel faaliyetlere katılmak futbol, basketbol vs. oynarken çocukları izlemek veya onlara bazı günler katılmak fazla zaman almayacağı gibi onları sanıldığından çok daha fazla mutlu edecek hem de babanın kendi yorgunluğunu atmasını sağlayacaktır. Bunun için babanın çocukları ile beraber olmaya önem vermesi ve bundan hoşlanması önemlidir.

Cuma

Çocuklara Boşanma Kararı Nasıl Açıklanmalı?

Ayrılık, ayrılık psikolojisi, ayrılmak, boşanma, boşanma kararı, boşanma kararını açıklama, boşanma psikolojisi, çocuk sağlığı, çocuklar..

Uzmanlar, boşanmaya karar veren çocuklu eşlerin aldıkları bu kararı çocuklarına açıklarken dikkatli olmaları gerektiği konusunda uyarıyor…

Özellikle şu konularda çok dikkatli olmalısınız:


- Ayrılık kararınızı çocukların yaş dönemlerine uygun cümlelerle açıklamak.

- Anne ve baba olarak sorumluluklarınızın değişmediğini her zaman onu seveceğinizi hissettirmek.

- Görüşme düzeninizin nasıl olacağına hep birlikte karar vermek.

- Çocuklar bazen evden ayrılan ebeveyn için kaygı duyuyorlar. Nerede yaşadığı, ne hissettiği ile ilgili soruları olabilir. Bunları dikkatle dinleyip tatmin edici cevaplar vermeye çalışmak.

- Anne ve babaların kendi aralarındaki sorunları çocukların önünde konuşmamalarına özen göstermeleri gerekir.

- Okul, sağlık sorunları gibi konularda her iki ebeveynin de işbirliği yapmaları çok önemlidir.

- Çocuklar boşanma sırasında terk eden veya ihmal eden ebeveyni de özlerler. Mutsuzluk, içe kapanma, reddetme yoğun yaşanan duygulardır. Babası tarafından ihmal edilen bir erkek çocuk kendisini şekillendirmeye yardımcı olacak modelini de kaybetmiş olur.

- Kız çocuklar için ise diğer cinsiyetle ilişkisi oluşturmakta güçlükler yaşadıkları gözlemlenir.

Boşanma sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?

Boşanma ve sonrasında yaşananlar, çocuğun gelişimini etkileyecek bir sürecin başlamasına neden oluyor. Ebeveynlerin bu sürece nasıl hazırlandıkları ve boşanma sonrasındaki durumları, çocukların gelişimini olumsuz etkileyebilir.

Boşanma kararını kesin olarak alan anne-babalar, bu konuyu çocuğa açıklamak için en doğru ortamı nasıl belirlemeli?

Bu kararı açıklamadan evleri ayırmamak gerekir. Ebeveynlerin sakin ve kontrollü olması ve ortak bir dille anlatması uygun olur. Çiftler ayrı yaşamayı deneyecek bile olsalar bunun bilgisini mutlaka çocuğa vermelidir.

Çocuğa bu konu nasıl ve hangi dille anlatılmalı?

Bulunulan durum ve bundan sonraki yaşam şekli açıklayıcı cümlelerle anlatılmalı. Ayrıca, çocukların konuşma sırasındaki soruları ya da itirazları, hissettikleri konusunda bilgi veriyor.

Boşanma kararını açıklarken çocuğun yaşı önem taşıyor mu?

Okul öncesi dönemlerde yaşanan boşanmalarda çocuklar evden giden ebeveynin onu terk ettiğini ve bu durumun sorumlusunun kendisi olduğunu düşünüyor.

Düzenli görüşmeler yapılması ve çocuğun evden giden ebeveynle duygusal duyumunun olması bu sürecin olumsuz etkilerini azaltıyor. Açıklama yapılacak çocuğun yaşı ne kadar küçükse o kadar somut bilgiye ihtiyacı oluyor. Bir ergen için hayat ile ilgili ciddi değişiklik yaşıyor olması fikrini daha küçük yaşlardaki çocuk terk edilmek olarak algılayabiliyor.