Beslenme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beslenme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı

Damak Tadından Vazgeçmeden Zayıf Kalmanın Tüyoları

Yemeklerle ilgili yapılacak küçük değişikliklerle daha az kalori almak mümkün...

Dünya nüfusu giderek şişmanlıyor...

Öyle ki obezite artık salgın olarak kabul ediliyor..

Toplumun büyük bir kesimi özellikle de kadınlar zayıf kalmak için pek çok yol deniyor...

Restorantlar da bu durumun farkına varmış olacaklar ki yemekleri daha az kalori ile müşterisine sunuyor ve genelde zeytinyağlı yemekleri tercih ediyorlar. Yemekler arasında: Zeytinyağlı yaprak sarması, harşlanmış sebzeler, yoğutlu patlıcan yani hepsi az yağlı ve sağlıklı...

Aslında evde yemek pişirirken bazı ufak değişikliklerle kalorileri azaltmak mümkün.

İşte damak tadından vazgeçmeden zayıf kalmanın tüyoları...
* Öncelikle kızartma tencelerinizden kurtulun,
* Salatanıza yağ koyduğunuz şişenin ucuna küçük damlalıklar koyun,
* Düdüklü tencerenizi ve fırını yemek pişirmede daha sık kulllanın.
* Normalde 600 kalori olan "karnıyarık" yemeğini, patlıcanları kızartarak değil çok az yağlı suda haşladıktan sonra içini doldurduktan sonra fırınlayarak 150 kaloriye düşürebilirisiniz.

Pirinçunu Yerine Kırık Pirinç ve Tatlandırıcı Kullanın
Örneğin sütlacın da daha az kalorili olması için pirinçunu yerine kırık pirinç ile pişirebilir, tatlandırıcı kullanabilirsiniz.

Ayrıca uzmanlar düdüklü tencerenin ve fırının yemek pişirmede daha sık kulllanılması gerektiği konusunda da hemfikir.

Çarşamba

Yaş gruplarına göre bayanlara beslenme önerileri

Eğer beslenme tarzınızı ve besin seçimlerinizi özellikle yaşınıza göre akılcı seçimlerle çeşitlendiremezseniz demir eksikliği kansızlığından, kemik kırılganlığı artışına (osteoporoz) kadar pek çok sorunla karşılaşmanız kaçınılmazdır.

Kadınların yaş grupları, bedensel aktivite düzeyi, metabolizma hızı ve hastalık risklerine bağlı olarak ne gibi besin unsurlarını tüketmelerinin uygun olacağını inceleyen pek çok araştırma yapılmaktadır. Belirli yaş grubundaki kadınların hangi besin unsuruna öncelik vermeleri gerektiğini merak ediyor musunuz?


11-13 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
Genç kızların, beslenmelerinde öncelik süt ve süt ürünlerindedir. Ergenliğin bu erken dönemlerinde yeterli miktarda kalsiyumun besinlerle alınması, yaşamın daha sonraki dönemlerindeki sağlıklı kemiklerin temelidir.

Kalsiyumun ve temel aminoasitlerden zengin, biyolojik değeri yüksek proteinin, güvenilir kaynakları olan yağı azaltılmış süt, peynir ve yoğurt bu yaş grubundaki genç kızların en önemli besinidir.

Süt yerine şekerli meşrubatlar veya hazır meyve konsantreleri kullanılmamalıdır. Kalsiyumla zenginleştirilmiş taze meyve suları, ıspanak, biber, brokoli gibi kalsiyum zengini yeşil sebzeleri bu yaş grubu çocuklarınızın beslenmesine mutlaka dahil edilmelidir.

13-18 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
13-18 yaş grubundaki genç kızlar için adet dönemlerinde kaybettikleri mineral miktarının, özellikle demirin dengelenmesi öncelik taşımaktadır.

Periyotlarda kaybedilen demiri dengelemek için demirden zengin yağsız kırmızı et, deniz ürünleri ve sebze-meyveler beslenme listesine ilave edilmelidir. Bu yaş grubundaki genç kızların günde ortalama 15 miligram demir almaları gerekmektedir.

Vejetaryen beslenmeyi seçen genç kızlarınızın demir ihtiyacını, tahıllarla ve demirle zenginleştirilmiş kahvaltı gevrekleriyle karşılamalarına özen göstermelisiniz.

18-25 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
18-25 yaş grubundaki kadınların beslenme önceliği ise yeterli C vitamini alınmasıdır. Özellikle fast- food bağımlılığı, alkol ve sigara kullanımı gibi zararlı alışkanlıklar söz konusuysa, yeterli miktarda C vitamini kullandığınızdan emin olmalısınız.

Taze meyve ve sebzeler C vitamininin en değerli kaynaklarıdır. Yeterli miktarda C vitamini alınması demirin emilmesine de yardımcı olacaktır. Bu yaş grubunda da yeterli miktarda kalsiyum aldığınızdan emin olmalısınız.

25-30 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
Bu yaş grubunda iseniz ve özellikle hamile kalmayı düşünüyor ya da hamileyseniz, folik asit alımınızı artırmanız şarttır. Hamilelik öncesinde ve hamilelik süresince yeterli miktarda folik asit almayan kadınlarda doğum defektlerine sahip çocuklara ilişkin riskler yüksektir.

Folik asit ihtiyacını yeşil yapraklı sebzelerle, pek çok meyve ve özellikle portakal suyuyla, bakliyatlarla karşılayabileceğiniz gibi, 400 mcg’lık folik asit destekleri ile de giderebilirsiniz.

30-35 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
Bu yaş grubu kadınlarda öncelik, antioksidan gücü yüksek olan besinlere verilmelidir. Antioksidan kapasitesi yüksek bir beslenme tarzı, sadece sizin genç ve sağlıklı bir görünüm kazanmanıza yardım etmekle kalmaz, bağışıklığınızı güçlendirir, enerji düzeyinizi yükseltir. İyilik hissinizi artırır ve pek çok hastalıktan sizi korur. Antioksidan gücün olağanüstü yararından faydalanmak istiyorsanız özellikle taze ve renkli sebze ve meyvelere yönelmeye özen göstermelisiniz.

‘En kırmızılardan’ karpuz- domates, pembe greyfurtla likopen, ‘en sarılardan’ kayısı, mango, havuçla karotenoid, ‘en mor kırmızılardan’ siyah dut, vişne, kiraz ve üzümle proantosiyanidin alacağınızı asla unutmamalısınız.

40-45 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
40-45 yaş dönemindeki kadınların önceliği toplam kalori alımlarını azaltmaları, daha az yağ ve daha bol posa tüketmeye özen göstermeleridir. 40′lı yaşlara geldiğinizde gençlik günlerinizdeki kadar çok kaloriye ihtiyacınız yoktur.

Metabolizmanız her 10 yılda bir %2-4 oranında yavaşlamaktadır. Metabolizmanızdaki bu azalmayı dikkate almaz, yüksek kalorili beslenme alışkanlığını sürdürürseniz kilo almanız kaçınılmazdır. Kalori alımınızı sınırlamaya daha az yağ tüketmekle başlamalısınız.

Meyve, sebze ve tahıldan zengin beslenme biçimi hem yağ alımınızı azaltacak, hem de düşük kalorili ve yüksek posalı bir diyeti size temin edecektir.

Bu yaş grubunda, balığın ve yarım yağlı ya da yağsız süt ürünlerinin gençleştirici ve güçlendirici etkilerinden de yararlanmalısınız. Tükettiğiniz besinlerin daha az kolesterol içermesine özen göstermeye bu dönemde başlamanızda yarar var.

45-50 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
45-50 yaş grubundaki bayanların önceliği Omega-3 temel yağ asitleri olmalıdır. Bu yaş grubundaysanız diyetinizin doymuş yağ ve kolesterolden fakir, Omega-3 yağ asitlerinden zengin olan deniz ürünleri, soya ve soya ürünleri, ceviz, fındık gibi kuruyemişleri ihtiva etmesine özen göstermelisiniz.

Bitkisel Omega-3 kaynakları olan keten tohumundan ve keten tohumu yağından (flax seed oil), cevizden, ceviz yağından ve semizotundan yararlanmayı unutmayın. Yeterince Omega-3 yağ asidi alabilmek için bizim öncelikli önerimiz; Omega-3 yağ asitlerinin en iyi kaynağı olan balığı haftada 2-3 kez 100-150 gram tüketmenizdir.

50-60 yaş grubu bayanlara beslenme önerileri..
50-60 yaş grubunda yer alıyorsanız, gençlik yıllarınıza dönmeli, kalsiyum ihtiyacınızı yeterince karşılayıp karşılamadığınıza dikkat etmelisiniz. Bu yaş grubunda zayıflayan ve yorgun düşen kemiklerinizin kalsiyum ihtiyacı fazlaca artmaktadır.

Bu dönem daha az kalorili beslenmeniz, daha az yağ tüketmeniz, zeytinyağından yararlanmanız, antioksidan zengini sebze ve meyvelere öncelik vermeniz için harika bir zamandır. Soyalı yiyecekler, keten tohumu ve tahıllar bu dönemde düşen hormon seviyelerinizi desteklemeniz için yararlı olabilecek besinlerdir.

60 yaş üstü bayanlara beslenme önerileri..
60 yaş sonrasında beslenme çok daha fazla önem kazanmaktadır. B vitamini yanında kalsiyumdan da yeterli; temel yağ asitlerinden, temel amino asitlerden ve posadan zengin bir beslenme tarzı oluşturmalısınız. Beslenme biçiminiz hipertansiyon, şeker hastalığı, ateroskleroz gibi genel sağlık sorunlarınıza göre size özel planlanmalıdır. Olanak varsa beslenme planınızı oluştururken, bir uzman doktor ve beslenme uzmanıyla işbirliği yapmanızı öneriyoruz.

Salı

Dünyada İnsanlar Hala Açlıktan Ölüyor

Açlık, AIDS, Beslenme, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü, dünyada sağlık, FAO, gıda üretimi, nüfus artışı..

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, 840 milyon kişi yetersiz besleniyor ve her yıl beş yaşın altındaki altı milyon çocuk bu nedenle yaşamını yitiriyor. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü, kısa adıyla FAO geçen yıl “Açlıkla Mücadelede Uluslararası İttifak” girişimini başlatmıştı. Bu girişimin hedefi, 2015 yılına kadar dünyadaki açların sayısını yarı yarıya düşürmekti, ancak bu hedefe ulaşılabileceğini düşünenlerin sayısı az. Oysa dünyada yeteri kadar gıda maddesi mevcut, sadece dağılım kötü.


Tarımdaki gelişmenin etkisi
Gıda ve Tarım Örgütü Başkanı Dr. Jacques Diouf’a göre dünyada herkese yetecek kadar gıda maddesi mevcut. Bu kaynaklar eşit olarak dağıtılsa, kişi başına günde 2 bin 800 kalorilik gıda maddesi düşecek, ki bu miktar bir kişinin günlük ihtiyacının iki katı. Dünya nüfusunda otuz yıl öncesine göre % 70, gıda üretiminde ise % 20 artış olmuş. Nüfus artışına rağmen gıda maddeleri sıkıntısı çekilmemesinin nedeni tarım tekniklerindeki gelişme.

Ciddi verim artışı
FAO Başkanı Dr. Diouf: “Hiçbir zaman bugün olduğu kadar çok gıda üretimi yapılmamıştı. Tarımda ciddi verim artışı sağlamış durumdayız, suyun kullanımında tasarruf sağlayan teknolojilere sahibiz. Tek sorun, açlıkla mücadele için gerekli politik kararlılığın eksikliği. Hükümetlerin açlıkla mücadele için verdikleri sözleri tutmaları gerekiyor.”

Kuzey-güney eşitsizliği
Gıda maddelerinin dengesiz dağılımında en belirgin eşitsizlik coğrafi, kuzey ve güney ülkeleri arasında. Endüstri ülkelerinde aşırı beslenmenin sıkıntıları yaşanırken kalkınmakta olan ülkelerde açlık sorunu var. Bu sorunun yaşandığı ülkelerde de varsılla yoksul arasında fark var. Açlık ve yetersiz beslenmeden en çok etkilenenler ise kadınlar ve çocuklar. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, beş yaşın altındaki çocukların yarısının ölüm nedeni protein eksikliği. Çocukların proteine ihtiyacı var. Protein eksikliği büyümeyi etkilediği gibi vücudun direncinin düşmesine neden oluyor ve çocuklar aslında sağaltılabilir hastalıklardan yaşamlarını yitiriyorlar. Yoksulluk, açlık, ölüm kısır döngüsü özellikle savaş, silahlı mücadele ya da ekonomik kriz bölgelerinde böylece işleyip gidiyor.

AIDS‘in yoksullaştırıcı özelliği
Gıda ve Tarım Örgütü’nden Marcela Villarreal AIDS gibi salgın hastalıkların açlıkla mücadeleyi zorlaştırdığını hatırlatıyor: “Afrika’da Sahranın güneyinde en az 10 milyon çiftçi AIDS’den yaşamını yitirdi. Aileleri yoksullaştı, ilaçları ve cenaze masraflarını karşılayabilmek için hayvanlarını satmak zorunda kaldılar. Kendileri için bile ekim yapamıyorlar. AIDS yoksulları öldürüyor, hastalıktan önce daha iyi durumda olanların da yoksullaşmasına neden oluyor.”

Dünya Sağlık Örgütü salgın hastalıklarla mücadelenin açlıkla mücadele ile güdümlü götürülmesi gerektiği görüşünde. Uzmanlar aşı kampanyalarının aç insanların işine yaramadığını hatırlatıyor. Ayrıca yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıklarla mücadelede vitamin ve mineral katkılı gıdalar öneriliyor. Bununla birlikte dünyada açlık sorununun üstesinden gelmek için tek çare var, gıda maddelerinin dengeli dağılımını sağlamak.

Pazar

Ev Yapımı Konservelerde Zehirlenme Riski Yüksek

Ağız kuruluğu, bakteri oluşumu, bakterinin çoğalması, besin zehirlenmesi, Botulismus zehirlemesi, çift görme, ev yapımı konserveler, göz bebeğinin genişlemesi, göz kapaklarında düşme, hijyen koşulları, kalp atışlarında zayıflık, konservelerden zehirlenmek, ses kısıklığı, tansiyon düşmesi, tansiyon yükselmesi, toksin, yüksek ölüm riski, yutma güçlüğü, zehir üretimi, zehirlenme, zehirlenme riski..

Uzmanlar, özellikle evlerde yapılan konservelerin hijyen koşullarına uygun olarak yapılmadığı durumlarda tıpta Botulismus zehirlemesi denilen ölüm riski yüksek besin zehirlenmesine yol açabileceği konusunda uyarıyor.


Refik Saydam Hıfzısıhha Başkanı Doç. Dr. Mustafa Ertek, “Diğer besin zehirlenmelerine göre çok yaygın değil; ancak ölüm oranı çok yüksek olduğu için en önemli besin zehirlenmelerindendir diyebiliriz. 1 mikrogramı 1 milyon fareyi öldürebilecek düzeyde bir zehirdir” dedi.

Refik Saydam Hıfzısıhha Başkanı Doç. Dr. Mustafa Ertek, konserve zehirlenmesi olarak bilinen Botulismus zehirlenmesinin, ‘Clostridium botulinium’ adı verilen ve çevrede yaygın olarak bulunan bir bakteri nedeniyle ortaya çıkan zehirlenme türü olduğunu belirtti.

Özellikle geleneksel usullerle yapılan yani evlerde üretilen konservelerde yeterli ısı uygulanamaması nedeniyle, kutudaki havasız şartlarda bakterinin çoğaldığını ifade eden Doç. Dr. Ertek, şöyle dedi:

“Çoğalan bakteri toksin yani zehir üretmektedir. Dünyada bilinen en ciddi toksin budur. Bunun zehridir. 1 mikrogramı 1 milyon fareyi öldürebilecek düzeyde bir zehirdir. Toksin bulunan konservenin tüketilmesiyle de zehirlenme görülebilmektedir”

Diğer besin zehirlenmelerine göre, çok yaygın bir zehirlenme türü olmadığını; ancak ölüm oranı çok yüksek olduğu için en önemli besin zehirlenmelerinden biri olduğunu bildiren Doç. Dr. Ertek, “Bu tür zehirlenmelerde her 3 hastadan 1’i kaybediliyor ve bunun nedeni de solunum kaslarının felcine bağlı olarak soluk alma sıkıntısından kaynaklanıyor” diye konuştu.

“Ses kısıklığı belirtiler arasında”

Doç. Dr. Ertek, bu tip zehirlenmelerde belirtilerin yaklaşık 12 ile 36 saat arasında görüldüğünü söyleyerek, “Botulismus zehirlenmesinde en sık görülen belirtiler arasında çift görme, göz kapaklarında düşme, göz bebeğinin genişlemesi, ağız kuruluğu, yutma güçlüğü, kalp atışlarında zayıflık, tansiyon değerlerinde değişme ve en önemli belirtilerinden olan ses kısıklığını sayabiliriz” diye konuştu.

Doç. Dr. Ertek, ayrıca felç ve solunum yetmezliğinin görülebileceğini de ifade etti.

“Evde hijyenik ortamda konserve üretmek mümkün değil”

Bu tür zehirlenmelerden korunmak için özellikle evde konserve yapmaya ve bu konserveleri tüketme alışkanlığından vazgeçmek gerekliliğine işaret eden Doç. Dr. Mustafa Ertek, “Daha çok sanayi tipi konserve tüketmek lazım. Çünkü evde, her ortamda hijyenik koşullarda konserve üretmek mümkün değil” dedi. Doç. Dr. Ertek, bu konservelerde herhangi bir tat değişikliğinin de olmadığını söyleyerek şunları kaydetti:

“Yani herhangi bir ekşime, kokma gibi bir şey olmadığı için bir tereddüt duymadan yenilir. Sadece konserve kapağında ki her zaman olmaz- bir bombeleşme olabilir. Genelde aileler de bu zehirlenme görülüyor. 3-4 kişilik bir aile bu zehirlenme ile geliyor ve maalesef bazılarını kaybediyoruz”

Botulismus zehirlenmesi şüphesi olan hastaların mutlaka solunum desteği olabilecek yoğun bakım ünitelerinin olduğu hastanelere sevk etmek ve buralarda tedavi altına almak gerektiğini belirten Doç. Dr. Ertek “Aksi halde soluk alamadan hasta ölebilir” diye konuştu.

Bayram Sonrası Midenize Yüklenmeyin

Aşırı yemek, aşırı yemek yeme, Beslenme, beslenme düzeni değişiklikleri, beslenme şekli, dengeli beslenme, fazla tatlı tüketimi, fiziksel aktivite, günlük öğün sayısı, normal yeme düzeni, sağlığın korunması, yeterli beslenme..

Uzmanlar, Ramazan ve Bayram sonrasında, beslenme şekline dikkat edilmesi, aşırı yemek yenilmemesi, fazla tatlı tüketilmemesi ve fiziksel aktivitenin artırılması gerektiği yönünde uyardı.

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü yetkilileri yaptıkları açıklamada, sağlığın korunması ve geliştirilmesinde yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenmenin çok önemli olduğunu belirtti.


Ramazan ayı boyunca oruç tutan kişilerin, günlük öğün sayısında azalma ve beslenme düzeninde meydana gelen değişiklikler nedeniyle, bayramda normal yeme düzenine geçtiklerinde psikolojik olarak daha fazla yemek yeme eğilimine girdikleri ifade eden yetkililer, “Bazı kişiler hala kendilerini oruç tutuyor zannederek, ihtiyaç duyulandan daha az yemek yeme, bazı kişiler ise bayram süresince aşırı miktarda besin tüketme eğilimi içindedirler” açıklamasında bulundu. Bu nedenle, bayram sırasında ve sonrasında bazı sindirim sistemi problemlerinin ortaya çıkabildiğini belirten yetkililer, şunları kaydetti:

“Bunların en önemlisi hazımsızlık ve mide problemleridir. Buna ilaveten, geleneklerimiz gereği bayramda tatlı tüketimi ve özellikle hamur işi tatlı tüketimi de artmaktadır. Bayramda birdenbire aşırı yemek yemek, şeker, çikolata, ağır hamur işleri ve diğer tatlıları aşırı tüketmek, sindirim sisteminde ve diğer organlarda çeşitli rahatsızlıklara yol açar.

Vatandaşlarımızın, bu nedenle bayram ziyaretlerinde sunulan ikramlara dikkat etmeleri gerekmektedir.”

“Günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketilmeli”

Ramazan bayramı ve sonrasında sağlıklı beslenmeye özen gösterilmesi gerektiğini dile getiren yetkililer, şu önerilerde bulundu:

“Yaşamın her döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört besin grubunda bulunan çeşitli besinler en az 3 ana ve 2 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalı. Süt grubunda yer alan süt, yoğurt; et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta, kuru baklagiller; sebze ve meyve grubu ve tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç gibi besinler her öğünde yeterli miktarlarda tüketilmeli.

Hafif bir kahvaltı ile güne başlanmalı ve gün boyu öğün atlanmamalı.

Besinler iyi çiğnenmeli, yavaş yavaş, azar azar ve sık yenilmeli.

Ramazan bayramı boyunca tatlı, çikolata tüketimine dikkat edilmeli, çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak kalınmalı. Eğer tatlı tüketmek isteniyorsa enerjisi yüksek hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmeli.

Bayram süresince ve bayramdan sonra sıvı alımı arttırılmalı, günde yaklaşık 1.5-2 litre su içilmeli, sıvı tüketimini artırmak amacıyla öğünlere ayran, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmeli.

Ramazan ayı süresince oruç nedeniyle yaşanan kabızlık, hazımsızlık gibi bazı sindirim sistemi rahatsızlıklarının önlenmesi açısından imkanlar dahilinde günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketmeye özen gösterilmeli.”

Kronik hastalıkları olan kişiler

Yetkililer, şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon gibi kronik hastalıkları olan kişilerin hastalıklarının gerektirdiği ve uyguladıkları diyetlerine bayram süresince de özen göstermelerini, aşırıya kaçmamalarını isterken, şunları söyledi:

“Ayrıca, çocukların ve ergenlerin, sadece yüksek enerji içeren ancak besin değeri düşük olan şeker ve şekerli besinlerden uzak tutulmaları, bu tür besinlerin tüketiminden sonra diş temizliğine özen göstermelerinin sağlanması gerekmektedir.

Özellikle yaşlılar ve tansiyon hastalarının gün boyu kahve ve çay tüketimlerine dikkat etmeleri, bitki çaylarını tercih etmeleri, günde 2 fincandan fazla kahve içmemeleri gerekmektedir.

Ramazan boyunca önerilen sahur yemekleri, ramazan sonrası gece yemeği şeklinde sürdürülmemeli, gece öğününde meyve, yoğurt gibi besinler tercih edilmeli.

Bayramda misafirlere verilecek ikramları satın alırken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan izinli olmasına, son kullanma tarihinin geçmemiş ve ambalajının bozulmamış olmasına dikkat edilmeli.

Oruç nedeniyle azalan metabolizma hızının artmasına olanak sağlamak için her gün fiziksel aktivite yapılmalı.”

Böbrek Hastaları Dikkatli Beslenmeli

Beslenme, böbrek hastaları, böbrek hastalığı, Böbrek sorunları, dengeli beslenme, dikkatli beslenme, Diyet, diyet uygulamaları, doğru beslenme, yanlış diyetler..

Böbrek hastalarının beslenmelerine dikkat etmeleri gerektiğini belirten uzmanlar, böbrek hastalığı yaşayanların kulaktan dolma bilgilerle uyguladıkları diyetler sonucu birçok sıkıntıyla karşılaştıklarını belirtiyor.

Denizli Devlet Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Funda Sağlam, böbrek hastalarının çok su tüketmesi gerektiği
ile ilgili yaygın bir “yanlış anlayış” olduğunu, aksine, yetmezlik bulunan hastaların susadıkça su içmelerinin yeterli olacağını belirtti.

Böbrek hastalarının beslenmelerine dikkat etmesinin önemine işaret eden Sağlam, böbrek işlevleri yüzde 30′un altına inen hastaların, özellikle potasyum ve fosfor içeren gıdaları sınırlı tüketmeleri gerektiğini bildirdi.

Funda Sağlam, sağlıklı insanların günde tüketmeleri önerilen su miktarının 1.5 ile 2 litre arasında bulunduğunu söyleyerek, şu bilgileri verdi:

“Yaz aylarında terleme ile oluşan kayıplar nedeniyle, 2.5 ile 3 litre, bazen daha fazla su tüketimine gereksinim olabilir. Vücudun sıvı kayıplarında, beyindeki susama merkezi uyarılır ve susama hissi oluşur. Dolayısıyla, beyin işlevleri normal olan gençler, su gereksinimi durumunda susamaktadırlar. Bu nedenle hiçbir hasta ya da sağlıklı bireye, çok su içme konusunda uyarıda bulunmak gerekliliği yoktur.”

Sağlam, “Tuzlu yiyen ve çok su içen diyaliz hastalarında, seanslar sırasında tansiyon düşmesi yaşanır ve kas kasılmalarına rastlanır. Bu durum, geriye kalan böbrek işlevlerinin daha da azalmasına ve uzun vadede hasta ömrünün kısalmasına neden olur” dedi.

Böbrek taşı olan hastalara günde 3 litre su içme konusunda öneride bulunulabileceğine dikkat çeken Sağlam, bu hastaların çok su içmesi konusunda zorlanmaması gerektiğini anlattı.

Aniden Eski Beslenme Alışkanlıklarınıza Dönmeyin

Aşırı yağlar, beslenme alışkanlıkları, beslenme sorunları, dengeli beslenme, doğru beslenme, eski beslenme alışkanlıkları, hazım, hazımsızlık, hazımsızlık sorunları, sağlıklı beslenme, yağlı besinler..

Uzmanlar, Ramazan ayının sona ermesi ile eski yemek alışkanlıklarına yavaş yavaş geçiş yapılması gerektiğini söyledi. İşte uzmanların Ramazan sonrası bünyeyi yormadan sağlıklı beslenme için önerileri…

Konya İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Küçükkendirci, Ramazan ayı boyunca oruç tutanların günlük öğün
sayılarını azaltmaları ve beslenme alışkanlıklarında meydana gelen değişiklikler nedeniyle metabolizma hızının yavaşladığını, iki ana öğün tüketimi sonucunda mide ve bağırsak sisteminin bu düzene alıştığını belirtti.

Ramazan ayının sona ermesi ile kişilerde psikolojik olarak aşırı yeme eğilimi gözlemlendiğini ifade eden Küçükkendirci, “Ramazan ayının sona ermesi ile hızla fazla miktarda yağ oranı, kalori içeriği yüksek gıdalar tüketilmesi sonucunda kişilerde birçok sağlık problemi oluşabilmektedir. Fazla miktarda ve yağlı besinler tüketimi ile kişilerde gaz, hazımsızlık, mide bulantısı gibi mide bağırsak sistemi rahatsızlıkları veya tansiyon yükselmesi gibi birçok sağlık problemi görülebilmektedir. Buna bağlı olarak eski yemek alışkanlıklarına yavaş yavaş geçiş yapmak en doğrusudur.

Dört besin grubunda bulunan çeşitli besinler en az 3 ana ve 2 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalıdır. Süt grubunda yer alan süt, yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir, kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ve tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç vb. besinlerin her öğünde yeterli miktarlarda tüketilmesi önerilmektedir. Hafif bir kahvaltı ile güne başlanmalı ve gün boyu öğün atlanmamalıdır. Besinler iyi çiğnenmeli, yavaş yavaş, azar azar ve sık yenilmelidir” dedi.

Dr. Küçükkendirci, Ramazan Bayramı boyunca tatlı ve çikolata tüketimine dikkat edilerek çevrenin ısrarcı tutumlarından, aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak kalınmasının önemine değindi.

Küçükkendirci, “Eğer tatlı tüketmek çok isteniyorsa hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Bayram süresince ve bayramdan sonra da sıvı alımı arttırılmalı, günde yaklaşık 1,5-2 litre su içilmeli, sıvı tüketimini artırmak amacıyla öğünlere ayran, komposto gibi sıvı gıdalar eklenmelidir.

Ramazan ayı süresince oruç tutma nedeniyle yaşanan kabızlık gibi bazı sindirim sistemi rahatsızlıklarının önlenmesi açısından mevsiminde bol sebze ve meyve tüketimi önemlidir. Şeker, kalp ve yüksek tansiyon hastaları ile kronik hastaların, sürdürdükleri diyete bayram süresince de özen göstermeleri önemlidir.

Ayrıca, 0-12 yaş grubu bebek ve çocukların büyüme ve gelişime katkısı olmayan, bol kalori kaynağı şeker ve şekerli besinleri ebeveynlerinin kontrolünde tüketmeleri ve bu tür besinlerin tüketiminden sonra diş temizliğine özen göstermeleri gerekmektedir. Özellikle yaşlılar ve tansiyon hastalarının gün boyu kahve ve çay tüketimlerine dikkat etmeleri önemlidir.

Her gün düzenli yapılan fiziksel aktivite, fiziksel ve zihinsel sağlığı olumlu yönde etkilemekte, oruç tutma nedeniyle azalan metabolizma hızının artmasına imkân sağlamaktadır. Bu nedenle yaşam stili aktiviteleri olarak adlandırılan yürüyüş, bahçe işi ile uğraşma, araba yıkama, bisiklete binme, merdiven kullanma gibi aktivitelerle aktif bir yaşama başlamaya karar verilerek düzenli aktivite yaşamın bir parçası haline getirilmelidir” diye konuştu.

Cumartesi

Su Tüketimini Artırma Önerileri

Az su içmek, az su tüketimi, çok su içmek, çok su tüketimi, sıvı gereksinimi, sıvı ihtiyacı, su içmek, su içmemek, su kaybı, su kaybını önlemek, su tüketimi, vücudun sıvı gereksinimi, vücudun sıvı ihtiyacı, vücudun su kaybetmesi..

Uzmanlar, suyun yaşamsal öneme sahip bir madde olduğuna dikkat çekerek su içemeyenler için su tüketimini artırmak gerektiği uyarısında bulunun bunu yapmaları için takip etmeleri gereken adımlarını sıraladı.


İşte az su içenlere pratik öneriler:

- Her sabah işyerinize geldiğinizde su için, bu davranışı alışkanlık haline getirin.

- Masanızın üzerinde her zaman temiz ve tercihen cam bir şişede su bulundurun.

- Çay ve kahve çok tüketiyor, içmeden uzun süre duramıyorsanız ve yeteri kadar su da tüketmiyorsanız buna da artık bir dur demenin zamanı gelmiş demektir. Çay ve kahve diüretik içeceklerdir. Yani vücuttan su atımına sebep olurlar.

Vücudun su kaybetmesini önlemek için de kaybedilen su miktarını yerine koymak gerekir. Çay/ kahve kupanıza su koyup tüketin. Bunu sırayla yapabilirsiniz. Bir defasında çay, diğerinde su koymak gibi. Böylece çay/kahve tüketiminiz otomatikman yarıya inecek ve su tüketiminiz de artacaktır.

- Su içmeniz gerektiğini hatırlatan minik post-it kağıtlar size yardımcı olacaktır. ‘Su içmeyi unutma’ şeklinde notlar aldığınız post-it kâğıtları monitörünüzün üzerine, arabanızın camına yapıştırabilir, cüzdanınızın içine, vb. yerlere koyabilirsiniz.

Ramazan Bayramını Kendinize Zehretmeyin

Aşırı beslenme, aşırı yemek, çok yemek, dengeli beslenme, fazla besin tüketimi, fazla beslenme, fazla yemek yemek, ideal beslenme, Ramazan bayramı, Ramazandan sonra beslenme, sağlıklı beslenme, sınırlı beslenme, yeterli beslenme..

Ramazanda sınırlı beslenmenin ardından bayramda fazladan tüketilen yiyeceklerle ilgili olarak uzmanlardan bir dizi uyarı geldi. Aşırı yiyecek tüketip bayramınızı kendinize zehir etmeyin…

Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Demirci, ”Bayramlarda bol miktarda yemek yapılması ve bu yemeklerin uygun şartlarda muhafaza edilmemesi
sonucunda gıda zehirlenmeleri meydana gelebilmektedir” dedi.

Demirci yaptığı açıklamada, Ramazandaki sınırlı beslenmenin ardından bayramda genellikle aşırı yemek yendiğini hatırlattı.

Bir aylık orucun ardından fazladan alınan gıdaların vücudun dengesini bozduğunu ifade eden Demirci, bunun sonucunda hazımsızlık, mide yanması, gaz şikâyetleri, mide-bağırsak hastalıkları, kusma, ishal, kabızlık, reflü gibi şikâyetlerin ortaya çıkabildiğini belirtti.

Özellikle bayramlarda bol miktarda yemek yapıldığını ifade eden Demirci, bu yemeklerin uygun şartlarda muhafaza edilmemesi sonucu gıdaların bozulmasıyla gıda zehirlenmeleri meydana gelebildiğini söyledi. Pişmiş gıdalar ile çiğ gıdaların aynı ortamda muhafaza edilmesi sonucunda da gıda zehirlenmesi oluşabildiğini anlatan Demirci, şöyle konuştu:

”Çiğ gıdaların, bilhassa çiğ etlerin pişirilmek üzere parçalanması, doğranması ve kıyılması gibi işlemler, kullanılan araç-gereçlerle çalışılan yerlerin temiz olmaması, bu işlerle uğraşan kişilerin kişisel temizlik kurallarına uymamaları gibi durumlar, gıdaların bu mikroorganizma ile kirlenmesini ve mikroorganizmanın üremesini kolaylaştırır.

Gıdalarda zararlı bakterilerin üremelerini kolaylaştıracak diğer bir nokta da gıdanın saklandığı ortamın ısı derecesidir. Oda sıcaklığında gıdaların hazırlanması sırasındaki aşamalarda bekletilme süresi ya da oda sıcaklığında unutulmuş olmaları veya kendi kendilerine soğumaya terk edilmeleri, bakteri çoğalması ve toksin üretimine yardımcı olur. Sıcak, yani hemen servisi yapılacak pişmiş gıdaları sıcak, soğuk gıdaları ise soğuk olarak saklamalıdır. Hemen servisi yapılmayacak veya artan pişmiş gıdaları süratli bir şekilde güvenli ısı derecesine kadar soğutmak gerekir.”

Ramazandan sonra beslenme

Demirci, bayramda beslenmeye çok dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, öğün aralarında meyve tüketilerek fazla yemek yenmesinin engellenmesi gerektiğini söyledi.

Özellikle ağır olabilecek, yağlı, tuzlu ve kızartma türlerinden kaçınılması gerektiğini anlatan Demirci, ”Sebze yemekleri, yoğurt ve meyve gibi ürünler tercih edilmelidir. Dost ve akraba ziyaretlerinde tatlı ikramlarında ısrar edilmemelidir. Kafein alımı sınırlı olmalı, özellikle ilk gün çay ve kahve alımına dikkat edilmelidir. Bol su içilmesi ve yürüyüş gibi egzersizler sindirimi kolaylaştıracaktır” diye konuştu.

Pazartesi

Hangi Besinler Çiğ Hangileri Pişmiş Yenmeli?

Avidina, Beslenme, bitkiler, bitkilerin tüketilmesi, bitkilerin yararları, çiğ besinler, günlük folik asit ihtiyacı, hazmetme, licopen, pişmiş besinler, vitamin kaybı..

Hangi besinlerin çiğ, hangi besinlerin ise pişmiş olarak tüketilmesi gerektiğini biliyor musunuz? Haşlanmış kabakta karaton maddesi etkili bir antioksidandır. Patatesin çok iyi pişirilmesi gerekir. Domates piştikçe yararı artar. İşte ayrıntılar…


Çiğ meyve sebzelerin sağlığımız üzerindeki önemi, ilk kez 80’li yıllarda tıp gündemine oturdu. Yapılan son araştırmalarda ortaya çıkan bir gerçek şu ki, meyve ve sebzelerdeki bazı besinsel değerlerin etkisi, ısınma sonucunda artıyor. Örneğin domates, güçlü bir antioksidan olan ve kanser hücrelerini öldüren “licopen” adlı bir madde içeriyor.

Yüksek ısıya dayanıklı olan bu maddenin, ısı derecesi arttıkça gücü ve etkisi 3-4 kat artıyor. Uzmanların araştırmalarına göre, yüksek ısıda uzun süre pişirilen domates salçası ve ketçap kanseri önlüyor.

Çiğ mi, pişmiş mi yiyelim?

Yapraklı sebzeleri çiğ ya da az su ile kısa sürede pişirerek yiyin. Köklü sebzeler ise iyi pişirilmeli aksi takdirde hazımsızlık yapabilir. Brokoli ve lahana gibi sebzeler uzun süre pişirilirse tadı bozulur. Orta boy bir kabak, çiğ ya da az pişmiş yenirse yetişkin bir insanın günlük folik asit ihtiyacının %50’sini karşılar. Haşlanmış kabakta karoten maddesi etkili bir antioksidandır.

Maydanoz ve biber zengin birer C vitamini kaynağı olduğu için çiğ yiyin. Patlıcan ve patates sinir sisteminin düzenli çalışmasını engelleyen bazı toksit maddeler içerir; ancak iyi pişirildikleri zaman bu maddeler etkisiz hale gelir. Özellikle patatesin çok iyi pişirilmesi gerekiyor. Fileto gibi kemiksiz etleri yüksek ateşte ve kısa sürede pişirin.

Tavuk but orta ateşte veya fırında, tavuk göğüs eti uzun süre ve iyi pişirilmeli. Balığı haşlama, ızgara ya da buğulama olarak hazırlamanızda fayda var. Makarnayı çok pişirirseniz vitamin kaybına uğrar ve hazmetmesi güçleşir.

Pilav ise uzun süre piştiği zaman nişasta ve vitamin değeri azalır. Yumurtayı en yararlı pişirme şekli ”rafadan”dır. Uzun süre pişirirseniz yumurta akında bulunan “avidina” adlı madde, sarısında bulunan besinsel değerleri yok ediyor.

Pazar

Ev Yapımı Konservelerde Zehirlenme Riski Yüksek

Ağız kuruluğu, bakteri oluşumu, bakterinin çoğalması, besin zehirlenmesi, Botulismus zehirlemesi, çift görme, ev yapımı konserveler, göz bebeğinin genişlemesi, göz kapaklarında düşme, hijyen koşulları, kalp atışlarında zayıflık, konservelerden zehirlenmek, ses kısıklığı, tansiyon düşmesi, tansiyon yükselmesi, toksin, yüksek ölüm riski, yutma güçlüğü, zehir üretimi, zehirlenme, zehirlenme riski

Uzmanlar, özellikle evlerde yapılan konservelerin hijyen koşullarına uygun olarak yapılmadığı durumlarda tıpta Botulismus zehirlemesi denilen ölüm riski yüksek besin zehirlenmesine yol açabileceği konusunda uyarıyor.


Refik Saydam Hıfzısıhha Başkanı Doç. Dr. Mustafa Ertek, “Diğer besin zehirlenmelerine göre çok yaygın değil; ancak ölüm oranı çok yüksek olduğu için en önemli besin zehirlenmelerindendir diyebiliriz. 1 mikrogramı 1 milyon fareyi öldürebilecek düzeyde bir zehirdir” dedi.

Refik Saydam Hıfzısıhha Başkanı Doç. Dr. Mustafa Ertek, konserve zehirlenmesi olarak bilinen Botulismus zehirlenmesinin, ‘Clostridium botulinium’ adı verilen ve çevrede yaygın olarak bulunan bir bakteri nedeniyle ortaya çıkan zehirlenme türü olduğunu belirtti.

Özellikle geleneksel usullerle yapılan yani evlerde üretilen konservelerde yeterli ısı uygulanamaması nedeniyle, kutudaki havasız şartlarda bakterinin çoğaldığını ifade eden Doç. Dr. Ertek, şöyle dedi:

“Çoğalan bakteri toksin yani zehir üretmektedir. Dünyada bilinen en ciddi toksin budur. Bunun zehridir. 1 mikrogramı 1 milyon fareyi öldürebilecek düzeyde bir zehirdir. Toksin bulunan konservenin tüketilmesiyle de zehirlenme görülebilmektedir”

Diğer besin zehirlenmelerine göre, çok yaygın bir zehirlenme türü olmadığını; ancak ölüm oranı çok yüksek olduğu için en önemli besin zehirlenmelerinden biri olduğunu bildiren Doç. Dr. Ertek, “Bu tür zehirlenmelerde her 3 hastadan 1’i kaybediliyor ve bunun nedeni de solunum kaslarının felcine bağlı olarak soluk alma sıkıntısından kaynaklanıyor” diye konuştu.

“Ses kısıklığı belirtiler arasında”

Doç. Dr. Ertek, bu tip zehirlenmelerde belirtilerin yaklaşık 12 ile 36 saat arasında görüldüğünü söyleyerek, “Botulismus zehirlenmesinde en sık görülen belirtiler arasında çift görme, göz kapaklarında düşme, göz bebeğinin genişlemesi, ağız kuruluğu, yutma güçlüğü, kalp atışlarında zayıflık, tansiyon değerlerinde değişme ve en önemli belirtilerinden olan ses kısıklığını sayabiliriz” diye konuştu.

Doç. Dr. Ertek, ayrıca felç ve solunum yetmezliğinin görülebileceğini de ifade etti.

“Evde hijyenik ortamda konserve üretmek mümkün değil”

Bu tür zehirlenmelerden korunmak için özellikle evde konserve yapmaya ve bu konserveleri tüketme alışkanlığından vazgeçmek gerekliliğine işaret eden Doç. Dr. Mustafa Ertek, “Daha çok sanayi tipi konserve tüketmek lazım. Çünkü evde, her ortamda hijyenik koşullarda konserve üretmek mümkün değil” dedi. Doç. Dr. Ertek, bu konservelerde herhangi bir tat değişikliğinin de olmadığını söyleyerek şunları kaydetti:

“Yani herhangi bir ekşime, kokma gibi bir şey olmadığı için bir tereddüt duymadan yenilir. Sadece konserve kapağında ?ki her zaman olmaz- bir bombeleşme olabilir. Genelde aileler de bu zehirlenme görülüyor. 3-4 kişilik bir aile bu zehirlenme ile geliyor ve maalesef bazılarını kaybediyoruz”

Botulismus zehirlenmesi şüphesi olan hastaların mutlaka solunum desteği olabilecek yoğun bakım ünitelerinin olduğu hastanelere sevk etmek ve buralarda tedavi altına almak gerektiğini belirten Doç. Dr. Ertek “Aksi halde soluk alamadan hasta ölebilir” diye konuştu.