bebek sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bebek sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma

Yeni Doğan Bebeklerde Topuk Kanı Hayati Önem Taşıyor

Bebek sağlığı, doğuştan gelen hastalıklar, filtre kâğıdı, Guthrie kâğıdı, kan örneği alımı, kan örneği incelenmesi, kan testi, topuk kanı, topuk kanı testi, yenidoğan, yenidoğan bebekler..

Uzmanlar, yeni doğan bebeklerde yeterli ölçüde alınmayan ya da zamanında ilgili sağlık kurumuna ulaştırılmayan kan örneklerindeki gecikmelerin, bebekte çok ciddi ve geri dönülmez hasarlara neden olabileceğini söylüyor.

Mersin İl Sağlık Müdürü Aytekin Kemik, Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü tarafından Yenidoğan Tarama Programı kapsamında “Hayatım sizin elinizde” sloganıyla hazırlanan “Yenidoğan Topuk Kanı Örneği Toplama Kılavuzu” ile ilgili bilgi verdi.


Her bebeğin dünyaya geldiğinde sağlıklı bir gelecek için en iyi koşul ve olanakları hak ettiğine dikkat çeken Kemik, bu noktada da Sağlık Bakanlığı’nın doğuştan gelen bazı ciddi hastalıkları tarama programlarıyla saptamaya çalıştığını hatırlattı.

Buradaki en kritik adımın, hasara neden olabilecek doğuştan gelen hastalığın en kısa zamanda saptanması olduğunu ifade eden Kemik, “Bunun için de en uygun yöntem, yenidoğandan yaşamın ilk 48 saati içinde ya da birinci haftasına kadar alınan kan örneğinin incelenmesidir” dedi.

Yenidoğandan alınacak yeterli ya da geçerli kan örneğinin oldukça önemli olduğunun altını çizen Kemik, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Bu kan örneği sağlık kuruluşlarında bakanlığımız tarafından dağıtılmış olan filtre kâğıdına (Guthrie kâğıdı) ilişik form üzerindeki bilgiler eksiksiz ve okunaklı doldurularak kan örneği alınmalı ve ilgili kuruma ulaştırılmalıdır. İllerde Sağlık Müdürlüğü Ana Çocuk Sağlığı Şube Müdürlükleri bu uygulamanın organizasyonunun birincil sorumlularıdır.”

Kemik, uygun alınmayan ya da zamanında ulaştırılmayan kan örneklerindeki gecikmelerin yeni doğanlarda çok ciddi ve geri dönüşümsüz hasarlara yol açabileceğini vurguladı. Kemik, bu nedenle hazırlanan kitapçığın topuktan nasıl yeterli ve geçerli kan örneği alınacağını adım adım gösterdiğini kaydetti.

Elektromanyetik Dalgalar Bebekleri Tehdit Ediyor

Bebek sağlığı, bebekler, elektromanyetik dalgalar, gebe kadınlar, gebelik, hamile sağlığı, hamileler, hamilelik dönemi..

Cep telefonu kullanımının ilerleyen zamanlarda sigara gibi yasaklanacağını belirten Müftüoğlu, kablosuz internet ortamının da özellikle küçük yaştaki çocuklar ve hamile kadınlar üzerinde zararlı etkilerinin olduğu yönünde ciddi bulguların olduğunu kaydetti.

Cep telefonu baz istasyonlarının insan sağlığına zararlı olup olmadığı tartışmalarından sonra yeni bir polemik daha başladı. Bu kez de Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, kablosuz modemin yaydığı manyetik dalgaların hamile ve 2 yaş altındaki bebekler için zararlı olduğunu iddia etti.


Müftüoğlu, beslenme şartlarının yanı sıra çevrede kullanımı artan manyetik kirlenmeyle ilgili olarak çok ciddi tehlikelerin olduğunu söyledi.

Uzmanlar, kablosuz internet ağı olan yerlerin 1,5-2 yaşından küçük çocukları, hamileleri etkilediği konusunda hemfikir.

Memorial Suadiye Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzman Dr. Murat Yıldırım‘a göre teknolojik gelişmelerin yol açabileceği sağlık sorunlarını tam olarak öngörmek imkânsız. Ancak radyo, televizyon, telsiz verici istasyonları, uydu iletişim sistemleri ve GSM cihazları gibi günlük hayatta sık karşılaştığımız elektromanyetik dalga yayan aletlerin insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği konusunda herkes hemfikir.

Dr. Yıldırım, “Yapılan araştırmalarda yüksek gerilim hatlarına yakınlık arttıkça çocuklarda lösemi sıklığında artış olduğu görülmüştür.” diyor.

Başka çalışmalarda da diğer çocukluk çağı kanserlerinde artış olabileceğine dair veriler elde edilmiş olsa bile, bu konunun kesinlik kazanmadığını belirten Yıldırım, “Yapılan çalışmalar günlük hayatta kullandığımız televizyon, bilgisayar ve cep telefonları başta olmak üzere birçok elektronik aletin yaydığı radyasyonun boğazda kuruluk, gözlerde ağrı ve görme bozukluğu, baş ağrısı, alerji, uykusuzluk, seslere karşı hassasiyet, işitme zorluğu ve yorgunluk haline yol açabildiğini göstermektedir” şeklinde açıklama getiriyor.

Yıldırım, özellikle telekomünikasyon alanındaki hızlı gelişmelerin çocukların cep telefonları ile tanışma yaşını düşürdüğü, bu nedenle de mobil telefonların beyin dalgalarında değişikliklere yol açtığı, zihinsel faaliyetleri azalttığı, uyku düzenini bozduğu yönündeki iddiaların kanıtlanmamış bile olsa ciddiye alınması gerektiğini düşünüyor.

Op. Dr. Ferhan Kulu ise tedbirli olmak için özellikle hamile kadınların yatak odalarında bu tür cihazları bulundurmamalarını belirtiyor ve şu açıklamayı getiriyor:

“Günlük hayatımızda kullandığımız teknolojik cihazların sağlığımızı ne ölçüde etkilediğini tam olarak bilmiyoruz. Bilim adamları elektromanyetik kirlenmenin sağlığımız üzerindeki olumsuz etkileri ile ilgili çalışmalar yapıyor. Kablosuz internet (wireless) ortamının özellikle küçük yaştaki çocuklarda ve hamile kadınlarda zararlı etkilerinin olabileceği düşünülüyor.

Düşük frekanslı elektromanyetik dalgalar iyonize edici etki göstermez. Bu tip elektromanyetik dalgalar dokuya çarptıklarında moleküler hareketlerde artışa sebep olur, bu da ısı olarak ortaya çıkar. Noniyonize elektromanyetik etkilere yönelik deneysel veriler oldukça az. Yapılan hayvan deneylerinde bu konudaki çalışmalar devam ediyor. Tedbirli olmak için hamile kadınlar özellikle yatak odalarında bu tür cihazları bulundurmamalı, cep telefonunu kulaklıkla kullanmalılar.”

Manyetik dalgalardan nasıl korunabiliriz?

- Binalar trafolardan en az 100 metre uzakta inşa edilmeli.

- Televizyondan en az 1 metre uzakta oturulmalı.

- Düşük radyasyonlu bilgisayar ekranı kullanılmalı, LCD ekran tercih edilmeli.

- Çocuklar oyun amaçlı bilgisayar kullanmamalı, açık hava alanlarına özendirilmeli.

- Halojen ve floresan lambalar okuma lambaları olarak kullanılmamalı.

- Çocuk odalarında TV ya da bilgisayar bulundurulmamalı. Bu tür araçların yer aldığı odalarda ve duvarların arkasında çocuk yatağı olmamalı.

- On altı yaşın altındaki çocuklara cep telefonu kullandırılmamalı.

- Telsiz ev telefonları ve kablosuz modemler yatak odası dışına yerleştirilmeli.

Pazar

Emzirme Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF bebeklerin yaşamının ilk 4 ayında, mümkünse 6 ayında, su dahi almaksızın anne sütü ile beslenmesini önermektedir. Bebeğin tüm biyolojik gereksinimleri için en iyi ve eksiksiz besin anne sütüdür. Bebeğin sağlıklı gelişmesini, büyümesini ve hastalıklardan korunmasını sağlar.

Emzirme bebeğinizle sizin aranızda sağladığı yakın temas nedeniyle özel bir bağ oluşmasına neden olur. Bebeğiniz doğduktan sonra ilk yarım saat içinde sütünüzün gelmesini beklemeden ve kesinlikle şekerli su vermeden mutlaka emzirmelisiniz. İlk 48 saat içinde sık emzirmek sütün yeterliliği açısından önem taşır. Çünkü sık emmeye bağlı olarak süt salgısında artış olacaktır. Bu nedenle sütünüz henüz gelmemiş bile olsa sık emzirmeye devam ediniz.


Kolostrum adı verilen ilk süt protein bakımından oldukça zengindir ve içinde bebeği bulaşıcı hastalıklardan koruyacak bol miktarda antikor taşımaktadır. Kıvamı koyu ve sarımsı bir rengi olan kolostrum sonraki birkaç gün içinde normal anne sütüne dönüşecektir.

Kolostrum sıvısı hamileliğinizin yedinci ayından sonra sağılabilir. Bu aylarda duş altında memenin ayla kısmına (meme başı etrafında bulunan koyu renkli kısım)baş ve işaret parmaklarıyla yapılacak kısa masajlar süt kanallarının açılmasına yardımcı olabilir.

Bebeğinizi emzirmeden önce ellerinizi yıkayın. Yeni kaynatılmış ılık suya batırdığınız pamukla meme başlarınızı silin. Bebeğinizi mümkün olduğu kadar dik bir pozisyonda kucağınıza alın. Meme başınızı bebeğin yanağına değdirerek onun içgüdüsel olarak memenize yönelmesini sağlayın. Bebeğinizin meme başını çevresindeki koyu renkli kısımla (ayla) birlikte ağzına almasını sağlayın. Böylece bebek bu kısma dudaklarıyla bastırdıkça meme başından süt gelir. Sadece meme ucunu emerse yeterli süt alamayacaktır.

Gaz sancılarını engellemek için hava yutmasını en aza indirmek gerekir. Bunun için emzirirken bebeğinizi mümkün olduğu kadar yere dik tutmaya çalışın. Gazını çıkarmak için başını omzunuza dayayıp yine dik bir pozisyonda sırtına hafif hafif vurmanız yeterli olacaktır. Bebeğiniz yuttuğu hava ile birlikte bir kısım sütü geri çıkartabilir. Bu nedenle omzunuza önceden temiz bir peçete ya da mendil koymalısınız. Bu işlem 15-20 dakika sürmelidir.

Emzirme konusunda bilinmesi gerekenler

Anne sütü ile beslenen sağlıklı bir bebeğe ilk üç ayda ayrıca su vermeye gerek yoktur. Ancak kemik ve diş gelişimi için beslenmeye D vitamini eklenmelidir.

Bebeğinizi yan yatırmaya özen gösterin. Bu bebeğinizin çıkaracağı süt veya tükürük salgısının nefes borusuna kaçmasını engelleyecektir.

Bebeğinizi her ağlayışında ve istediğinde emzirmelisiniz. Bu bebeğinizin hem beslenmesini hem de psikolojik olarak doyuma ulaşmasını sağlayacaktır.

Süt üretiminin uyarılabilmesi için özellikle başlangıçta bebeğinizin her öğünde her iki memeden de emmesi gerekir. Bir sonraki emzirme öğününde son emzirmede bıraktığınız meme ile başlayın. İlk günlerde emzirme süresi her göğüs için 3-5 dakika olabilir. Bebeğin emme gücünün artmasıyla birlikte bu süre 10-15 dakikaya uzayacaktır.15 dakika bir göğüs, 15 dakika diğer göğüs şeklinde 30 dakikalık bir emzirme yeterli beslenmeyi sağlar.

Bebeğiniz emzirme sırasında genellikle uyuya kalır. Göğüs değiştirme sırasında hafif uyarılarla uyandırılarak diğer göğsü de emmesi sağlanabilir.

Göğüs temizliği ve bakımı için kaynatılmış ılık suyla ıslatılmış pamukla silmek yeterli olacaktır. Emzirmeden sonra meme başlarınızı dikkatle kurulayın ve sutyeninizin içine temiz bir bez ya da göğüs pedi koyarak kuru kalmalarını sağlayın. Sızan sütle nemlenir nemlenmez bezi değiştirin. Emzirmenin sonunda göğüs ucu sıkılarak çıkan sütün meme başı veya etrafına sürülerek bırakılması göğsün yumuşak kalmasına yardımcı olur.

Hamilelik döneminde olduğu gibi emzirme döneminde de doktorunuza danışmadan ilaç kullanmamaya özen gösterin.

Salı

Bebekler HIV Virüsünün Tehdidi Altında

AIDS, AIDS tedavisi, AIDS virüsü, bebek sağlığı, gebelik sırasında AIDS, Hamilelik, HIV, HIV tedavisi, HIV virüsü..

BM’ye bağlı çocuklara yardım örgütü UNICEF, geçen yıl 500 binden fazla bebeğin HIV virüsüyle doğduğunu açıkladı. Örgüt, bu bebeklerin hasta doğmalarının, aslında çok da pahalı olmayan yöntemlerle engellenebileceği görüşünde. BM’ye bağlı çocuklara yardım örgütü UNICEF, geçen yıl 500 binden fazla bebeğin HIV virüsüyle doğduğunu açıkladı.

UNICEF, bu bebeklerin hasta doğmalarının, aslında çok da pahalı olmayan yöntemlerle engellenebileceği
görüşünde. Eğer tedavi edilmezse, HIV virüsü taşıyan annelerin bebeklerinin dörtte biri HIV virüsüyle doğuyor. Ama eğer uygun ilaçlar ve tedavilerle söz konusu risk, yüzde 25′ten yüzde 2′ye düşürülebiliyor.

UNICEF, anne adaylarının, virüsün tedavisinde kullanılan ve maliyeti yüksek olmayan ama etkili sonuçlar veren ilaçlara erişiminde desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Buna rağmen gelişmekte olan ülkelerde HIV virüsü taşıyan her on kadından dokuzu, hamilelikleri sırasında, virüsün bebeklerine geçmesini önleyebilecek ilaçları alamıyor.

Eğer bebek HIV virüsüyle doğarsa hayatta kalma şansı da düşük. Bebeklerin yaklaşık yarısı, 2 yaşına gelmeden hayatını kaybediyor. BM çocuklara yardım fonu UNICEF’ten Anita Tiessen’e göre, zengin ülkelerde HIV virüsü taşıyan bir annenin yeni doğan bebeğinin durumu genelde iyi ama yoksul ülkelerde doğan bebekler için bu geçerli değil. Bu eşitsizliğin yoksul ülkelerdeki anne ve bebekleri için bir ölüm cezası anlamına geldiğini vurgulayan UNICEF yetkilisi, ”bu duruma bir son verilmesi ve bu bebeklerin de sağlıklı doğmasının sağlanması gerektiğini” vurguluyor.

HIV ve çocuklar konusunda kimi iyi haberler de geliyor. 2006 Yılında, HIV virüsü taşıyan bebeklerin sayısında, bir önceki yıla göre azalma kaydedilmiş.

2005 yılında virüsü taşıyan bebek sayısı 700 binin üzerindeyken, geçen yıl bu sayı 500 bin olarak saptanmış. Ama UNICEF, bu bebeklerin hemen hemen tamamının hastalanmasının önlenebileceğini vurguluyor.

UNICEF, eğer gelişmekte olan ülkelerin sağlık sistemleri güçlendirilir ve HIV virüsünün tedavisinde kullanılan ilaçlara erişim kolaylaştırılırsa, bu küçük hayatların kurtarılabileceğinin altını çiziyor.