Seker-Hastaligi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seker-Hastaligi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi

Şeker Hastasının Diyeti

Kilonun sağlık için önemli bir faktör olduğu giderek açık bir şekilde anlaşılmakta­dır.Aşırı kilo, şeker hastaları sözkonusu ol­duğunda özellikle önemlidir.

Şişmanlık en yaygın şeker hastalığı türüyle (insüline bağımlı olmayan şeker hastalığı) ilişkilidir. Açıktır ki, şişmanlık, genetik ola­rak duyarlı insanlarda şeker hastalığının gelişmesine yol açan bir tetikçi olarak et­ki göstermektedir.

Pankreas tarafından üretilen insülin mik­tarı normal kiloda bir kişi için yeterli olabile­ceği halde, aşırı kilolu insanlarda insülin talebi daha büyüktür. Şeker hastalığı olan şiş­man insanlarda, pankreas, talebi karşılaya Bu nedenle, kilo kontrolü, insüline bağlı olmayan şeker hastalıklarının önlenmesinde ve tedavisinde çok önemlidir. ABD’de yakla­şık 10 milyon insanda, hastalığın bu biçimi mevcuttur; yüzde 80′i fazla kiloludur. Bu in­sanların yarısı durumunun farkında değildir.

Diyette tavsiye edilen, karmaşık karbon­hidratların alınması ve yağların azaltılması­dır.
Şekeriniz varsa ve kilo kaybetmeniz gere­kiyorsa, bir diyet uzmanından alınacak tavsi­yeler yararlı olabileceği gibi, genel diyet ku­rallarını izlemeniz de yeterli olabilir.
Şeker hastası olanlar ve olmayanlar, aşağı­daki genel diyet kurallarını uygulayarak kilo verebilirler.

Kaloriler
Başarılı bir rejim için besleyici açıdan den­geli bir diyet temel alınmalıdır.
Hafif bir kalori azaltımı günlük ihtiyacın yaklaşık 500 kalori al­tına sürekli kilo kaybı için çok uygun görün­mektedir.

İstediğiniz kiloya eriştikten sonra, kalori miktarını hafifçe arttırabilirsiniz, ama yeni kilonuzu korumaya dikkat edin.

Yağlar ve karbonhidratlar
Yağ tüketiminizi, günlük kalori tüketimi­nizin yüzde 30′unun altına düşürün.
Doymuş yağları (hayvansal yağlar) toplam kalorinizin yüzde 10′una düşürün. Yedikle­rinizin yaklaşık yüzde 50’si, az işlenmiş tahıl­lı ekmek, hububat ve diğer tahıllar, patates, pirinç ve makarna gibi karmaşık karbonhid­ratlar açısından zengin olmalıdır.

Lif
Bazı araştırmalar, karbonhidratların kalori tüketiminin yüzde 50’sini oluşturması duru­munda, bazı lif biçimlerinin, kandaki gliko­zun ve kolesterolün kontrolüne yardımcı olabileceğini göstermektedir. Ancak, sonuç­lar kesin değildir.
Taze meyve ve sebzeler, tahıllar ve hubu­batlar dahil olmak üzere, karmaşık karbon­hidratlar açısından zengin bir diyette, kalori oranı düşük, lif oranı yüksektir.

Basit karbonhid­ratlar ve şeker açı­sından zengin gı­daların (tatlılar ve şekerli çörek, tart, kek ve bisküvi gibi fırınlanmış gıdalar dahil olmak üzere) tüketimini azaltın.
Bu gıdaların birçoğu büyük miktarda yağ içerir.

Protein
Proteinin kalorilerinizin yüzde 12 ile 20’sini sağlaması gerektiği şeklindeki stan­dart tavsiye, şeker hastası olsun olmasın her­kes için geçerlidir (İstisna: Böbrek ya da ka­raciğer sorunlarınız varsa, protein yıkımı so­nucu ortaya çıkan atık ürünleri yok edemeyebilirsiniz. Bu nedenle daha az protein tü­ketmeniz gerekir. Tavsiye için doktorunuza danışın.).

Diğer yaşam tarzı faktörleri
Şeker hastalığınızı denetlemeyi öğrenin; onun sizi denetlemesine izin vermeyin.
Kilo denetiminin yanısıra, şeker hastalığı yönetiminin iki diğer elemanı da önemlidir:

1 – İlaçlar
Tek başına diyet, şeker hastalığınızı denetleyemiyorsa, ağızdan alman ilaçların ya da insülin iğnelerinin kullanımı gerekdi olabilir.
Yediklerinizin zaman­laması ve miktarındaki tutarlılık, şeker hastalı­ğı için ilaç alıyorsanız özellikle önemlidir.

2 – Egzersiz
Egzersiz kilonuzun denetlenmesine yar­dımcı olmanın yanı sıra, kan şekeri düzeyini­zin de düşürülmesine de yardımcı olabilir.
Yapmanız gereken düzenli bir hafif egzersizdir.
Genel bir tıbbi muayeneden geçin, yavaş yavaş başlayın ve doktorunuzun talimatlarını dikkatle uygulayın. Şeker hastalarının özel sorunları vardır. Bazılarında dolaşım bozuk­luğu ya da bacaklarda zayıflamış sinirler söz konusu olabilir. Doktorunuz, kişisel ihtiyaç­larınıza uygun bir egzersiz programının ha­zırlanmasında, size yardımcı olabilir

Perşembe

Diabet / Diyabet : Şeker Hastalığı ve Gebelik

Diabetes mellitus (Şeker hastalığı) hakkında genel bilgiler
Diabetes Mellitus latince'de "ballı idrar" anlamına gelen bir kelimedir. Şeker hastalığının ilk zamanlarında muhtemelen hastanın idrarının tadına bakılarak tanı konmaktaydı. Kan şekeri çok yüksek olduğunda idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi nedeniyle hastalığa bu isim verilmiş olabilir.

Kan şekeri normalde yaklaşık olarak 100 mililitre kanda 100 gram bulunacak şekilde sabit sınırlar içerisinde tutulur. Yemek sonrası besinlerden kana geçen glikoz (şekerin en ufak yapıtaşı) pankreas organından insülin salgılanmasını uyarır. Salgılanan insülin vücudun tüm hücrelerinin bu glikozdan faydalanmasında aracı görevi görür.

Böylece yemek sonrası oluşan kan şekeri yükselmesi glikozun hücrelerin içine girmesiyle normal sınırlarına geri döner. İnsülin kanda glikoz yükselmesine bağlı olarak salgılandığından kan şekeri normale döndüğünde salgı durur ve böylece kan şekeri seviyesinin aşırı düşmesi engellenmiş olur.

Herhangi bir nedenle (uzun süren açlık gibi) kan şekeri seviyesi düşerse bu sefer glukagon adlı bir hormon salgılanır. Bu hormon ise karaciğer depolarından kana şeker sağlanması yönünde çalışarak seviyeyi normale döndürmeye çalışır.

Diabetes Mellitus vücudun çeşitli nedenlerle kan şekeri seviyesini ayarlamada başarısız olduğu bir hastalıktır. Bunun sonucunda kan şekeri toklukta aşırı yüksek olduğu gibi açlıkta da yüksek seyreder. Kan şekeri seviyesinin yüksek seyretmesi ve yüksekliğin uzun yıllar devam etmesi kan damarları üzerinde birçok yoldan olumsuz etki yaratır. Damarlardaki bozukluk başta göz, böbrek ve kalp olmak üzere tüm organlarda hastalık süresi ile direkt ilişkili olarak çeşitli bozukluklar meydana getirir.

Eğer herhangi bir nedenle pankreastan salgılanan insülin yetersiz olursa Tip I diabet, ya da insülin yeterli olmasına rağmen hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diabet ortaya çıkar. Her iki durumda da ortak bulgu kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir.

Cushing sendromu, akromegali, hiperprolaktinemi gibi hormonal hastalıklarda, başka bir nedenle yüksek doz kortizon tedavisi görenlerde ve diğer birçok ağır hastalığın seyri esnasında da kan şekeri kontrolden çıkabilir. Bu durumlarda hastalığın tedavi edilmesi ya da kortizon tedavisinin bitmesi durumunda kan şekeri genellikle kısa zamanda normale döner. Bu bahsedilen diabete ikincil diabet (başka bir nedene bağlı ortaya çıkan şeker hastalığı) adı verilir.

Hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın şeker hastalığı çok yemek yeme, çok su içme ve fazla idrar yapma şeklinde belirti verir. Genç yaşlarda Tip I diabetin ilk belirtisi kanda aşırı şeker yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan ketoasidoz (şeker koması) olabilir. Bazen ilk belirtiler vücudun çeşitli yerlerinde yaralar çıkması, sık sık vajinal mantar enfeksiyonu oluşması ya da tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olabilir. Nadir durumlarda ilk belirtiler bozulan organların yaptığı belirtiler (böbrek yetmezliği gibi) olabilir.

Şeker hastalığının tanısında değişmez bulgu açlık kan şekerinin en az iki ölçümde normalden yüksek çıkmasıdır. Bu durumda diabet aşikardır. Latent (gizli) diabet ise OGTT adı verilen şeker yükleme testleriyle ortaya çıkarılabilir.

Tip I diabet genellikle erken yaşlarda belirti veren ve tedavisinde insülin kullanılması gereken bir hastalıktır. Bu yüzden tıp literatüründe "insüline bağımlı diabet" ya da kısaca IDDM (Insulin dependent diabetes mellitus) olarak anılır. Tip II diabet ise genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkar. Bu hastalıkta ise kan şekerinin hücreler tarafından kullanımındaki bozukluğu gidermeye yönelik olarak tablet şeklindeki çeşitli ilaçlardan ya da ileri aşamalarda insülinden faydalanılır.

Şeker hastalığı bazen ilk kez gebelikte ortaya çıkabilir. Buna da gestasyonel (gebeliğe bağlı) diabetes mellitus adı verilir.

Daha öncesinden şeker hastalığı olan ve bu nedenle insülin kullanan gebeler ve mevcut gebeliği esnasında şeker hastalığı tanısı konan gebelerde anne adayı ve özellikle de bebek açısından tehlikeli durumlar ortaya çıkabilir.

GEBELİKTEN ÖNCE VAROLAN DİABET VE GEBELİK

Tanım: Gebeliği öncesinde diabet (şeker hastalığı) tanısı konmuş ve tedavisi süren gebelerde Tip I ya da Tip II diabet sözkonusu olabilir. Ancak gebelerin büyük kısmının genç yaşta olmaları nedeniyle gebelikte Tip I diabet (insülin kullanılan diabet) daha sık görülür.

Diabetli gebelerin tümüne yakını gebelik öncesinde tanısı konmuş hastalardır. Nadir durumlarda tesadüfi olarak Tip I diabet ilk bulgularını gebeliğin ilk yarısında verebilir.

Gebelikte diabetin tehlikeleri nelerdir?

Gebelik esnasında varolan diabet hem anne adayı hem de bebek için oldukça tehlikeli durumların oluşmasına yol açan bir hastalıktır. Bu yüzden gebelikte var olan diabet her zaman ciddiye alınması ve ihmal edilmemesi gereken bir durumdur.

Anne adayı için varolan tehlikeler:

Vücudun normal bir kan şekeri seviyesini sürdürmek için gerekli olan insülin ihtiyacı gebelikle birlikte önemli derecede artar (özellikle 3. trimesterde insülin ihtiyacı %100'e kadar artabilir). Diabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir ve ketoasidoz adı verilen ve komaya kadar varabilen ciddi durum ortaya çıkabilir ("şeker koması").

Kontrolsüz diabeti olan gebelerde pyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.

Diabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur.

Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde preeklampsi ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir.

Bebek için varolan tehlikeler:

Gebeliğin erken döneminde, bebeğin organlarının oluştuğu aşamada kan şekerinin yüksek seyretmesi bebekte ciddi bazı anomalilere neden olabilir. Özellikle kan şekeri kontrol edilmemiş bir şekilde gebeliğe başlayanlarda anomalili çocuk doğurma riski 3-4 kat artar.

Diabeti gebeliğin erken dönemlerinde kontrolsüz kalan gebelerde spontan abortus (düşük) yapma riski de yükselmiştir.

Diabeti olan gebelerin bebeklerinde başta kalp olmak üzere, santral sinir sistemi, iskelet sistemi, genitoüriner sistem (genital organlar ve idrar yolları) ve sindirim sisteminde çeşitli anomaliler meydana gelebilir. Bunların bir kısmı ve özellikle kalpte oluşanlar normal ultrason incelemesinde görülemeyebilir.

Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır.

Kontrol edilmemiş diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.

Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde akciğer olgunlaşması diğer bebeklere göre daha geç olur.

Preeklampsi gelişen gebelerin bebeklerinde intrauterin gelişme geriliği (IUGG) ortaya çıkabilir.

Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır.

Doğum eylemi esnasında da bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir:

Kontrolsüz diabeti olan gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.

İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir.

Bebek doğduktan sonra da başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.

Tüm bu sayılanlar gebelik öncesi dönemden başlamak üzere gebeliğin seyri esnasında ve doğum eylemi esnasında kan şekerinin normal sınırlar içinde (60-120 arası) tutulmasıyla büyük oranda başarılı bir şekilde önlenebilmektedir.

Bu nedenle diabeti olan anne adayı gebe kalmayı planladığı dönemden gebe kalana kadar, gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.

Diabetli gebelerde yaklaşım:

Genel yaklaşım:

Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Göz dibi muayenesi ve nörolojik muayene yapılır. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir ve gerekirse insülin dozu tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.

Diabetli gebelerde anomali gelişiminin önlenmesi:

Diabeti olan anne adaylarında anomalili bebek doğurma riskini azaltmak mümkündür. Bunun için anne adayının ilk gebe kaldığı günden birinci trimesterin sonuna kadar kan şekerinin normal seyretmesi sağlanır. Kan şekerini kontrol etmenin en ideal yolu gebe kalmadan önce kan şekerini kontrol altına almak ve bunu sürdürmektir.

Kan şekerinin son zamanlarda nasıl seyrettiğini ortaya çıkarmak mümkündür. Bu amaçla gebeliğin mümkün olan en erken döneminde kanda glikozillenmiş hemoglobin değeri (HbA1C) ya da fruktozamin saptanır. Bu iki inceleme aylar öncesine ait kan şekeri yüksekliklerini yansıtır. Değerin yüksek çıkması uzun zamandan beri kan şekerinin yüksek seyrettiğini gösterir. Ancak bu değerin yüksek olması kesin bir tahliye nedeni değildir. Bu durumda bebekte anomali ortaya çıkmış olma riski yüksek olduğundan bebekte daha ayrıntılı inceleme yöntemleriyle anomali araştırılır.

Diabetli gebelerde bebekte anomali aranması:

Tüm diabetik anne adaylarında ve özellikle de glikozillenmiş hemoglobin değeri yüksek bulunan anne adaylarında bebek ayrıntılı anomali testlerine tabi tutulur. Normal seyreden gebeliklerde tek başına yeterli olan üçlü test incelemesine ek olarak bu gebelerde 18. gebelik haftasında II. düzey ultrason (daha ayrıntılı ultrason incelemesi) ve 20. gebelik haftasında fetal ekokardiografi yapılır.

Üçlü test 16. gebelik haftasında uygulanır ve özellikle Down sendromu ("mongol çocuk") ve nöral tüp defekti (anensefali, spina bifida gibi durumlar) riskini belirler.

II. düzey ultrason ise normal ultrasondan daha iyi çözünürlüğe sahip olan ve deneyimli kişilerce uygulandığında bebeğin "tepeden tırnağa" ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak veren bir ultrasondur.

Fetal ekokardiografi de yine ultrason prensibiyle çalışan ve deneyimli kişilerce uygulanan bir testtir. Bunda da kalp ve ana damarların anomali açısından ayrıntılı olarak taranır.

Bu testlerden birinde bir anormallik bulunması durumunda amniosentez ya da kordosentez gerekebilir.

Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:

Diabetli gebe tüm gebeliği boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, diyetine uymalı ve insülin tedavisini sıkı bir şekilde uygulamalıdır. Doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmesi çok önemlidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması gerekebilir. Gözler ve böbrekler başta olmak üzere tüm organlar belli aralıklarla gözden geçirilir.

Kontroller esnasında bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı), gelişme geriliği gibi durumlar aranır. Preeklampsi belirtileri aranır ve preeklampsi gelişmesi durumunda gerekli önlemler alınır.

Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 32. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.

Uzun zaman kontrolsüz kalan ya da preeklampsi gelişen gebelerde bu testlere 28.gebelik haftasında başlanır.

Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir.

Diabetli anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. haftada) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar doz ayarlaması yapılır. Polihidramnios, iribebek, İUGG ya da preeklampsi gelişen gebeler tanı konduğu andan itibaren hastaneye yatırılarak izlenirler.

Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir.

Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:

Fetal distres dışındaki bir nedenle 39. haftadan önce doğumun gerçekleştirilmesi gerekirse amniosentez ile elde edilen amnios sıvısında akciğer olgunlaşma testleri yapılır ve sonuca ve gebenin durumuna göre doğum gerçekleştirilir ya da bir süre daha beklenir.

39. bazen de 40. gebelik haftasını dolduran gebede doğum eylemi henüz başlamamışsa doğumu gerçekleştirme girişimleri başlatılır.

İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse diabetik anne adayı normal doğum yapabilir.

Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.

Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.

Doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından annenin insülin dozları tekrar ayarlanır.

GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİABET
Tanım:
Daha önceden diabeti olmayan bir gebede ikinci trimester ve sonrasındaki bir zamanda diabet ortaya çıkmasına gestasyonel diabet adı verilir.

Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik olarak glikoz metabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir. Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisini frenler. Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi ortaya çıkar. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayı diabetik hale gelebilir.

Gestasyonel diabet kimlerde görülür?

Gestasyonel diabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde ortaya çıkar. Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı gestasyonel diabet özelliklerini taşır.

Gestasyonel diabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler:

Daha önce ölü doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş; birden fazla sayıda düşük yapmış olan;

daha önceki gebeliğinde gestasyonel diabet geçirmiş olan;

gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan;

yaşı ileri olan (35 yaş ve üzeri);

birinci derece akrabalarından birinde diabet olan;

tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında mevcut gebelikte gestasyonel diabet gelişme riski artar.

Mevcut gebeliğinde bebeği gebelik haftasına göre daha iri olan;

gebelik esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan;

nedeni açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan;

bebeği beklenmedik bir şekilde ölen;

idrarda glikoz çıkışı saptanan ya da diabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diabet mevcut olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir.

Gestasyonel diabet tanısı nasıl konur?

Gebelikte şeker hastalığı tarama testi (PPG):

Gestasyonel diabet tanısı konan gebelerin yarısında yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz. Bu nedenle hiç bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24.-28. gebelik haftalarında yani HPL hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diabet gelişme riskinin en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar.

Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz) (PPG) testinde 12 saatlik açlık süresinden sonra damardan alınan kanda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra tokluk kan şekeri ölçülür. Testte bozukluk çıkması mutlaka diabet olduğunu göstermez. Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT) uygulanarak kesin tanı konur. PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik kısmında gestasyonel diabet saptanır.

Gebelikte şeker hastalığı tanı testi (Şeker yükleme testi) (OGTT):

Yine 12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır. Bu dört ölçümden iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diabet tanısı kesinleşir.

Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne adayları yakın takibe alınır. Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT tekrarlanır.

Gestasyonel diabet gelişme riski yüksek olan anne adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme testi (OGTT) yapılır. Test normal çıksa bile 32.-34. gebelik haftaları arasında tekrarlanır.

Gestasyonel diabetin yarattığı tehlikeler nelerdir?

Gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra tedavi ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır. Tablet şeklindeki şeker düşürücü ilaçlar gebelikte kullanılmazlar.

Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel diabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde yüksektir. Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir.

Anne adayı için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabette Tip I diabetin aksine ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür.

Gestasyonel diabet uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların ortaya çıkma olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.

Gestasyonel diabette ve özellikle de diyet ile kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal gebeliklerle eşittir.

Bebek için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabet organ gelişimi tamamlandıktan sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir.

Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Bu risk özellikle insülinle kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diabetli gebelerde veya kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir.

Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan gestasyonel diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.

Gestasyonel diabetlilerin, özellikle de kan şekeri diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur.

Kontrol edilmemiş gestasyonel diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır.

Gebelik öncesinden varolan diabette olduğu gibi gestasyonel diabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir. Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.

İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir.

Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.

Tüm bu sayılanlar gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar.

Bu nedenle gestasyonel diabeti olan anne adayı tanı konduktan sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.

Gestasyonel diabetlilerde yaklaşım:

Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:

Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir. Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek diyet+insülin tedavisine geçilir. İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.

Gestasyonel diabeti olan anne adayı gebelik boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmelidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir.

Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır.

Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.

Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir.

Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir.

Gestasyonel diabeti olan ve insülin kullanan anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38. hafta) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar insülin doz ayarlaması yapılır. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir.

Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:

Gestasyonel diabetli anne adayının kan şekeri diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması beklenir. Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu gebeler için de geçerlidir.

Ancak gestasyonel diabetli anne adayının kan şekerleri insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine genellikle izin verilmez. Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır.

İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse gestasyonel diabetli anne adayı normal doğum yapabilir.

Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.

Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.

İnsülin kullanan gestasyonel diabetli annelerde doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar ayarlanır.

Gebeliklerinde gestasyonel diabet tanısı konmuş annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi) uygulanır. Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer insanlara göre daha fazla olduğunu bilmesi gerekir.

Tüm Dünyada Diyabet Alarmı

Ağız kuruluğu, diyabet, diyabet alarmı, diyabet hastalığı, diyabetin belirtileri, Diyet, egzersiz, fazla kilo, istem dışı kilo kaybı, kalın bel çevresi, Şeker Hastalığı, yüksek diyabet riski..

Birleşmiş Milletler tarafından “dünyadaki tüm ülkelerin birinci derecede mücadele etmesi gereken sağlık sorunu” olarak belirlenen diyabet, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da “tüm dünyayı etkisi altına alan yeni bir salgın hastalık” olarak ilan edildi.


Hastaların tedavi ve bakımları için ülke genelinde bir yılda yaklaşık 3 milyar doların harcandığı diyabet, iyi tedavi edilmediği takdirde böbrek yetmezliği, körlük, koroner kalp hastalığı, nöropati gibi ağır sonuçlarla neden olan ve yaşam süresini kısaltan bir hastalık.

Diyabet her zaman belirti vermeyebilir

Metabolik Sendrom Derneği Başkanı Prof. Dr. Aytekin Oğuz diyabetin Dünya Sağlık Örgütü tarafından da salgın bir hastalık olarak nitelendirildiğine dikkat çekti. Önümüzdeki yıllarda her 10 erişkinden 1’inin diyabete yakalanacağını da söyleyen Prof. Dr. Oğuz “Diyabet her zaman belirti vermeyen bir hastalık. Bu nedenle tüm bireylerin kan şekeri ölçümü yaptırmaları gerekiyor. Dünyada ve Türkiye diyabet salgın şeklinde artıyor. Bu yüzden artık diyabetle ilgili eski yaklaşımları bir yana bırakarak, yeni bir yaklaşımda bulunmak gerekiyor. Biz de bu nedenle Metabolik Sendrom Derneği olarak 2008 yılı için bir değerlendirme çalışması yapmak istedik. Bu çalışmayla Türkiye’de diyabetin demografik profili görmenin yanı sıra, toplumdaki diyabet ile ilgili bilinci de ortaya koymuş olduk” dedi.

3 hastadan 1’i ilaç tedavilerini düzenli kullanmıyor

Her 3 hastadan birinin düzenli ilaç tedavisi olmadığını söyleyen Prof. Dr. Aytekin Oğuz, “Diyabet görülme sıklığının hem dünyada hem de Türkiye’de patlama yapması gibi ürkütücü bir gerçek karşımızdayken, diyabetik hastalarımız doktorlarıyla işbirliği yapmaları gerektiğini bilmelidirler. Hastalarımız için daha da kişiselleştirilmiş yaklaşımlara zemin hazırlayacak ve yaşam kalitelerini yükseltecek yeni tedavilerin ve ilaçların ufukta olması iyi haber” dedi.

İleri yaşların hastalığı olarak bilinen diyabetin artık herkesin sorunu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Oğuz, “Yıllardır dedelerin ve ninelerin hastalığı olarak kabul edilen diyabet artık gençleri de tehdit ediyor. Artık ‘diyabezite’ diye bir kavram yerleşiyor. Yani diyabet ile obezite birlikte görülüyor. Diyabetin bu kadar yaygınlaşmasının bir nedeni de obezitenin artması. Diyabet hastalarındaki kilo fazlalığı ve obezite çok yüksek oranda. ” diye konuştu.

Diyabet riskiniz yüksek mi?

1. Ailenizde diyabet varsa
2. Fazla kilolu iseniz
3. Bel çevreniz kalın ise
4. Hipertansiyon veya kan yağlarınızda yükseklik varsa
5. Kalp damar hastalığınız varsa
Diyabetli olma riskiniz yüksektir.

Diyabet belirtileri

1. Ağız kuruluğu
2. Çok su içme
3. Çok idrara çıkma
4. İstem dışı kilo kaybı
5. Halsizlik
6. Bulanık görme
7. İyileşmeyen/geç iyileşen yaralar

Diyabet hastalarına öneriler

1. Tedavinin esası diyet ve egzersizdir.
2. İdeal kilonuzda olun,
3. Kan şekeri ve hemoglobin A1C testlerini düzenli olarak yaptırın,
4. Kan şekeri kontrolü yanında tansiyon ve kolesterol değerleriniz de kontrolde olmalıdır.
5. İlaçlarınızı mutlaka doktor kontrolünde ve düzenli kullanın

Diyabet Hastalarının Aşk Hayatı Yok

Ağrılı cinsel ilişki, antidepresan desteği, antidepresan ilaç desteği, cinsel fonksiyonlarda bozulma, cinsel isteksizlik, cinsellikten soğuma, damar hasarı, diyabet hastaları, ereksiyonun gerçekleşmemesi, erektil disfonksiyon, ilişkiden zevk alamamak, kadınlarda ağrılı ilişki, kan şekeri yüksekliği, kas gevşetici, klitorisin kanlanması, orgazm olamama, orgazm süresinde gecikme..

Uzmanlar, diyabet hastalarının cinsel isteksizlik, ereksiyonun gerçekleşmemesi, orgazm olamama, orgazm süresinde gecikme, cinsellikten soğuma gibi sorunlarla karşı karşıya olduğunu belirtiyor…

Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji Uzmanı Dr. Özay Tiryakioğlu, diyabetin yol açtığı bu problemlerin çözümü hakkında önemli açıklamalarda bulundu.


Damar hasarı ortaya çıkıyor

“Diyabet hastalarının korkulu rüyalarından biri de, cinsel hayatlarının bu hastalıktan olumsuz etkilenmesi ihtimali. Bu korku bile tek başına cinsel fonksiyonlarda bozuklukların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Ancak psikolojik nedenlerin yanında diyabetin, cinsel hayat üzerinde nöropatik ve fiziksel nedenlerden kaynaklanan olumsuz etkileri bulunuyor.

Diyabet, kan şekeri yüksekliğinden kaynaklanan kronik komplikasyonların bulunduğu bir metabolizma hastalığı. Hastalığın belli dönemeçlerinde, özellikle beş seneyi geçtikten sonra hastaların büyük çoğunluğunda damar hasarına ait bulgular ortaya çıkmaya başlıyor. Hastalarda diyabete bağlı damar tahribatıyla birlikte, cinsel fonksiyonlarda bozulmalar olabiliyor.

“İlişkiden zevk alamıyorlar”

Vasküler ve sinirsel nöropati denilen sinir hasarına bağlı tablolar genelde diyabeti iyi kontrol edilmemiş vakalarda gelişiyor. Vasküler damarsal problemler erkekte sertleşme, kadında klitoris fonksiyon bozukluğuna bağlı orgazm olamama sorununa yol açıyor. Şekerin sinir uçlarını besleyen kılcal damarların tahribatına neden olması ise nöropatik sorunları ortaya çıkarıyor.

Nöropatik sorunlar otonom sinir sistemi denilen, istem dışı cereyan eden olayları kontrol eden sinir hücrelerinin harap olmasına sebep olarak, bazı istem dışı çalışan organların fonksiyonlarını bozuyor. Bu da ilişkiden zevk alamama ile sonuçlanıyor.

Psikolojik etkenlere bağlı sorunlarsa, genel olarak hastanın diyabet olduğunu ve diyabetin yol açacağı sonuçları öğrenmesinin ardından ortaya çıkıyor.

Hastalığın tanısı ile birlikte “Bir hastalığım var, ömür boyu sürecek. Vücudumda hasarlar yaratacak” paniği içerisinde hastaların büyük çoğunluğunda depresyon, dolayısıyla isteksizlik ve mutsuzluk tablosu ortaya çıkıyor. Bu durum, cinsel istekte azalmaya da yol açıyor.

Cinsel sorunlar hem tip 1 hem de tip 2 diyabette görülüyor. Doğuştan kaynaklanan tip 1 diyabette en önemli sorunu genelde nöropatik sorunlar oluşturuyor. Sonradan gelişen tip 2 diyabette ise psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor.

“Kadınlarda ağrılı cinsel ilişki”

Özellikle 5 yılı geçirmiş diyabet hastası erkeklerde, damarsal yetmezlik tabloları bir süre sonra ereksiyonunun gerçekleşememesine yol açar. Bu da diğer psikolojik sorunları davet eder. Hastada bir süre sonra cinsel isteksizlik başlar. Hatta hasta cinselliğe korkuyla yaklaşır.

Kadınlarda ise genel olarak cinsel hayatta başarısızlık gibi bir durum görülmez. Ama ağrılı cinsel ilişki, sık tekrarlayan vajinal enfeksiyonlar, vajinanın ph’ında meydana gelen normalden sapmalar nedeniyle hem cinsel haz, hem de cinsel ilişki sırasında yaşanan travmalar cinsel isteksizliğe neden olabilir.

Aynı erkekteki erektil disfonksiyondaki gibi kadınlarda da klitorisin kanlanmasına bağlı olarak orgazm olamama, orgazm süresinde gecikme gibi durumlar cinsel ilişkinin kalitesini olumsuz yönde etkiler…

Tedavisi var mı?

Diyabetle birlikte ortaya çıkan cinsel fonksiyon bozuklukları tedavi edilebiliyor. Tedavinin başarıyla sonuçlanması için öncelikle hastanın çok iyi sorgulanması, temel problemin ne olduğunun çok iyi anlaşılması gerekiyor.

Psikolojik kaynaklı cinsel disfonksiyonlarda hastanın gerekiyorsa terapiste yönlendirilmesi önem taşıyor. Bu süreçte hastanın antidepresan ilaç desteğiyle, kontrol altındaki diyabetin aslında o kadar da korkulacak bir hastalık olmadığını anlaması yüz güldürücü sonuçlar alınmasını sağlıyor.

Vasküler olan bozuklukların tedavisi zaman sabır ve multi disipliner yaklaşım gerektirir. Tedavi sürecine ürolog, jinekolog, endokrinolog, psikolog ve hatta kardiyolog da dâhil olmalıdır. Genel olarak kanlanma sorununu ortadan kaldıran ilaç uygulamaları, kas gevşeticileri kadınlar da dâhil olmak üzere yoğun olarak kullanılmaktadır.

Bu uygulamalar sonucunda yüz güldürücü sonuçlar elde ediliyor son zamanlarda. Bunların da yetersiz kaldığı durumlarda cerrahi uygulamalara başvurulabiliyor. Nöropatik sorunların tedavisinde de her şeyden önce hastanın diyabetini iyi bir şekilde regüle etmek gerekir.”

Meyve Suları Kan Şekerini Yükseltiyor Diyabet

Beslenme alışkanlıkları, diyabet, fruktoz, kan şekeri, kan şekeri oranı, kan şekeri yükselmesi, meyve suları, meyve sularının yararları, meyve sularının zararları, meyve suyu tüketimi, şeker hastaları, tip 1 diyabet..

Sıcak havalarda daha fazla suya gereksinim duyan kişiler, hazır meyve suyu gibi içeceklere yöneliyor. Oysa uzmanlar, şeker hastalarına kan şekerini yükselttiği gerekçesiyle meyve suyu içmemeleri konusunda uyarıyor.

Meyve sularının diyabet hastalarına zarar verdiğini belirten Türkiye Diyabet Vakfı’ndan Uzman Dr. Berrin Oğuzhan, “Tip 1 hastaları meyve suyu içmesin” dedi.


Havaların ısınması kişilerin beslenme alışkanlıklarına birçok değişikliğe neden oluyor. Sıcaklarla birlikte daha fazla su ihtiyacı hissedenler, hazır meyve suyu gibi içeceklere yöneliyor.

Meyve sularının içinde şeker yokmuş gibi reklamının yapıldığını söyleyen Türkiye Diyabet Vakfı’ndan Uzman Dr. Berrin Oğuzhan, meyve sularının reklamlarda göründüğü kadar masum olmadığını belirtti.

Fruktoza dikkat!

Meyve suyu tüketiminde dikkat edilmesi gereken noktaların bulunduğunu ifade eden Oğuzhan, “Serinlemek için genelde tercih edilen bu sularda bulunan fruktoz vücuda alındığında çok hızlı bir şekilde glikoza dönüşüp vücudun şeker değerini yükseltebiliyor” diye konuştu.

Kan şekerini yükseltir

Özellikle diyabet hastalarının meyve sularından uzak durmasını öneren Oğuzhan, “Bir porsiyon meyve, kan şekerinde 20-30 miligramlık bir yükselme saptanmasına neden oluyor.

Bir bardak meyve suyu en az 3 – 4 porsiyon meyve suyundan yapıldığını göz önüne alırsak, bir bardak meyve suyunun kan şekerinde 80-120 miligram arasında bir yükselmeye neden olabileceğini söyleyebiliriz” dedi.

Oğuzhan, özellikle tip 1 hastalarının daha fazla dikkat etmeleri gerektiğini sözlerine ekledi.

Meyve suyu hiç tüketmemeli mi?

Dr. Oğuzhan, meyve suyu tercih ederken yapay tatlandırıcılar yerine yüzde 100 doğal meyve sularının tercih edilmesinin daha sağlıklı olacağını vurguladı.

Raflardaki düşman!

Reklamlarda meyve sularının masummuş gibi sunulduğuna dikkat çeken Dr. Oğuzhan, meyve suyu alırken içindekiler kısmının muhakkak okunması gerektiğini vurguladı. Oğuzhan, meyve suyu kullanmadan önce doktorla görüşülmesini tavsiye etti.

Pazar

Diyabet / Şeker Hastalığı Nedir ve Beslenme

Beslenme, diyabet hastalığı, diyabet tipleri, Diyet, öğün atlamak, öğün sayısı, öğün sıklığı, posa içeriği, posalı besinler, posalı diyet, posalı gıdalar, posalı yiyecekler, Şeker Hastalığı, tip 1 diyabet, tip 2 diyabet, yiyeceklerdeki nişasta oranı, yiyeceklerdeki şeker oranı..

Diyabet, pankreastan salgılanan insülin hormonunun yetersizliği veya etkinliğinin azalması sonucu kandaki şeker miktarının yükselmesi ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastalıktan korunmak ve hastalık evrelerinde beslenme konusuna özellikle dikkat edilmelidir.


Diyabet (şeker hastalığı) nedir?

Besinler, tüketildikten sonra şekere dönüştürülmek üzere parçalanırlar. Daha sonra bu şeker kana geçer ve kandaki düzeyi yükselmeye başlar. Sağlıklı bir bireyde kana geçen şeker, pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla hücreye taşınır. Diyabetli bireylerde insülin eksik veya etkisiz olduğu için şeker hücre içine giremez ve kanda yükselmeye başlar.

Kan şekeri belli bir düzeyi geçince idrarla şeker atılmaya başlar. İdrardaki şeker miktarının artması ile sık idrara çıkma, aşırı susama ve çok su içme görülür.

Şeker hastalarının kendilerinin iyi ve sağlıklı hissetmeleri için yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmeleri gerekmektedir.

Diyabet tipleri

Tip 1 diyabet: Vücut çok az insülin yapar veya hiç yapamaz.

Tip 2 diyabet: Vücut insülin yapar ama yeterli bir şekilde kullanamaz.

Diyabet hastalarının bilmesi gerekenler ve merak ettikleri sorulara cevapları aşağıda bulacaksınız.

Hangi yiyeceklerde şeker vardır?

Çay şekeri, şeker ve şekerlemeler, reçel, bal, çikolata, helva çeşitleri, hazır meyve suları, pasta ve tatlılar, meşrubatlar vb yiyeceklerin içindeki şekerler hızlı bir şekilde kan şekerine (glikoz) dönüştürülerek kana geçerler ve kandaki şekerde ani yükselmeler oluştururlar. Yüksek kan şekeri arzu edilen bir durum olmadığından bu tür yiyeceklerin diyette yer almaması gerekmektedir.

Hangi yiyeceklerde nişasta vardır?

Ekmek, pirinç, makarna, un, patates, mısır, kuru fasulye, nohut gibi yiyeceklerin içindeki nişasta da vücudumuzda şekere çevrilir, ancak bu tip yiyeceklerin içindeki nişastanın yiyeceklere dönüştürülmesi yavaş olduğundan kan şekeri daha geç ve yavaş yükselir. Posa içeriği yüksek olan nişastalı yiyecekler (kepekli ekmek, bulgur, kuru baklagiller gibi) düşük posalı yiyeceklere göre (beyaz ekmek, patates pirinç) kan şekerinin daha geç ve daha yavaş yükselmesini sağlarlar.

Diyetin posa içeriğini arttırmak için neler yapılabilir?

- Beyaz ekmek yerine kepekli ekmek, pirinç yerine bulgur, meyve suyu yerine meyve tercih edilmeli.
- Kabuğu ile yenilebilen meyvelerin kabuğu soyulmamalı,
- Kurubaklagiller daha sık tüketilmelidir

Öğün sayısı ve sıklığı ne olmalıdır?

Şeker hastalarının diyetlerinde önerilen yiyeceklerin zamanında ve önerilen miktarda tüketilmesi, kandaki şeker oranının hızlı bir şekilde düşmesini ve yükselmesini önler. Bu nedenle uzun süreli aç kalmak veya öğün atlamak yanlıştır. Öğün sayısı, sıklığı ve miktarı uzman sağlık personeli tarafından düzenlenmelidir.

Şeker hastalarında hareketin arttırılması gerekir; yürüyüş, bisiklete binme, yüzme, bahçede çalışma gibi hareketlerle düzenli olarak fiziksel aktivitenin arttırılması gerekir.

Şeker hastalarında sakıncalı olan besinler

- Şeker ve bütün şekerli tatlılar (bal, reçel, şurup, çikolata)
- Kurabiye, kek, pastalar, beyazlaştırılmış ekmek ve benzeri çörekler, meşrubatlar (asitli ve gazlı içecekler, hazır meyve suları)
- Katı yağlar ve yağ içeriği fazla olan besinler
- Sucuk, salam, sosis, pastırma gibi yiyecekler
- Sakatatlar (karaciğer, beyin, dalak, böbrek, dil, işkembe vb.)
- Yağda kızartılmış her türlü yiyecekler, kavurmalar
- Aşırı tuz ve tuz içeriği fazla olan besinler (konserve, turşu, salamura besinler vs)

Diyabetli bireylerin beslenme tedavileri; yaşına, boyuna ve vücut ağırlığına, fiziksel aktivite düzeyine, sosyoekonomik durumuna ve beslenme alışkanlıklarına göre diyetisyen tarafından ayarlanmalıdır. Beslenme programı kişiye özel olmalıdır.

Şeker hastalarına öneriler

- Öğün atlanmamalı, yemekler zamanında ve önerilen miktar kadar yenilmelidir
- Et tüketileceği zaman balık ve tavuk eti tercih edilmelidir.
- Etli yemeklere ayrıca yağ eklenmemelidir.
- Yemeklerde katı yağ yerine sıvıyağlar tercih edilmelidir.
- Yemekler pişirilirken kızartma ve kavurma yerine ızgara, haşlama veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.
- Vücut ağırlığı kontrol altında tutulmalıdır.